‘Birine turp, diğerine müjde’ siyaseti için deniz bitti
PKK’nin, Öcalan’ın çağrısına uyarak gerçekleştirdiğini duyurduğu kongresinin ardından hızlı gelişmelere tanık olmaya devam edeceğiz.
Kongreye dair ilk açıklamada, “sonuçların ve alınan kararlara ilişkin geniş ve ayrıntılı bilgi ve belgelerin yakın zamanda” duyurulacağı dile getirilmişti. Bu açıklama da gecikmeden yapılacak. Ancak silahların ne olacağından, PKK kadrolarının bundan sonraki durumlarına kadar bir dizi önemli noktanın netlik kazanması doğal olarak zaman alacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK tarafından kongreye dair yapılan açıklamanın ardından bu konuya ilişkin ilk konuşmasını önceki gün yaptı: “Temelinde demokrasinin, kalkınmanın, huzurun ve adaletin olduğu Türkiye Yüzyılı’nı hep beraber inşa edeceğiz. Her an müjdeleri alabilirsiniz ve alacaksınız. Terör belasından ülkemizi kurtarmakta kararlıyız. Terörsüz Türkiye hedefine giden yolda sağlam adımlarla ilerliyoruz.”
Öcalan’ın İmralı’daki fiziki koşulları kısmen iyileştirildi. Muhtemelen bu konuda yeni bazı adımların atıldığını da duyacağız. Kürt meselesine bağlanan çeşitli konularda da bazı adımlar göreceğiz ancak bunların düzeyine ilişkin iddialı cümleler kurmak için henüz erken.
Aynı gün, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Van’daki “Millet iradesine sahip çıkıyor mitingi”nde, “En başta kayyım uygulamasının son bulmasını, siyasi tutsakların özgür kalmasını bekliyoruz” dedi ve devam etti: “Ben ‘Kürt sorunu vardır’ deyince birileri kızıyor ya. Kürt sorununu, varlığını kabul etmeden güya, söylemeden çözeceklerini sanıyorlar ya. Bak kardeşim Kürt sorunu nedir biliyor musun? Kürt sorunu tam da budur. Manisa’da Manisalı belediye başkanı seçiyor CHP’den. Geçiyor, yönetiyor. Osmaniye’de Devlet Bey’in memleketinde belediye başkanı seçiliyor. Van’a gelince, Diyarbakır’a gelince, Batman’a gelince, Mardin’e gelince ‘Siz belediye başkanı seçemezsiniz. Seçerseniz de yönettirmeyiz’ diyor. İşte sana Kürt sorunu. Kürt sorunu budur. O yüzden bu sorunları mutlaka hep birlikte demokrasiye ve birbirimize sarılarak çözeceğiz.”
Öcalan, 1993 yılında itibaren çözüm ve ateşkes bağlamında yaptığı çağrıları ve attığı adımları bugün kendisi ve hareketi açısından bir sonuca bağlamış oluyor. Bu yönüyle, Erdoğan’ın “terör” diye ifade ettiği ve kayyımların, gözaltı ve tutuklamaların gerekçesi yapılan temeli çekip almış oluyor. Ancak, 1 Ekim’den beri bir yandan bir süreçten bahsedilirken, diğer yandan PKK’ye operasyonların aralıksız devam ettiği gerçeği ve Suriye’nin kuzeydoğusunda SDG’ye yönelik SMO da kullanılarak süren operasyonlar bize bir şey söylüyor. Bu şey, Özgür Özel’in, DEM’li büyükşehir belediyesine kayyım atanmış olan Van’da dile getirdiği gerçeklere bağlanıyor. Kayyım uygulaması son bulmadan, tutuklu siyasetçiler serbest bırakılmadan bir çözümden söz edilebilir mi?
‘Kent uzlaşısı’ operasyonları yaparak CHP’yi hırpalama ve DEM’i baskılayarak yanına çekme hesabı yapan Erdoğan iktidarı, ‘yeni müjdeler’ açıklayarak, 19 Mart operasyonlarının ters tepmesi sonrası sıkıştığı alandan çıkmaya çalışıyor. Ama, şu açık ki, Kürt hareketi demokrasi mücadelesinde muhalefetin bir parçası olarak davranırken, barış mücadelesi bakımından da hem muhalefet ile ortak hareket etmek istiyor, hem de doğallığında iktidar ile de bir müzakere yürütüyor. Dolayısıyla iktidar, ‘süreç’ hesabı ve istismarı üzerinden, iç politikaya dair dizayn planlarını istediği gibi yürütemiyor.
İktidarın 23 yıllık siyaset pratiğinin yarattığı sonuçlar, Erdoğan’ın birine ‘turp’, diğerine ‘müjde’ siyasetiyle yaklaşarak yol alabilmesine izin vermiyor. Artık, bazı şeyler için deniz bitti.
SMO kullanılarak ve Colani üzerinden dizayn çabalarına girişilerek Suriye’nin kuzeydoğusundaki SDG’nin kolunun kanadının kırılıp zayıflatılarak sisteme entegre edilmesi planının da amaçlanan sonucu vermediğini hatırlatalım. Bir ucu Türkiye’deki ‘süreç’ tartışmalarına bağlanan ve iki tarafın ‘kırmızı çizgi’ olarak ifade ettiği Rojava’ya dair yaklaşım farklılıkları nasıl bir dengeye bağlanacak? Bu hâlâ çok kritik bir mesele olarak ortada duruyor.
Diğer yandan, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin, işçi ve emekçilerin soruna müdahil olması, meselenin, devlet merkezli bir “terör” tartışmasından çıkarılması açısından da kritik önemde. Yarın ‘Devlet’in çıkıp yeniden, “DEM kapatılmalı” demeyeceğini kim garanti edebilir?



Evrensel'i Takip Et