18 Ekim 2003 22:00
Çoğumuz için folklor, halk danslarıdır. Oysa halkbilim anlamına gelen folklor, yalnız halk danslarını ve türküleri kapsamaz. Onun kırk ambar kadar geniş ve çeşitli dağarcığında sözlü olarak kuşaktan kuşağa devreden destan, masal, fıkra, mani, çocuk oyunları, tekerlemeler, günlük yaşamdaki törenler (düğünler, ad koymalar, ölümler) bu törenlerde yapılanlar, inanışlar: Bebeğin konuşamaması, yürümemesiyle ilgili uygulamalar, ilk dişin kutlanması gibi gelenekler, bebeği olmayan, yaşamayan kadınlara yapılanlar vb. halk doktorluğu, halk tiyatrosu, atasözleri, deyimler, bilmeceler, 'boş inanç' denen inanışlar...

Milletlerin tarihi kadar eski Folklor, ulusal olduğu kadar uluslararası karaktere sahip bir bilgi şubesi ve araştırma disiplinidir. Pertev Naili Boratav, folklorla ilgili araştırmaların tarihinin "dünya milletlerinin tarihi kadar eski" olduğunu söyler. Çünkü "Eski tarih anlayışı ne kadar dar olursa olsun, eski tarihçiler ne kadar, yalnız siyasi büyük şahsiyetlerden bahsetmekle kalmış olurlarsa olsunlar gerek kitap halindeki vesikalar, gerek arkeolojik vesikalar -kazınmış yazı, resim- kitabeler, heykeller, resimler vb. folklor malzemesi olarak da istifade edilebilecek birtakım malumat verirler."

En iyi başvuru kitabı Boratav, her yüzyılda yazılmış seyahatnamelerin, folklor malzemesinin işlenmesiyle oluşan edebiyat yapıtlarının özellikle karşılaştırmalı ve tarihi folklor için değer biçilemeyecek kaynaklar oluşunun da altını çizer. Ne var ki bunlar, folklor malzemesi olarak toplanmadığı için bunlardan tek başlarına folklor malzemesi olarak yararlanılamaz. Folklor için derlemelerin, bütün bilimlerde olduğu gibi, belirli bir yolu, yöntemi vardır. Bu yolları merak edenler için en iyi başvuru kitaplarından biri Pertev Naili Boratav'ın Halk Edebiyatı Dersleri'dir (Kültür Bakanlığı-Tarih Vakfı Yayını) Türkiye'de folklorun, bir bilim olarak değil de bir sorun olarak konuşulmaya, tartışılmaya başlaması, Tanzimat'tan sonradır. Ancak aydınların halk edebiyatına duydukları küçümseme, uzun zaman bu konunun ciddi olarak ele alınmasını engellemiştir. Bu konuda ilk ciddi çalışmaların Cumhuriyet'ten sonra başladığı savunulabilir: 1927 yılında Halk Bilgisi Derneği, 1932'de Türk Ocakları'nın yerini alan Halkevleri ve onların halk bilgisi çalışmaları, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'ne Halk Edebiyatı dersi konuluşu, Antropoloji ve Etnoloji Enstitüsü'nün kuruluşu, 1926'da başlayan halk melodilerini derleyiş (İstanbul Konservatuvarı Halk Müziği Arşivi) vb.

Başta Boratava Halk bilimimize emek verenler arasında yitirdiklerimizden, bu konunun üniversite düzeyinde bağımsız bir kürsü çerçevesinde ele alınmasına öncülük eden Pertev Naili Boratav başta olmak üzere, İhsan Hınçer (Türk Folklor Araştırmaları dergisinin kurucusu), İbrahim Arslanoğlu, Tahir Kutsi Makal, M. Halit Bayrı, H. Nezihi Okay, C. Cahit Güzelbey, Tahir Alangu, Murat Uraz, S. Nüshet Ergun, Eflatun Cem Güney, İ. Günday Kayaoğlu hemen anımsanacak adlar. Metin Turan, Dr. Muhsine Yavuz Helimoğlu, Atilla Erden, Sabri Koz ve alçakgönüllü pek çok halkbilim emekçisine de uzun ömür ve direnç diliyoruz.

Yeni bir folklor Halk bilim ya da folklor geçip gitmiş bir dönemin kanıtları diye düşünülmemeli. Yaşamdaki, daha doğrusu yaşam biçimindeki her değişiklik yeni inanışları da doğurur. Dolayısıyla yeni bir folkloru. Örneklemek gerekirse maden kömürü işletmeleri işçisi çoğaldıkça yaygınlaşan bir "kuyunun/ocağın arabı" efsanesi yaratmıştır. Bu "Arap" kimine göre uyuyakalanı tokatlayarak ölümden kurtarır, kimine göre kuyunun/ocağın kime ait olduğunu sorup istediği cevabı vermeyeni cezalandırır. Pek çok kişi, bir zamanlar sözlü sınavlarda kapılarda bekleyen öğrencilerin içerdeki arkadaşları uzun uzun sıkıştırılmasın diye kapıya batırılan iğneleri, büyü niteliği taşıyan tekerlemeleri yinelediğini anımsayacaktır.

