27 Nisan 2025

Tatil ama bayram değil

1 Mayıs bu topraklarda 1905 yılından bu yana, 120 yıldır Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü. Dünyada ise İkinci Enternasyonalin kararını dikkate alırsak tam 135 yıldır işçiler 1 Mayıs’ta talepleri ve özlemleri için bir araya geliyor. 1 Mayıs’ın bugünkü anlamda Dayanışma ve Mücadele Günü olmasının ortaya çıkması, daha iyi çalışma ve yaşam koşulları için mücadeleye; 8 saatlik iş günü mücadelesine dayanmaktadır.

1 Mayıs, ülkemizde birden çok kez resmi tatil de oldu. 1935’ten 12 Eylül darbesine kadar bahar ve çiçek bayramı; 2009’dan itibaren ise emek ve dayanışma günü olarak adlandırıldı ve resmi tatil ilan edildi.

Elbette yönetenlerin kendiliğinden bahşetmesi sonucu resmi tatil olmadı. İlkinde Amele Teali Cemiyetinin (İşçi Yardımlaşma Derneği) etkili kampanyası sonrası ehlileştirmek ve özünden koparmak amacıyla; ikincisinde ise işçi sınıfının 1987’den itibaren yürüttüğü mücadele ve ısrarlı ve kitlesel gösterilerin etkisiyle 1 Mayıs resmi tatil ilan edildi.

1 Mayıs resmi tatil oldu ama işçilerin hakları; bırakalım ilerlemeyi, genişlemeyi, gerilemeye devam etti.

Resmi tatil ilanından sonra 2012 yılında Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu çıkarıldı ve işçilerin birleşmesi, sendikal örgütlenmesini büyütmesi engellendi. Yasa ile grev yasaklarının önü açıldı ve işçilerin en önemli iş mücadelesi aracı elinden alındı.

2012 yılında çıkartılan bir diğer yasa İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu oldu ve bu kanunun adından da anlaşılacağı gibi işçi, işçinin canı değil iş, işin güvenliği korundu. Kanunla bağımsız olmayan, güvencesiz, ücreti işvenler tarafından ödenen iş güvenliği uzmanları aracılığıyla oluşturulan denetleme sistemi baştan sakat doğdu. Kanun iş cinayetlerini engellemedi, aksine artırdı. Şu anda işçi canı sudan ucuz ve her yıl iki bine yakın işçi çalışırken ölmeye, on binlerce işçi yaralanmaya ve sakat kalmaya devam ediyor.

2017 yılında çıkartılan yasayla zorunlu ara buluculuk uygulaması getirildi ve işçilerin bireysel iş hukukundan kaynaklanan haklarının önemli bir kısmı fiilen yok edildi. Aynı düzenleme ile işçilerin, işten çıktıktan sonra iş yerindeki mevzuata aykırı uygulamalar ve ihlal edilen hakları konusundaki şikayet ve başvuru hakkı ortadan kaldırıldı. Çalışırken şikayet riski de kolaylıkla göze alınamadığından iş müfettişleri aracılığıyla yürütülen devlet denetimi neredeyse yok edildi.

Bu süreçte kağıt üzerinde kalsa da varlığıyla işçiler için bir dayanak olan işe iade davalarının 4 ayda kesinleşeceğine ilişkin düzenleme yasadan çıkarıldı. Dava süreleri uzadı, nas politikalarıyla işçilerin davasını kazansa dahi haklarının ancak yüzde 40’ına ulaşabildiği bir sistem kuruldu.

İş mahkemeleri, istinaf mahkemeleri ve Yargıtay, iş hukukunun özünü yok saymaya devam etti, işçi lehine yorum ilkesi unutuldu. Yargısal içtihatlar işçiler aleyhine gelişti. Anayasa Mahkemesinin grev yasaklarına, sendikal yetki sisteminin TİS hakkına erişimi engellediğine, munzam zarara ilişkin işçi lehine kararları ise bu ülkede alışılageldiği üzere yok sayıldı, uygulanmadı.

Kendisi ve yandaşları, futbol takımlarının taraftarları için şehrin tüm meydanlarını, hatta köprülerini gösteri alanına dönüştüren iktidar, sıra işçilere ve 1 Mayıs’a gelince meydan kısıtlamasına gitti. 1 Mayıs 1977’deki katliam sonrası işçi sınıfı için sembolik bir meydan haline gelen Taksim yasağı devam ediyor. 2009 sonrasında üç yıl Taksim’de 1 Mayıs kutlamaları yapılabildi ancak 2013’ten itibaren Taksim işçilere kapatıldı. AİHM kararına ve son olarak Anayasa Mahkemesinin Taksim’in işçi ve emekçilerin “ortak hafızası ve sembolik değeri” olduğuna vurgu yapan kararına rağmen Taksim yasağı sürüyor.

Özetle, Emek ve Dayanışma Günü adıyla resmi tatil edilmesi, 1 Mayıs’ı bayrama çevirmeye yetmedi. 2009 sonrası işçilerin çalışma ve yaşam koşulları iyileşmedi, aksine daha da kötüleşti. Hukuki hakları, kolektif hakları ilerlemedi, geriledi.

İşçilerin en asgari hakları; güvenceli iş, barajsız sendika ve yasaksız grev hakkı dahi tanınmamışken, birleşmekten, mücadele etmekten ve dayanışmaya devam etmekten başka çaremiz yok.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İstanbul’a fiili kayyım!

İstanbul’a fiili kayyım!

Halkın güçlü tepkisiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) kayyım atayamayan iktidardan yeni hamle geldi. İBB’nin farklı birimlerinden çok sayıda üst düzey yönetici ve uzman gözaltına alındı; belediyeyi ‘Adım atamaz’ hale getiren yargı operasyonuyla adeta fiili kayyım atanmış oldu!

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Cübbeli Ahmet, “Gazı yavaş yavaş çıkartarak hani bir kerede 7-8 olacağına işte böyle 4’tür, 5’tir, 6’dır, hani gazı çıkart da bizi yıkma” diye ettiği dua sayesinde depremde can kaybı ve yıkım olmadığı imasında bulundu

Evrensel'i Takip Et