Attığın gole sevinemezsin!

Fotoğraf: Freepik
Stadyumlarda yapıp ettiklerine bakarak, mutlak kazanmacı kültür üzerinde yükselen hakim futbol anlayışının taraftarları ne hale getirdiğini görüyoruz. Rakibi ve rakibin oyuncularını korkutmak, sindirmek, baskı altına almak adına provokasyonlar, küfürlü tacizler ve türlü taşkınlıklar gırla gidiyor.
Konya’daki taraftarlar için ise ayrı bir parantez açmak şart.
Hatırlanacağı gibi 10 Ekim 2015’te Ankara’daki Gar Katliamı’nda 103 kişi hayatını kaybetmişti. Bu katliamdan kısa bir süre sonra Konya’da Türkiye ile İzlanda milli takımları karşı karşıya gelmişti. Bu karşılaşma öncesinde Gar Katliamı’nda hayatını kaybedenler için saygı duruşunda bulunulurken, tribünler buna önce ıslık ve yuhalama ile daha sonra ise tekbir getirerek ve “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganıyla tepki vermişti.
Stadyumlar ilginç mekanlar. Irkçılık, cinsiyetçilik, taciz, tecavüz arzusu, nefret kusma, fiziksel şiddet gibi insanlığın en defolu halleri buralarda pervasızca ortalığa saçılabiliyor.
Milli maç örneğinde de görüldüğü üzere mekan stadyum olunca futbol taraftarları katliamlara ve katliamın faili cihatçı canilere dahi göğüslerini gere gere sahip çıkabiliyor…
Önceki gün Konya’da bu kez Konyaspor ile Galatasaray arasında Federasyon Kupası yarı final maçı oynandı.
Konyasporlu taraftarlar bu karşılaşmada da şanlarına layık performanslarını futbolseverlerden esirgemedi!
Ellerine geçeni Galatasaraylı futbolculara fırlatmakla yetinmeyip geçmişte Konyaspor’da forma giyen Galatasaray’ın Savunma Oyuncusu Abdülkerim’i hem maçtan önceki ısınma sürecinde hem de maç sırasında topla her buluştuğu anda küfürlerle taciz edip yuhaladılar.
“Kişiye özel” bu nefretin sebebi de Abdülkerim’in, daha önce oynanan bir Galatasaray-Konyaspor maçında attığı gole sevinmesiymiş.
Sefil futbol kültürümüzde, eski takımına attığı gole sevinmesi, bir oyuncunun “nankör” ya da “hain” olarak damgalanmasına yetiyor…
Futbol gol atma amacıyla oynanan bir oyun. Oyunun en büyük hedefi olan golü kaydeden oyuncu doğaldır ki sevinir. Golü bir zamanlar formasını giydiği takıma karşı atmış olsa da bu durum değişmez. Sevincini saklaması ya da bastırması da gerekmez. Zaten artık o, başka takımın oyuncusudur ve hayatını o takım için ortaya koyduğu emek üzerinden kazanıyordur.
Yöneticilerin, teknik direktörlerin, futbolcuların, aldıkları galibiyetleri, puanları, kazandıkları kupaları “armağan” ettiği, “En büyük gücümüz”, “12. oyuncumuz” gibi söylemlerle şımarttığı taraftarlar bir zamanlar takımlarının formasını giyen oyuncunun kendilerine gol attıktan sonra sevinmesini bir türlü hazmedemiyor ve hemen bu oyuncuya saldırmaya başlıyorlar.
Ne yazık ki futbolcuların pek çoğu da taraftarların bu çarpık yaklaşımına prim veren davranışlarda bulunuyor. Eski takımına attığı golden sonra neredeyse sahada ağlayacak -daha doğrusu ağlarmış gibi yapacak- futbolcular bile türedi. Aslında içten içe attıkları gole elbette seviniyorlar ama işte taraftarın tepkisini almaktan çekindikleri için üzüntülü görünmeyi tercih ediyorlar.
Taraftarların yarattıkları baskıyla oyuncuların duyguları üzerinde yüksek oranda belirleyici rol oynaması çok düşündürücü.
Duygusal dayatma öyle bir noktaya geldi ki, bir futbolcunun eski takımına gol attıktan sonra sevinmemesi bir erdemlilik göstergesi olarak algılanmaya başladı.
Taraftarlar eski futbolcularının kendilerine gol attıktan sonra sevinmesini istemiyor. “Gol atarsan sevinme”nin bir sonraki adımı ise, “Sen eski oyuncumuzsan, nankörlük yapma, hakkını vererek mücadele etme ve eski takımına gol atma.”
Bu, bir yanıyla da eski oyunculardan iltimas beklendiği anlamına gelmiyor mu? Hatta “hatır şikesi” beklentisi bile denebilir buna.
Doğruluk, dürüstlük gibi lafları ağızlarından eksik etmeyenlerin diğer yandan iltimas beklentisine girmesi ve bunu göremeyince de hakkıyla mücadele eden oyunculara saldırması sığ zihinlere yakışan bir tutarsızlık ve garabet…
Evrensel'i Takip Et