İki yeni söylence Halkbilimimizin büyük ustası Pertev Naili Boratav, Halk Edebiyatı Dersleri'nde, doğuda Balkan Savaşı'nda doğmuş iki yeni söylence saptadığını yazar. Son yıllarda doğan söylence ve inanışlar için de çalışmalar yapılmalıdır. Oysa bu bilim dalıyla uğraşanların birbirleriyle haberleşmesini sağlayan, halkbilimcilerin çalışmalarının yayımlandığı dergilerin sayısı ülkemizde bir elin parmaklarının sayısına ulaşmaz. Çoğu kısa ömürlü olan bu dergilerden yılda dört sayı yayımlanan Folklor/Edebiyat da, 36. sayısında, derginin Genel Yayın Yönetmeni Metin Turan'ın tanımıyla, "yiten değerlerimize ilgisiz kalan aydınlarımızı" protesto için "kırk sayılık yas" ilan ederek bir bakıma yayınına son verdi. Elbet yayın yönetmenine uzun ömürler diliyorum. Ama kırk sayının tutarı on yıla, okurun ömrü vefa eder mi bilmem.

sezer@evrensel.net src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Küba resimleri Rahmi Emeç Resimlerinde 'gece'yi ve 'ışıkları' hep ön plana taşıyan ve bu özelliği ile "Gece Ressamı" diye de kendisinden sözettiren Ertuğrul Önalp, son sergisi 'Küba Manzaraları'nı Eskişehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde açtı. Eskişehir Tepebaşı Belediyesi ile Küba Büyükelçiliği'nin dayanışması sonucu açılan yağlıboya resim sergisi, 14- 27 Ekim 2003 tarihleri arasında sanat severlerin beğenisine açık kalacak. İzlenimci bir yaklaşımla, ışık- gölge etkili kimi figürler, mekânlar, natürmortlar ve nü'ler çalışan Önalp, bu sergisinde Küba sahillerini, tarihi yapılar arasından akıp giden sokakları işlemiş tuvaline. Konu Küba olunca, 'gece' ile birlikte, 'gündüz'e de yönelmiş. Gece gözüyle Küba'yı anlatabilmenin güçlüğü çıkınca, bazı tablolarını gündüz ortamıyla düşünüp oluşturmuş. "Gece" ile "Işıklar" kavramını, hep ön planda tutan Önalp, bir konuşmasında bu duruma şöyle açıklık getiriyor: "... Genel anlamda figüratif, görsel gerçeklik içeren konular tercihimdir. Ve çalışmalarımı canlı, yaşayan gözlemlerimle oluştururum. Özellikle Madrid şehrinin caddeleri, sokakları mükemmel ötesi denecek derecede ışıklandırılmış, aydınlatılmış bir şehirdir. Oradaki o muhteşem ışık ve ışık yansımalarının verdiği etki, 1996'dan sonra beni 'Gece' resimlerine yöneltti" Renksel anlamda 1988- 90 yılları arasında Kayıhan Keskinok'tan edindiği renksel algı ve renk anlayışının kendisi için önemli olduğunu belirtiyor. Çok canlı renkler kullanmadığı, daha çok gri renkleri kullanmayı tercih ettiği ortada. 1964 yılından bu yana yağlıboya çalışmalar yapan Önalp, bu güne kadar 18 kişisel sergi açmış, 14 karma sergiye katılmış. Eskişehir Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nde açtığı sergi, onun 19. kişisel sergisi oluyor. Küba Büyükelçisi Miguel Lamazares'in de katıldığı sergide görüştüğümüz Önalp, resim çalışmaları ve sergisine ilişkin yönelttiğimiz soruları şöyle yanıtladı. Serginizde yer alan resimleri ne zaman çalıştınız? 2002 yılının Ağustos ayında yaptığım bir gezinin ürünleri bunlar; orada yaptığım eskizler ve çeşitli, hayal gücüme yerleştirdiğim imajlar. Buraya döndükten sonra gerçekleştirdim. Orada ancak yirmi gün kalabildim. Mesela bir resim, bizim İzmir'deki Kordon Boyu'na benzer; Manecon adı verilen yer. Genellikle gençler gezer, dolaşır. Sergimde 31 yağlıboya tablo bulunuyor. Başka ülkeleri de gördünüz sanıyorum. Peki, neden Küba? Bizim yaşantımızda Küba ve diğer Latin Amerika ülkelerinin büyük önemi var. Onların kültürünü, İspanya kültürüyle birlikte, tarihini, edebiyatını öğretiyoruz; üniversitede, İspanyol Dili ve Edebiyatı bölümünde. Dolayısıyla bir yakınlık duyuyoruz. Birçok bakımdan birbirimize benziyoruz ayrıca. 'Küba' dediğimizde daha çok cıvıl cıvıl renkler geliyor aklımıza. Sizin çalışmalarınızda koyu renkler ve gece çalışmaları var. Ne söylemek istersiniz, özel bir durum mu bu? Aslında ben gece resimleri yapıyorum. Ama, Küba'nın ışığını, renklerini sadece gece

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi