14 Aralık 2009 01:00

Büyük bir gürültüyle ilan edilmişti. Gürültüsü büyük tartışmalara neden oldu. “Hainlik”, “ihanet” diyenler oldu bağıra çağıra. Bir türlü ne olduğu anlaşılamadı. Sadece sağır edici bir gürültü vardı.
Arada “muhatap” tartışması yaşandı. DTP’liler “Öcalan muhatap alınsın. Biz PKK’yi temsil edemeyiz” dediler. MHP ve CHP, ağız birliğiyle AKP’yi “Öcalan’ın yol haritasını uygulamak”la suçladılar. Siyaset ve medyanın kalem erbabı, DTP’yi muhatap olmaya ikna etmeye uğraştı. Ancak “hayır” demeyen, “muhatap olmayacağı”nı söylemeyen DTP’yi muhatap alan kimdi?!
DTP açısından sorun halledildi. Ya da DTP halledildi. Ortadan kaldırıldı. “Muhatap ol” denilen DTP’nin kapısına kilit vuruldu. Şimdi ne denecek? Demokratik Toplum Kongresi’nin dediği gibi “Kürtün iradesine saldırı” mı? AP raportörünün dediği gibi “Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde bir engel” mi? Türkiye-AB Karma Komisyon başkanının dediği gibi “Demokratik Açılım’a sabotaj” mı? A. Türk’ün dediği gibi “Barış ve kardeşlik inancına darbe” mi?
Şimdi hâl⠓açılım” diye bir şey kaldı mı? PKK zaten muhatap sayılmamıştı. DTP de sayılmıyordu. Yoktu artık. AKP önce, “Kürtlerin temsilcisi değil” demişti. Evet, AKP de Kürtlerden hiç de az sayıda olmayan oy alıyordu, ama Kürt partisi değildi. DTP ise bal gibi Kürtlerin partisiydi; Kürtlerin taleplerini dile getiriyor, haklarını savunuyordu. 2 milyondan fazla Kürt DTP’ye oy veriyordu, ama çeşitli nedenlerle kendisine oy vermeyen Kürtlerin de temsilcisi, sözcüsüydü. Şimdi o da kapatıldı. “Yol” olmadığı, hiçbir işe yaramadığı, Kürtlerin mutlaka yasal olarak örgütlenip kendilerini bu yönlü ifade etmelerinin bir yolunu buldukları bilinirken hem de... Anlamsızlığı ortadayken...
Ama bir anlamı da şüphesiz var. “Muhatap”lık tartışması bir yana, yasal siyaset yolu Kürtlere kapatılmasına kapatılamıyor, ama onlarla “konuşmak” niyetinde olunmadığı gösterilmiş oluyor. Meşru görülmedikleri açıklanmış oluyor, “suç” işledikleri ilan ediliyor.
Bazıları, hatta Anayasa Mahkemesi kararı için “hukuki ama siyaseten doğru değil” diyor, en azından zamanını yanlış bulduklarını belirtiyorlar. Ama MHP ve CHP’den başlayarak, “mahkeme kararına saygı gösterilmesi” ilke olarak savunuluyor. Neden? Neden saygı? Ve neye saygı gösterilecek?.. DTP’nin kapatılmış olmasına mı? Üstelik barışı savunurken ve bu nedenle kapatılmış olmasına mı? Kürtlerin barış istediklerinde meşru sayılmamalarına mı? Yoksa barış isteğinin, eşitlik isteğinin meşru değil suç sayılmasına mı?.. “Parti tüzel kişiliği değil de ‘suç’u işleyen bireyler cezalandırılmalı”ymış!
Peki, aynı mahkeme kararıyla AKP de kapatılmak istenmiş ve bu kez kapatmacı tutumun meşruluğu sorgulanmamış mıydı? Ve zaten bu anayasa değiştirilmek istenmemiş miydi? Demokratik olmadığı için… Bu 12 Eylül Anayasası ve ona göre oluşturulmuş, o doğrultuda yargılama yapan mahkeme değil mi? CHP örneğin, “12 Eylül yargılansın” derken nasıl tuluat yapıyormuş değil mi? Şimdi 12 Eylül Anayasası’yla oluşturulmuş demokrasiyle ilişkisiz zemini dayatanların başında geliyor! Neden DTP’den kurtulmak isteniyor da, bu anayasadan kurtulmak istenmiyor?
“Açılım”dan geriye bir şey kaldı mı? Zaten içinin dolu olmaması fazla önemli değildi. Gündeme gelmiş olması asıldı. Şimdi?.. Artık çok daha zorlaşmıştır! Şimdi bir de moral etkenler olumsuzlaşmıştır. “Muhatap”sa, illa ki bulunur, sorun değildir. Önemli olan yaklaşımdır ki, sorun buradadır.
“Cinin şişeye girmesi” imkansızdır, ancak “açılım”ın içi boşluğu ve “muhatap” sorunuyla tek yanlılığı, en azından şimdilik onu gündemden düşürmek üzeredir. Alternatif ise şimdiye kadar kaçınılabilmiş olan kitlesel Türk-Kürt çatışması ihtimalinin ciddileşmesidir. “Diş gösterme” ve “gerginlik” siyaseti, aynı yöndeki karşılığıyla birlikte sürece noktayı koymak üzeredir. Oysa, ne yok sayma ve parti kapatma çözümdür ne de çatışmayı Tokat’a taşıma!
MUSTAFA YALÇINER

Evrensel'i Takip Et