2 Eylül 2010 01:00
GÜNÜN YAZILARI
İnsanlar, dönem dönem karşı karşıya kaldıkları ve önlerinde duran somut olguların belirli bir andaki görünümünü dikkate alarak, kişisel beklentileri ya da çıkarları açısından birtakım sonuçlar çıkarıp, bu sonuçlar üzerinden belli bir tutum belirleyebilirler. Herhangi bir konuda karara verirken ya da bir tercih yapma durumuyla karşı karşıya kaldıklarında ise, söz konusu somut durum karşısında çoğu zaman yaşam deneyimlerini göz önünde bulundurarak hareket ederler.
Anayasa değişikliklerinin, sadece belirli yönlerini ya da birkaç maddesini öne çıkarıp, eksik verilerle yola çıkanlar, aynı şekilde söz konusu verilerin diğer parçalarına ve bütününe yönelik eleştirileri yok sayanlar, en somut gerçekleri bile görmeyip ya da görmek istemeyip bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Bu kesimler, Anayasa değişikliklerini bir bütün olarak ele almak yerine, ısrarla tek tek maddeler üzerinden değerlendirip, üstelik bunu yaparken değişikliklerin arkasındaki bütüncül politik stratejiyi hiç hesaba katmadıkları için, her bir maddenin az da olsa Demokrasiyi güçlendireceği gibi tam bir Düz mantık egzersizi yapıyorlar.
Anayasa değişikliklerine konu olan maddeleri parçalara bölerek bütünü ile ilişkisini koparıp, söz konusu maddeler üzerinden değişiklik paketine bir taraftan utangaç bir şekilde Yetmez ama derken, diğer taraftan Mutlak olumlu sonuçlara ulaşan analizlerin birbirine benzerliği dikkat çekici. Her parçanın bütünden farklı bir gerçekliğe sahip olduğu gerçeğini dikkate alarak, bu sakat analiz yöntemini eleştirdiğinizde, insan aklının sınırlarını zorlayan mantıksal çıkarımlarla Statükocu, Ergenekoncu vb ilan ediliyorsunuz. Tıpkı Başbakanın yaptığı gibi
Anayasa değişikliği gibi önemli bir konuyu kavramaya ve onun üzerinden bir tercihte bulunmaya çalışırken en basit neden-sonuç, parça-bütün ilişkilerini bile göz ardı edenlerin, getirilmek istenen değişikliklerin amacını, sonuçlarını ve daha da önemlisi sonrasında yaşanacakları görmezden gelmeleri ya da böyle bir merak içinde bile olmamaları da cabası.
Somut verilerden yola çıkarak ortaya konulan itiraz noktalarını bile yok sayan, özellikle görmek istemeyenler, Anayasaya değişikliği gerçekleşince Türkiyenin Az da olsa demokratikleşmesinden medet umup, kendilerince yürüttükleri mücadeleyi Anayasanın birkaç maddesinin değişmesine indirgiyor olabilirler. Ancak özünde emekçileri içine sıkıştırmak istedikleri kapana yaklaştıran ve sırf onaylansın diye paketin içine yerleştiren kimi maddeler üzerinden demokratikleşme sağlanacağına inanmak kadar anlamsız bir düşünce olamaz. Son sekiz yıl içinde emek düşmanı kimliği tescillenmiş bir partiden emekçilerin ve halkın yararına, onların çıkarlarını gözeten ve gerçek anlamda demokratikleşme sağlayacak düzenlemeler beklemenin anlaşılır bir tarafı yok.
Referandum tartışmaları ile birlikte gündeme gelen demokratikleşme söylemleri, değişiklik paketinin toplumun geniş kesimleri üzerinde oluşturulan beklentilerin açıkça istismarına dayanıyor. Bu durum, bir taraftan gerçek ve somut demokratikleşme taleplerini geri plana iterken, bu yönde mücadele eden kesimlerin kafasını karıştırıp, geniş kitleleri yeniden mevcut düzenin sınırları içinde çözüme yönelten bir işlev de görüyor.
12 Eylülde referandumdan Evet çıkması durumunda, bazı liberal çevrelerin hevesle beklediği büyük demokratikleşme hamlesi ne kadar gerçekleşecek göreceğiz. Ama böylesi bir sonucun AKP tarafından 12 Eylül sonrasında hayata geçirilecek yeni saldırıların onaylanması olarak değerlendirileceği kesin. Bu açıdan bakıldığında, Anayasa değişikliklerine hangi niyetle onay verilirse verilsin, AKP, sandıktan çıkacak her Evet oyununun kendisine ve politikalarına güvenoyu anlamına geldiğini savunacak ve eskisinden daha büyük bir cesaretle saldırılarını arttıracak.
ERKAN AYDOĞANOĞLU
Evrensel'i Takip Et