Önce kadınlar ve çocuklar öldü, sonra hepimiz...

Türk Tabipleri Birliği, duruşmalar öncesi ( https://www.ttb.org.tr/userfiles/files/saglikta-ticari-cetelesme-bebek-olumleri-raporu.pdf) sağlıkta ticarileşme ve bebek ölümleri raporunu yayımladı. Bu raporun herkes tarafından okunması ve tıp fakültelerinde de ders olarak okutulması gerekiyor. Emek veren tüm meslektaşlarımızın aklına ve yüreğine sağlık. Tıpkı deprem bölgesinde beslenme yetersizliği ve büyüme gelişme ilişkisini anlatan rapor gibi... Yaşam hakkımızın, sağlıklı yaşama olanaklarımızın nasıl elimizden alındığını, çetelere yol veren siyasi otoritenin sorumluluğunu tüm açıklığı ile gözler önüne seriyor. Daha en başında vurguladıkları gibi; “Bu olay AKP hükümetleri tarafından 20 yıldan fazla süredir uygulanan ve sağlığı alınır satılır bir meta, hastaneleri ticarethane, hastaları müşteri haline getiren “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın iflas etmiş olduğunun göstergesidir. Bu vahim olay birkaç vicdan ve ahlak yoksunu sağlık çalışanının, hastane yöneticisinin suça karışmasından ibaret olmadığı gibi bu kişilerin cezalandırılması ile geçiştirilecek ve telafi edilecek nitelikte de asla değildir. Bunu çok aşan ve sistemle ilgili ciddi bir sorunla, karşı karşıya olduğumuz açıktır. Piyasalaşan sağlık hizmetleri içinde bu tür suç yapılanmalarının oluşmasına zemin hazırlar.

Türkiye’de tüm alanlarda ama en çok da sağlık alanında dış kaynak kullanımının (DKK) yıkıcı etkilerine işaret ediyor yaşananlar. Önce temizlik, yemek gibi destek hizmetleriyle başlayan süreç yayılarak sağlık hizmetlerinin neredeyse tamamını kapsayacak ve özellikle yüksek teknoloji gerektiren alanlarda hizmeti iyileştirme, maliyeti azaltma iddiasıyla gerçekte nitelikten verilen ödün ve emeğin değersizleştirilmesiyle devam ederken, çeteleşme de bu “dönüşüm” tahribatının sonuçlarından biri olarak hayatlarımızı sarsıyor. “Sağlık sektöründe DKK, Türkiye’de 2003 yılındaki SDP ile hız kazanmış, özellikle 2007’den itibaren Şehir Hastaneleri projeleriyle daha da artmıştır. Temizlik, güvenlik ve bilgi işlem gibi destek hizmetlerinin yanı sıra laboratuvar, radyoloji ve ameliyathane gibi klinik hizmetler de dışarıdan alınmaya başlanmıştır. Bu uygulamanın temel nedenleri arasında maliyet azaltma, teknolojiye erişim, hizmet kalitesini artırma ve hasta memnuniyeti yer alır. Ancak, ihale süreçlerinin uzunluğu, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun geç ödemeleri, düşük Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) fiyatları ve kamu-özel sektör arasındaki iletişim sorunları gibi sorunlar sıkça yaşanmaktadır. DKK’nin uygulayıcıları açısından hastanelerin temel yeteneklerine odaklanması, maliyetlerin düşmesi ve hizmet kalitesinin artması gibi avantajları savunulurken, dezavantajları arasında tedarikçiye bağımlılık, bilgi güvenliği riskleri, çalışanlar üzerindeki olumsuz etkiler ve gizli maliyetler yer almaktadır. Özellikle taşeron personel, özlük haklarının ihlali, düşük ücretler ve iş güvencesi eksikliği gibi sorunlarla karşı karşıyadır. Türk Tabipleri Birliği (TTB), sağlıkta hizmet alımına karşı çıkarak, bu sistemin ticarileşme ve kalite düşüşü gibi sorunlara yol açtığını vurgulamaktadır. Sonuç olarak, sağlıkta DKK’nin uygulayıcıları tarafından maliyet avantajı sağladığı savunulsa da hizmet kalitesini düşürme, hasta ve çalışan haklarını riske atma gibi ciddi sorunlar doğurmaktadır. TTB, sağlığın kamusal bir hak olduğunu savunarak özelleştirme ve taşeronlaşmaya karşı duruşunu sürdürmektedir. Ayrıca, ekonomik krizler, döviz kuru artışları ve güncellenmeyen SUT fiyatları gibi faktörler, ilaç ve tıbbi malzeme temininde aksaklıklara yol açarak hastaların tedavilerini olumsuz etkilemektedir. 657 sayılı “Devlet Memurları Kanunu”na eklenen düzenlemelerle bu hizmetlerin piyasadan satın alınmasının yolu açılmış, memurluk statüsü geriletilmiştir. Taşeron çalışan sayısı 2003’te 11 bin iken 2016’da 206 bine ulaşmıştır. Bu süreç, kadrolu, sözleşmeli ve taşeron gibi farklı istihdam biçimlerinin bir arada olduğu parçalı bir yapı yaratmış; çalışanlar arasında ücret, izin ve çalışma koşulları açısından derin eşitsizlikler ortaya çıkmasına neden olmuştur. Taşeronlaşma, güvencesiz çalışma koşullarını yaygınlaştırmış, iş yükünü artırmış ve sağlık çalışanlarının tükenmişlik yaşamasına neden olmuştur.” Daha önemli etkilerinden biri de parçalanan çalışma rejimi ile örgütlü emek mücadelesinin ortadan kaldırılmasıdır.

Geçen hafta düşünme yetimizi ortadan kaldırdıkları, hakikat algımızı değiştirdikleri ve özgür düşünceyi yok ettiklerinden söz etmiştim, hatırlarsınız. Örgütlenme olanaklarını da elimizden alarak ahlaki ve vicdani çöküşe karşı duruşu yeryüzünden silme çabalarına karşı yeniden birlikte yaşamı savunma zamanıdır. Yoksa anne ölümleri önlenebilir düzeyin 7-8 katı, bebek ölümleri ise 5 katı iken ölümlerden koruyamadıkları kadınları ve çocukları çeteler eliyle de öldürmeyi sürdürecekler. Hep birlikte mücadele ettiğimizi göstermek için elimizde bir olanak var, haydi 1 Mayıs’a!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Bugün 23 Nisan Abdurrahman

Bugün 23 Nisan Abdurrahman

14 yaşındaki Abdurrahman Özkul, Niğde Bor’daki plastik geri dönüşüm tesisinde, sigortasız ve denetimsiz koşullarda çalışırken makineye kapılarak 10 gün önce hayatını kaybetti. Abdurrahman Özkul’un dedesi Vahap Özkul, torununun “Elektrikli bisiklet almak için” çalıştığını söyledi. Bu 23 Nisan’da 742 çocuk işçi eksik.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
24 Nisan 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et