19 Aralık 2010 01:00

İstisnasız herkesin kendini demokrat olarak tanımladığı ve demokrasi sınırlarının piyasa bayraktarları tarafından çizildiği bir dünyada gerçek demokratın da demokrasinin de tanımını yapmak güç. Ben Immanuel Wallerstein’den ilhamla şu tanımı benimsedim: “Demokrat, sınıfsal ve kimliksel olarak eşitsiz konumdaki insanların kolektif kararlara katılma konusundaki kaçınılmaz dezavantajlarını gidermeye çalışır.”
Malum, öğrenci eylemleri gündemin tepesinde uzun süre yer aldı. Ortada öyle aman aman bir öğrenci hareketi olduğu söylenemez. Fakat iktidarın demokrasi algısı o kadar sığ ki yetersizliğini teşhir eden irili ufaklı her türlü harekete karşı orantısız bir tepki gösteriyor. Kimin demokrasi tahayyülünün ne kadar olduğunu da bu “Resmi” tepkilere verilen reaksiyonları gözlemleyerek görebiliriz.
DEMOKRATİK, PARASIZ,
ANADİLDE EĞİTİM’İN YANKILARI
Taleplerini YÖK’ün kaldırılması ve “Parasız, bilimsel, anadilde eğitim” olarak formüle eden öğrenci gruplarına karşı hükümetin ve polisin tepkisi medyada farklı biçimlerde yer aldı. Polis şiddetinin doğmamış bir bebeğin canını alması sadece 2 gazeteye (Evrensel ve BirGün) manşet olabiliyormuş, onu gördük mesela. Doğan medyası ve ulusalcı basından birkaç gazete de tek dertleri AKP olduğu için hadiselere küçük de olsa ilk sayfadan yer verdi.
Holding gazeteleri kurumsal yapılar dolayısıyla onların hangi olaya nasıl tepki vereceğini biliyoruz. Ben dikkatimi kendini solda konumlayan yazarlara çevirdim. Murat Belge’nin bu isimler içerisinde her zaman ayrı bir yerde olduğunu düşünürüm. Fakat övgülerim 10 Aralıkta Taraf gazetesinde yayınlanan ‘27 Mayıs Arifesinde’ başlıklı yazısıyla birlikte sona eriyor. Belge özetle, öğrenci eylemlerinin AKP’yi gerekirse bir darbeyle alaşağı etmeyi planlayan klik tarafından örgütlendiği, öğrenci gruplarının bu amaçla kullanıldığı düşüncesini dillendiriyor ve bugünü 27 Mayıs öncesine benzetiyor.
Zaten biliyorsunuz bu ülkede herkes derin ilişkiler içerisindedir! Bu sebepten memleket Sherlock Holmes’tan geçilmez! Bir eylem yapılıyorsa arkasında mutlaka derin güçler vardır (Eskiden iç-dış mihraktı, artık yeni joker Ergenekon). Çünkü çok demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Muhalif olunacak herhangi bir durum yok, her şey süper!
Hrant Dink’e Nazi benzetmesi yapan, “Anadilde eğitim olamaz” diye höyküren, seçim barajını indirmeyen, 12 Eylül kurumlarını olduğu gibi devam ettiren, kentsel dönüşüm projeleriyle emekçilerin yaşam alanlarına tecavüz eden, tarihin en büyük işçi düşmanı partisi AKP sayesinde ‘Demokratikleşiyoruz’ ya o yüzden bu ‘İstikrara’ ket vuranlar ancak hainler olabilir.
VAKİT KARİKATÜRİSTİYLE
AYNI ÇİZGİDE OLMAK…
Bu ülkede “Parasız Eğitim İstiyoruz” pankartı açtığı için aylarca hapis yatan, anayasal hakkını kullanırken polis şiddetine maruz kalarak karnındaki çocuğu yitiren arkadaşlarımız var. Bu ülkede anadilinde eğitim göremeyen milyonlarca insan var. Bu ülkenin üniversiteleri polislerle, “ideolojik takıntılı akademisyenleri barındırmayacağım” diyen rektörlerle dolu (Düşünsenize David Harvey Türk olsa hocalık yapamayacak).
Ve böylesi bir ortamda, bu yapının sorumlularını protesto ve teşhir edenleri darbecilerin yedekçisi olmakla itham edebilen aydınlar var. Kısaca şunu demek istiyorlar: “Bu ülkenin tek demokratikleştirici unsuru AKP’dir ve AKP’ye muhalefet eden her odak derin güçlerin maşasıdır. AKP’ye muhalefet yapılacaksa onu da biz, sınırlarını kendi belirlediğimiz çerçeve içinde yaparız.”
Ehven-i şer olduğu gerekçesiyle AKP’ye demokrasi havarisi muamelesi yapanların anlamadıkları şey şu: Demokratik hak ve özgürlükler iktidarlar tarafından bahşedilmez. Halkın, özgürlüğü, hakları için mücadele etmesi gerekir. “10 yıl önce Kürt diyemiyorduk, artık diyoruz, AKP ah sen ne güzelsin” diyenler, bu AKP’nin başarısı değil, Kürt hareketi ve Türkiye solunun 40 yıllık mücadelesinin eseridir. Hiçbir iktidar, örgütlü sınıf ya da halk mücadelesi neticesinde mecbur bırakılmadıkça ayrıcalıklarından ödün vermez. Belirleyici olan iktidarın adı değil halkın örgütlü mücadelesinin tıynetidir. Aydınlarımızdan beklediğimiz de muhaliflere karşı iktidarı savunmaları değil, muhalefetin varsa eksik yanları onları düzelterek bizle beraber antidemokratik yapılara karşı mücadele etmeleridir. (Burada iktidardan kastım AKP’sinden CHP’sine, TSK’sından TÜSİAD’ına tüm sömürgen bloklardır) Yönetici, sömürücü iktidar bloğuna değil halkın öz örgütlülüğüne bel bağlayan, baştaki demokrasi tanımına dönersek, sınıfsal ve kimliksel olarak eşitsiz konumdaki halkın kolektif kararlara katılımını sağlayan, hatta o yapılanmayı bizzat örgütleyen aydın benim için gerçek demokrattır.
Vakit gazetesi karikatüristiyle M.Belge’yi aynı çizgide görmek üzücü, fakat Başbakanla aynı hatta olduklarını görmek daha üzücü çünkü adam bayağı dövlet! Belge, en fazla ima eder. Erdoğan soruşturmalardan suçlamalardan söz ediyor. Baksanıza Öğrenci Kolektiflerinin yasadışı örgüt üyesi olduğuna dair ‘Belge’ varmış ellerinde. YASADIŞI ÖRGÜT ÜYELİĞİNİN BELGESİ! Evet, yanlış duymadınız. İllegalite tarihinde bir ilk!
Gevezeliği bırakıp açık konuşalım. Ya “Aslında özgürlüğü, haklara saygıyı severim demokrasiyi değil. Yığınlardan korkarım.” diyen Tocqueville kadar açık sözlü olun ya da yeni anayasaya “Ülke devrim sürecindedir. Bundan mütevellit AKP’yi eleştiren herkes haindir” diye bir madde ekletin, herkes rahat etsin! Öğrencilerin talepleri, ülkenin sorunları, üniversitelerin hali ortadadır. YÖK’ün kapatılması ve parasız, anadilde eğitim gibi şu anki iktidarın tahayyül dahi edemeyeceği demokratlıktaki talepleri için sokaklara dökülen, protestolar düzenleyen öğrencilere darbeci, darbeci yamağı diyecekseniz de şunun adını koyalım: Sizdeki darbe falan değil düpedüz demokrasi korkusudur!
M.Fabian Sözmen

Evrensel'i Takip Et