15 Kasım 2010 00:00

YEDİ İKLİM DÖRT BUCAK

Geçtiğimiz hafta başında İngiltere’den büyük bir haber geldi. Büyük Britanya İmparatorluğu’nun Kraliçesi Elizabeth, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir “düşünce kuruluşu”nun lâyık gördüğü Yılın Devlet Adamı ödülünü kendi elleriyle takdim etmişti. Bu haber önce Abdullah Gül’ün böyle adlandırılmak için ne yaptığı sorusunu akla getirdi.

Paylaş

Geçtiğimiz hafta başında İngiltere’den büyük bir haber geldi. Büyük Britanya İmparatorluğu’nun Kraliçesi Elizabeth, Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bir “düşünce kuruluşu”nun lâyık gördüğü Yılın Devlet Adamı ödülünü kendi elleriyle takdim etmişti. Bu haber önce Abdullah Gül’ün böyle adlandırılmak için ne yaptığı sorusunu akla getirdi. Bir devlet adamının rolü ve etkisi, kuşkusuz bir devlet memurunun rolünden ve etkisinden fazla olmalıydı. Bazı köfteci dükkânlarında, otobüs şirketlerinde seçilip ilan edilen “ayın personeli” gibi bir şey olamazdı “Yılın Devlet Adamı”… Dünya çapında bir elemeden geçtiğine göre, herhalde önemli bir şeyler yapmalı, diğer devletleri etkilemeli, uluslararası ilişkilerde önemli ve hayırlı değişikliklere yol açmış olmalıydı.
Biz, belki mum dibine ışık vermez misali, Abdullah Gül’ün yaptıklarını fark etmemiş olabilirdik…
Fakat kendisini “Global Karar Vericilerin Forumu” olarak adlandıran kimi çevrelere ve ödülü düzenleyip Gül’e Kraliçe’nin eliyle sunan Chatham House adlı “bağımsız düşünce kuruluşu”na göre, aslında Nobel Barış Ödülü almasını haklı kılacak gerekçelerle huzura çıkmıştı. Sırf bahane yerini bulsun diye abartılmış bu gerekçelere hiç değinmeye gerek yok. Biz, daha heyecanlı bir olaya, ödülün perde arkasına bakalım.
Türk-İngiliz İş Konseyi Başkanlığını da yapmakta olan Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, iki yıl önce 16 kişilik mütevelli heyetine girdiği Chatham House’un geçen yılki ödül töreni sırasında demiş ki kendi kendine: “Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva bu ödülü alıyorsa, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül de bu ödülü rahatlıkla alabilir…”
Bu sözlerde aslında bir itiraf var; Suzan Sabancı Dinçer, Abdullah Gül’de aslında pek fazla ödüllük bir meziyet görmüyor ama epeyce küçümsediği anlaşılan Brezilya Devlet Başkanı’yla kıyaslayarak, “Lula aldığına göre, bizimkine haydi haydi verilir” diye bir umuda kapılıyor. Sonra kolları sıvıyor… Zaten mütevelli heyetinde olduğu kuruluşa önerisini veriyor. Bu arada, yöneticisi olduğu holdinge bağlı Akbank’ı seferber ediyor. Banka, gereken her türlü mali kolaylığı gösteriyor, olaya sponsor oluyor.
Kendisi zaten aynı zamanda Türk-İngiliz İş Konseyi Başkanı da olduğu için, İngiliz iş çevrelerine ve medyasına da kolayca etkide bulunabiliyor. Aynı konseyin başkan yardımcıları Şerif Egeli, Remzi Gür, Serpil Timuray ve Finans Komitesi Üyesi Çağlan Yazıcı Mursaloğlu da büyük gayretle bu organizasyonda görev alıyorlar. Ödül töreninden sonra verilen ziyafet için Akbank, Vodafone, HSBC, Citibank ve Arçelik Turkish Azerbaycan Şirketi hesabı paylaşıyorlar.
İşin tuhaf tarafı, kimlerin bu işte payı olduğunu bir basın toplantısıyla açıklamaları… Öyle bir manzara çıkıyor ki, sanki “aman yanlış anlaşılmasın, bu ödülü İngilizler değil, aslında biz verdirdik…” demek için her fırsatı değerlendiriyorlar. Aslında gizli kapaklı yürütülmesi ve sanki gerçekten Büyük Britanya Kraliçesi tarafından verilmiş gibi reklam edilmesi gereken bir ödülün perde arkasını alelacele ifşa etmeleri yalnızca anlaşılmaz olmakla kalmıyor, ayrıca kaba ve ayıp bir davranış olarak da ortaya çıkıyor. Abdullah Gül’ün son zamanlardaki moral bozukluğunun arkasında bu incelikten yoksun tutumun bulunduğunu tahmin edebiliriz. Bir yandan Başbakan Erdoğan’la başörtüsü konusunda can sıkıcı farklılık patlamış, diğer yandan birkaç patron kalkıp ödülü bu kadar küçük düşürecek işler yapıyorlar…
İngiltere ile Türkiye arasındaki ticaret hacminin gittikçe büyüdüğü koşullarda her birinin bu ticaretten daha büyük pay almak için canlarını dişlerine takması elbette haklarıdır! Fakat ortada bir gözü dönmüşlük var, onu anlamak zor…
İngiltere açısından durum basittir… Amerika ile birlikte İngiltere de Irak’tan çekilecek. Arkada, güvendikleri bir hükümet ve onlara ağabeylik yapacak bir güç bırakmak istiyorlar. Irak’ın petrol kaynakları kadar, siyasi durumu da onları ilgilendiriyor. Bu yüzden Türkiye’yi yönetenleri kazanmak oldukça önemli… Bu ödül de bu çalışmanın bir parçası… Fakat anlaşılıyor ki, adı geçen şirketler ve bankalar, askeri işgal güçlerinin bıraktıkları boşluğun ekonomik bakımdan nasıl telafi edileceği konusunda bir tereddüt kalmasın, kimlerin en fazlasını almaya aday olduğu şimdiden belli olsun istiyorlar…
AYDIN ÇUBUKÇU
ÖNCEKİ HABER

Eğit-Der’den Eğit-Sen’e

SONRAKİ HABER

EVRİM/DEVRİM

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa