13 Eylül 2011 10:35
/
Güncelleme: 13 Aralık 2014 07:27

Prof. Dr. Elia Constantine Kheir

Bunları gerçekleştirmeye çalışıyor. Bundan anlaşılan şu ki; kendisini bu reformları yapmaya iten güçlü bir muhalefet var. Suriye’deki muhalefet bir kesimden veya bir partiden değil; çeşitli siyasi guruplardan, siyasi partilerden oluşuyor. Suriye’de anayasa değişikliğine gidildi. Bunlardan biri 8. madde. Sekizinci madde şunu söylüyor; “Suriye’de hükümet Baas Partisi başkanlığında kurulur”. Beşar Esad’ın bu maddeyi iptal etmesi demokratik alanda çok önemli bir adım attığının ifadesidir. Birkaç haftadan beri seçim yasasını, parti yasasını tanzim edecek bir komite oluşturuldu. Tanzimden sonra Şubat 2012’de genel seçime gidilmesi kararlaştırıldı. Cumhurbaşkanı Yardımcı Faruk el Şara başkanlığında muhalefetle diyalog kuracak bir komite oluşturuldu. Ve komite göreve başladı. Bu komite şimdiye kadar iki oturum gerçekleştirdi.

Suriye muhalefetinin Antalya, İstanbul ve Brüksel’de yaptığı konferanslardan sonra muhalefetin iki ayaklı olduğunu, sadece Müslüman Kardeşler’den oluşan bir muhalefet olmadığını görüyoruz. Muhalefetin bir kısmı Beşar Esad’ın attığı adımlarda samimi olmadığını ifade ediyor. Burada atılan adımlara bir güvensizlik olduğunu görüyoruz. Bana göre dört beş ay süren mitingler bir adım ilerlemedi. Çünkü ne yönetim yapılan mitingleri kontrol edebildi. Ne de muhalefet, rejimi sarsacak bir harekette bulunabildi. Suriye’de şimdilik bir denge söz konusu. Ortada olan bu güvensizlik olayların birkaç ay daha sürebileceğinin işaretini veriyor. Ta ki Beşar Esad yönetimi muhalefeti yapacağı reformlar konusunda ikna edinceye kadar. Ben iki tarafın da güvensizlik konusunda haklı gerekçeleri olduğunu düşünüyorum. Yönetim cephesine baktığımızda muhalefetin Antalya’da, İstanbul’da ve Brüksel’de yaptığı toplantılar bu muhalefetin bir kanadının dış bağlantılı olduğunu, bu gerginliğe neden olan bir dış gücün varlığını gösteriyor. Burada ABD, Avrupa Birliği (AB) ve diğer ülkelerin bir kısım muhalifle ilişki içinde olması, rejime karşı bir dış komplo olduğu görüşünde hükümete haklılık veriyor.

VERİLEN SÖZLERTUTULMADI

Muhalefet cephesine gelince; Beşar  Esad 2000’de iktidara geldiğinde yeni bir siyasi oluşum noktasında bazı toplantılar yaptı. Suriye’nin çeşitli illerine de bu tartışmalar taşındı. Bu durum demokratik açılımlar olacağı noktasında beklenti yarattı. “Şam Baharı” denilen bu çalışmalar Şubat 2001’de kesildi. Bir de 2005’te Baas Partisi 10. kongresinde bir dizi reform kararları alındı. Ancak bu kararların hiç birinin uygulanmamış olması muhalefetin güvenmemesinde etkilidir. Suriye’de sorunları çözmek için elbette zamana ihtiyaç var. Üniversitelerde olsun, ekonomik alandaki sorunlar olsun bunları çözmek zaman ister. Bugünden yarına çözülecek sorunlar değildir. Eğer Esat bunları yapacağına inandırırsa o zaman gerginlik durur.
Suriye’de meydana gelen olaylar çok önemli. Çünkü Suriye kendisi ekonomik, coğrafik ve politik konumuyla bölgede önemli bir devlet. Ve stratejik bir rol oynuyor. Bütün bölge ülkelerinde merkezi bir role sahip. Hatta başrol oynadığını da söyleyebilirim.
 

