Yapay ile insana dair yolculuk: TIP

Görsel: Mohamed Hassan/Pxhere
Yapay tat
Yapay et
Yapmacık dostluk
Yapay gündem
Yapay umut
Yapmacık elem
Yapay başarı
Yapay kriz
Yapmacık sevinç
Yapay gözyaşı
Yapay zeka
Gerçek ne ki, ‘belki de sadece yapay bir ben’ dememek için şimdi dayanışma ve insan kalabilme zamanı.
Geleceğin tekinsizliği, insani olanın kaybı elbet günümüze özgü değil. Geçmişin bugüne dair futuristik bakışının hızlı versiyonundayız vesselam.
Yok saymak ve unutmak hiç de yakın değil. Unutmak bir ihtiyaç. Sofistike yapaylıkların izleğindeyiz nicedir. Yapay zeka, unutmayı unutturma çağının erken versiyonu gibi kuşatmakta hayatı.
Teknoloji nicedir yapayın peşinde. Yapay tatlandırıcı dillerimizin ucunda kandırılmış bir çocuk gibi durmuyor mu? Tat var ama doğa yok, dutun köy meydanındaki tarihselliği, üzümün şifası yok. Bal yok, arı yok. Bir laboratuvar ortamında doğal tatların kimyasal taklidine lezzet dediğimiz zamanlardayız. Reklamcılar yapaya ‘doğala özdeş’ demenin ekmeğini yiyorlar nicedir.
Yapay barış peşinde egemenler dijital masalarda: Bugün Ukrayna, Gazze, yarın bir başka uzaktaki yakın. Savaşlar artık algoritmik. Kan yerine veri akıyor, ‘ama acı hâlâ analog.’
‘Doğala özdeş’ etiketli yapay tatlarla market raflarından evlerimize hastalık taşıdık. Artık karınlar daha tok, ama açlık baki. Hekimler toplumun, insanlığın ‘kara kutusu’. O kara kutuda bunun adı ‘gizli açlık.’
Gizli açlık, vücutta enerji alımı yeterli olsa bile, bazı vitamin, mineral ve eser elementlerin eksikliğiyle ortaya çıkan örtülü yetersiz beslenme durumudur. ‘Gizli’ denmesinin nedeni, çoğu zaman dışarıdan fark edilmeyen ama sağlığı yavaş yavaş bozan bir süreç olmasıdır.
Yakın gelecekte yapay et ile daha haşır neşir olacağız. Bugünün bol karbonhidratlı gizli açlığı yapay et yani yapay protein ile kısmen onarılacak. Ama gizli açlık baki. Hani iz elementler, vitaminler?
Süreyya Berfe ne güzel söylemişti bir şiirinde: “Evdeki tencere her gün kaynamalı / Her gün yıkanmalı çocukların yüzü.” Ama nasıl?
Mutlak doğru yoktur aforizmasını kanıtlarcasına, bazen de ‘yapay’ yaşamsal bir ihtiyaç olarak çıkar karşımıza. Misal, kulağa soğuk gelse de yaşamın kıyısında bir cankurtaran: Yapay kalp.
Kalbi zorlanıyormuş Sevgili Sırrı Süreyya Önder’in. Yapay bir kalp olabilseydi şiir, bir başka Süreyya, Süreyya Berfe’nin şiirleri öne çıkardı kanımca. Doku uyumu şartsa kalp naklinde eğer, şiirde / dilde/ usta yerini bilincin dışa vurumsal uyumu alır.
Yapaya dair bir manifesto dile gelseydi eğer, sevgili Sırrı Süreyya’nın usundan süzülüp ücra köy kahvelerine uzanmasını izlemek isterdim. O koca yüreğe ihtiyacımız var. Barış için, eşitlik adalet özgürlük için...
Yapay ürünler tıpta yaşamsal. Esas sorun gündelik hayata dair tüketim alanlarının yapay ile sınanması.
Yapay kan, yapay kalp, yapay deri, yapay gözyaşı, yapay pankreas, yapay akciğer, yapay böbrek (hemodiyaliz), yapay kıkırdak, yapay retina tıpta modern zamanların dışa vurumu.
Yapay artık yeni rutinimiz. Denebilir ki insanlık tarihinin bu dönemecinde yeni sözcüklerin kahir ekseriyeti ‘yapay’ ile başlıyor.
Yapay zamanların gölgesinde insanı hatırlamanın yegane yolu, anlamı ve duyguyu yeniden inşa etmekten geçiyor. Teknolojinin içinde bile, ‘Vicdanı ve merhameti koruyan bir bilinç’ insanlığa tutunmanın ilacı olsa gerek.
Bugün günlerden ‘Süreyya’. Yakın geçmişimizde vicdan ve merhameti görünür kılan iki usta’ya saygı ile.
Sağlıcakla kalın.
Evrensel'i Takip Et