Sona yaklaşırken…

Fotoğraflar: AA, Kolaj: Evrensel

Şimşek “programı”nda sona yaklaşıldığını 10 Ocak’ta nedenleriyle birlikte yazmıştım. 19 Mart sonrası yaşananlarla birlikte “program”ın başarısız olduğu ve raf ömrünü doldurduğu giderek daha fazla iktisatçı tarafından dillendirilmeye başladı. “Program” kelimesini başından bu yana tırnak içerisinde kullanmamın sebebi, ortada araçları, hedefleri, mekanizmaları ve yol haritası belli somut herhangi bir ekonomi programı olmamasından kaynaklanıyor. Sadece faizi yüksek, kur artışını ise sınırlı tutmak üzerine kurulu bir politikayı gerçek anlamda bir program olarak görmek mümkün değil. Yüksek faizler kısa vadeli spekülatif sermayeyi Türkiye’ye çekerek geçici bir süre döviz dengesini sağlamaya yönelmiş olsa da kalıcı bir iyileşmenin olmadığı 19 Mart sonrası döviz rezervlerindeki yaklaşık 50 milyar dolarlık erime ile tescil edilmiş oldu.

Döviz açığı yüksek, çift paralı bir ekonomide kuru belirli bir seviyede tutma çabası başarısızlığa uğramaya mahkumdur. Albayrak-Nebati dönemleri, kuru baskılama çabasının ne kadar maliyetli ve nihayetinde de başarısız olacağını göstermişti. Şimşek yönetimi de birkaç haftada yaklaşık 50 milyar dolar rezerv yakarak bunu yeniden gösterdi. Bundan sonrası, herhangi bir gelişmenin yurt içinde dövize yönelimi artırıp artırmamasına bağlı. Kısa vadeli spekülatif finansal sermaye, yüksek faizlerden faydalanmak üzere gelse de yüklü miktarda giriş beklenmiyor.

Öte yandan, ticari kredi faizleri yüzde 60-70 bandına yerleşirken kapasite kullanım oranlarındaki düşüş sürüyor. Bireysel kredi ve kredi kartlarında borcunu ödeyemeyenlerin sayısı yeniden artışa geçti. Şimdilik yüksek faizin tek işlevi, yurt içinde yerleşiklerin dövize geçişini ertelemek ve yavaşlatmak. Ancak yurt içi mevduatlarda dolarizasyonun yeniden yükselişe geçmiş olması bu etkinin de sınırlı olduğunu gösteriyor.

Merkez Bankasının politika faizini yüzde 46’ya çıkarmış olmasının da pek işe yaramadığını kurlardaki artıştan da efektif fonlama faizinin yüzde 48 civarında gerçekleşmiş olmasından da görmekteyiz. ABD’de katıldığı bir toplantıda Şimşek’in “Enflasyonun programın hedef bandı içinde kalması muhtemel” demesi, aslında yıl sonu enflasyon hedefinin tutmayacağının artık en yetkili ağızdan da kabul edilmiş olması anlamına geliyor. Nitekim yıl sonu enflasyon beklentileri çoktan yüzde 30’un üzerine çıktı bile. Aslında uygulanan politikalarla enflasyonun hedeflendiği söylenen düzeylere inmesinin mümkün olmadığı, görmek isteyenler için başından beri çok açıktı.

Enflasyon kısır döngüsünden kısa vadede bir çıkış görünmüyor. Fiyat artışları bir kez hızlandığında kendi kendini besleyen bir dinamik yaratır. Kur artışı, ithal girdi ve ürün maliyetlerini artırarak enflasyonu tetikler. İşletmeler bu maliyet artışını, üzerine bir kâr marjı da koyarak fiyatlarına yansıtır. Sonrasında tüm işletmeler, maliyetlerindeki artışa bakmaksızın, en azından pastadan aldıkları payı korumak için fiyat artırmaya başlar. Çalışanların ücretleri senede bir kez belirlendiği için onların bu fiyat artışına yetişmeleri mümkün olmaz. Yıl sonunda ücretlerine o yılın enflasyonu kadar artış yapılsa bile yıl içerisindeki kayıplar geri gelmez. İşsizliğin yüksek, çalışanların örgütsüz olduğu durumda pazarlık güçleri düşük olduğundan çoğu zaman geçmiş enflasyon kadar bile artış alamazlar. Buna rağmen, ücretlerdeki artış işletmelerin fiyatlarını yeniden artırmasıyla sonuçlanır. Fiyat artışları, üretilen toplam değerden daha yüksek pay alma mücadelesine döner. Hizmet sektöründe faaliyet gösteren profesyoneller, esnaf ve sanatkarlar da kendi ürün ve hizmetlerinin fiyatını güçleri yettiğince artırarak bu bölüşüm mücadelesine taraf olurlar. Ortada doğru düzgün, güvenilir enflasyon verisinin olmadığı durumda işler iyice kontrolden çıkar, göreli fiyatlar sert dalgalanmalara maruz kalır. Yüksek enflasyon ortamında tasarruf sahipleri ve finansal yatırımcılar varlıklarının değerini korumak ister. TL’nin güven vermediği bir ortamda bu tasarruf ve yatırımların dövize yönelmesiyle kurda yukarı yönlü bir hareket başlar ve tüm döngü tekrarlanır.

Nihayetinde Şimşek politikalarıyla geçirilen 23 ayın sonunda elimizde yüksek faiz, yüksek enflasyon ve güçlükle tutulan kurdan başka bir şey yok. Şimşek “programı” nasıl sona erecek, göreceğiz. Programın ömrünü kısa bir süreliğine de olsa uzatmanın sadece iki yolu kaldı: Faizleri daha uzun bir süre daha yüksek bir seviyede tutarak bir iflas-işsizlik dalgası yaratıp ekonomiyi bir resesyona sokmak ya da siyaseten önemli bir yumuşama hamlesi ile döviz çekmeye çalışmak. İktidarın bu iki seçeneği de tercih etmesi siyaseten mümkün görünmüyor. Sınırlarına dayanan Şimşek “programı” yerine koyabilecekleri yeni bir “program” da şu ortamda mevcut değil.

Böylesi bir döneme girilirken muhalefetin en büyük eksikliği, geniş kesimlerin ihtiyaçlarına yanıt verecek alternatif bir ekonomi programı olmaması olarak göze çarpıyor. 2023 seçimlerine gidilirken altılı masanın vadettiği politika çerçevesi Şimşek “programı”nın bir benzeriyken bugün de halen ülkeye “Demokrasi gelirse yabancı sermaye de gelir” yaklaşımının ötesine geçilememiş durumda.

Kısacası ekonomiyi ve özellikle de geniş emekçi kesimleri oldukça zor ve tehlikeli bir dönem bekliyor. Güçlü ve birleşik bir mücadele hattı ortaya çıkmadığı sürece fırtınadan en çok zarar görecek olan yine ücretli çalışanlar olacak.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İmamoğlu çıksa da mitingler sürecek
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Evrensel’e konuştu:

İmamoğlu çıksa da mitingler sürecek

19 Mart’ta, İstanbul Belediyesini hedef alan operasyonların ardından başta gençlik olmak üzere toplumun birçok kesiminden gelen itirazlar ülkeyi sarsarken, iktidarın yargı yoluyla siyaseti düzenleme planlarını da büyük oranda akamete uğrattı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le şimdiye dek yaşananları ve önümüzdeki döneme ilişkin planlarını konuştuk

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan AFAD'la yaptığı deprem toplantısında "Deprem uzmanlarıyla görüşün, farklı fikirleri de dahil edin" demiş.

Evrensel'i Takip Et