AYAKLANMALAR ARAP DEVLETLERİNİ İÇ İŞLERİNE YÖNELTTİ

İkinci konuya gelirsek, Arap devletlerindeki bu halk hareketlerinin, devletler arası ilişkilerde nasıl bir etki yaratacağına değinmek istiyorum. Bunların ilk etkisi her rejimin kendisi dışındaki olaylara müdahil olmaktan çok kendi iç sorunlarına yönelme sonucunu doğuracaktır. Suudi Arabistan Bahreyn’e müdahalesindeki gibi dışarıdaki olaylara müdahil olurken bile aslında kendi iç muhalefetinin korkusuyla bunu yapmaktadır. Halk hareketlerinin olduğu, olmadığı veya az olduğu ülkelere baktığımızda bu ülkede bu hareketlerin, bu isyanın adını ne koyarsak koyalım önce kendi içlerine yöneltti. Örneğin Suudi Arabistan Suriye’ye, Bahreyn’e müdahale ediyor; Suriye’de muhalefetin Bahreyn ve Yemen’de ise rejimin yanında yer alıyor. Çünkü her ülkedeki hareketin kendi rejimini, kendi vatanını etkileyeceği ölçüde müdahalede bulunuyor. Bu, Arap devletleri arasındaki ilişkilerin kesileceği anlamına gelmez. İlişkilerin yeni bir boyut alacağı, yeniden şekilleneceği anlamına gelir. Her rejim konumunu geliştirecek şekilde ilişkiler geliştiriyor ve o şekilde şekilleniyor.
Mısır’ı örnek verelim. Mısır’ın İsrail’le olan sıcak ilişkilerinin soğuduğunu görüyoruz. Ama aslında bu ilişkileri tanzim eden, bu ilişkileri taçlandıran Camp David anlaşması bütün ayrıntılarıyla uygulanıyor. Katar’ı ele alırsak; Katar, Libya’ya yapılan askeri müdahaleyi destekleyenlerin başındaydı. Şu an itibarıyla rejimi tehlikede değil ama kendi hacminden büyük rol oynama hevesinde. Kendisinden daha büyük bir politik ve ekonomik rol oynamak için başta El Cezire kanalıyla bu müdahaleyi destekledi. Libya’daki muhalefete her türlü maddi, siyasi, politik desteği sundu.

Mısır’da Mübarek’in gitmesiyle uluslararası ilişkilerde değişimler gözlüyoruz. Daha önce ilişkilerde Türkiye’nin Filistin meselesindeki tavrından kaynaklı bir soğukluk vardı. Örneğin Mısır’dan bir yetkili, bir bakan geldiğinde onun muadili bir kişiyle karşılanmıyordu. Ama şimdi sıcak ilişkilerin gelişmekte olduğunu gözlemliyoruz. İran’la da yeni bir sayfa açıldı. İlişkilerin kurulması yönünde adımlar atıldı. Mısır ile Türkiye, Mısır ile İran arasındaki ilişkilerin gelişmesi birçok şeyin değişmeye gebe olduğu anlamına gelir. Suudi Arabistan, Mısır’ın İran’a yaklaşmasından çok rahatsız oldu. Bu yönde açıklamalarda yapıldı. Çünkü Suudi Arabistan, bölgede en büyük düşman olarak İran’ı görüyor.

SURİYE YALITILMAK İSTENİYOR

Suriye’ye dönersek; Suriye yönetimi bölgedeki bütün ülkelerle ilişkiler kurmuştu. Irak konusunda önemli rol oynadı. Lübnan’da belirleyici bir etkiye sahip. Yemen’den körfez ülkelerine kadar ilişkiler geliştirmiş durumda. Filistin davasına da sahip çıkıyordu. Bu durum onun bölgedeki konumunu çok güçlendirdi. Suriye’yi bölgede güçlü kılan, onun bu entelektüel siyaseti ve entelektüel duruşuydu. Hatta İran ve Hizbullah’ı katarsak gücünün büyüklüğünü görebiliriz. Lübnan’a sahip çıkması ve Lübnan’da kurduğu derin ilişkiler, Filistin’de Hamas’la kurduğu derin ilişkiler konumunu çok güçlendirdi.

Suriye’de rejimin kendini koruması ya da yönetim devamını sağlama alması çok doğal bir duruş. Suriye, İran ilişkilerinin, Şah Rıza Pehlevi’nin devrilip İran İslam Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1979 yılından bu yana doruğuna ulaştı diyebiliriz. Suriye’nin ekonomik yönden, petrol yönünden İran’a güvenmesi doğal. Hizbullah’la olan ilişkisi de daha çok pekişti, daha çok güçlendi diyebiliriz. Ortaya çıkan gerilimden kaynaklı olarak NATO’nun ve ABD’nin Suriye’ye baskı yapması tabii ki Suriye’nin bölgedeki rolünü zayıflatacaktır. ABD ve Avrupa Birliği’nin Suriye’deki olayları desteklemekteki en önemli amacı; Suriye yönetimine baskı yapmak, bu baskı sonucunda yönetimi zayıflatıp İran, Hizbullah, Hamas ile olan ilişkilerini kesmesini sağlamaktır. Beşar yönetiminin bölgedeki merkezi rolünü yok etmek ve kendilerine itaat eden bir rejim haline gelmesini sağlamaktır. Batılı güçler hiçbir ülkenin Ortadoğu’da kendilerinden bağımsız bölgesel bir rol oynamasını istemiyor. (DIŞ HABERLER)



ÜRDÜN’DE MUHALEFET BÖLÜNDÜ

Bu süreçte Ürdün’de önemli mitingler meydana geldi. Ürdün’de Kral gösterileri kontrol altına alabildi. Mitingler sırasında ordu, askerler katılan kitlelere zor kullanmak yerine su dağıttı. Miting alanına inenler Kral Abdullah’a karşı değildi. Krallığa karşı değildi. Kurulmuş olan hükümete karşıydı. Ürdün’deki mitingler böyle bir özellik taşıyordu. Kral Abdullah hemen muhalefetin isteklerine cevap verip hükümeti feshetti ve yeni bir hükümet kurdu. Yeni bir başkan tayin etti. Eksiklikleri araştıracak komisyonlar kurdu. Ve hemen bu konuda işe başladı.

Yine bu mitingleri kontrol edebilmek için sosyal ve ekonomik alanda önemli değişiklikler yaptı. Reformlar yaptı. Kralın elini güçlendiren iki nokta vardı. Birincisi yapılan mitinglerin kralın şahsına karşı değil hükümete karşı olması, ikincisi ise katılan kitleler arasında bir bölünmenin ortaya çıkması. Ürdün’deki Müslüman Kardeşler, Suriye’deki muhalefette sadece Müslüman Kardeşleri desteklemek istedi. Ürdün’deki demokratik güçlerin kararı ise Suriye’deki bütün muhalefeti desteklemek yönündeydi. Böylece muhalefet ikiye bölündü. Bu bölünme Ürdün kralına yaradı. Ürdün’de sendikalar ve tüm demokratik toplum örgütleri, Ürdün’deki Müslüman Kardeşlerle ve onun partisi konumundaki “Müslüman Çalışma Cephesi” ile ilişkiden uzak durmaya, ona güvenmemeye başladılar.

BÖLGE, YENİ GELİŞMELERE GEBE

Son dönemde ortaya çıkan bazı gelişmeler Ortadoğu’da bazı yeni sorular sormamıza yol açabilir. Arap ülkeleri arasında iki ülke İsrail ile barış anlaşması imzalamıştır. Mısır, Camp David, Ürdün ise Vadi Araba analaşmasını imzalandı. Bugünkü olaylara baktığımızda, “bu anlaşmalar feshedilirse bölgedeki dengeler bozulur mu? Bölge yeni patlamalara gebe olabilir mi” soruları akla geliyor. Çünkü ABD, bölgede hükmünü birçok anlaşma ve ilişki üzerinden şekillendirdi. Bir tanesinin bile bozulması, bütün bu ilişkiler yumağını altüst edebilir.

İmzalanan barış anlaşmalarına dönersek. Hüsnü Mübarek’in imzaladığı Camp David Anlaşması’na göre Mısır, Sina yarım adasında 10 asker artıracak bile olsa ABD’den ve İsrail’den izin almak zorunda. Eğer bu anlaşma feshedilirse Ürdün’ün imzaladığı Vadi Araba Anlaşması da feshedilebilir. Bu, ilişkilerin yeni bir boyut kazanacağı anlamına gelir.  Eğer bu iki anlaşma feshedilirse Filistin’le imzalanan Oslo Anlaşmasının da geçersizleşmesi anlamına gelir.

Çeviren: Esat Günay

evrensel.net

Evrensel'i Takip Et