Seninle ne güzel suçluyuz biz hepimiz Sevgi Soysal
Benim için bir tecrübeydi...
Yazıyorum bundan da memnunum.
Çok şey gördüm
Bize adi ya da siyasi mahkum muamelesi yapılmadı
Bize savaş tutsağı muamelesi yapıldı...
Ve bu bize zaman zaman söylendi de.
Yani devlet düşmanı olmakla suçlandık
Hâlâ hayatta olduğumuza sevinmeliydik.
Ya da bize yiyecek bir şeyler verdiklerine...
İnsan muamelesi gördüğümüz için dua etmeliydik.
İkincisi asker gibi davranmak zorundaydık...
Ve bu bir sivil olarak biz kadınlar için Dayanılmaz bir durumdu...
Böyle anlatıyordu Sevgi Soysal 12 Mart döneminde yaşadıklarını. Bu dönemde yaşadıkları, tanıklığı Soysal’ın yapıtlarında derin izler bırakır.
Sevgi Soysal ölümünün 35. yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde düzenlenen bir sempozyumla anıldı. MSGSÜ Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından organize edilen sempozyum ‘Ne güzel Suçluyuz Biz Hepimiz!’ üst başlığını taşıyordu.
Tutkulu Perçem, Tante Rosa, Yürümek, Şafak, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu gibi roman ve hikayelerinden tanıdığımız Sevgi Soysal, ‘70’li yılların önde gelen kadın yazarlarındandı. Yazdığı hikayelerde kadını merkeze alan Soysal’ın kadın karakterleri birbirlerine benzerlikleriyle dikkat çeker. Kadın karakterlerinin mutsuz ve sürekli arayış içinde olmaları, hayallerinin, heyecanlarının peşlerinden gitmeleri yine ortak özellikleridir.
Sevgi Soysal yapıtlarında ve karakterlerinin üzerinden otobiyografik bir anlatıma sahiptir. Alman bir annenin kızı olan Soysal, Tante Rosa’da teyzesi Rosel’den yola çıkarak kendi iç sorgulamalarına ulaştığı bir yolculuğa çıkıyor. Bu eserinde on dört hikaye ile kadınlık ikilemlerini, kendine has ironileriyle anlatan Soysal’a göre Tante Rosa ‘kadınca bilmeyişlerin tek adıdır.’ Tante Rosa ilk yayınlandığında Türkiye ‘60’lı yılların sonuna gelmişti. Rosa’nın yaşamı pek çok kesimde ‘yabancı’ olarak adlandırıldı. Hayallerinin peşinde, kocasını, çocuklarını terk eden Tante Rosa’nın bu hallerini, Soysal’ın annesinin Alman oluşuna bağlama kolaylığını da elden bırakmayan kimi edebiyat çevrelerinin eleştirilerine Soysal, sonraki yapıtlarının satır aralarında alaycılıkla cevap verir.
30 Eylül 1936’da İstanbul’da doğan Sevgi Soysal, Selanikli mimar-bürokrat bir babayla Alman bir annenin altı çocuğundan üçüncüsüydü. 40 yıl gibi kısa bir ömre üç evlilik, üç çocuk ve yayınlanmış dokuz eseri sığdıran Soysal, 12 Mart darbesine gelinen süreci sürgünlerde ve cezaevlerinde geçirdi. Cezaevi anılarını Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda anlattı. 1976’da kansere yakalanan Soysal, Hastalık izlenimlerini ve 12 Mart sonrası değişimi anlatan öykülerini Barış Adlı Çocuk’da biraraya getirdi.
ÖLÜME HOŞ GELDİN DİYEBİLEN YAZAR
Sevgi Soysal kanserle mücadele ettiği yıllarda Hoş Geldin Ölüm’ü kaleme alır. Fakat daha tamamlayamadan hayatını kaybeder. Kanserle boğuşan Soysal’ın, hikayesine bu ismi vermesinin dönemin tedavi olanakları da göz önüne alındığında bu boğuşmadan ne kadar başarılı çıkabileceğinin bir öngörüsüdür muhtelemen. Belki de bu yüzden hikayenin kahramanı Sema, müthiş bir uyuma isteği ardından yaşadığı kederle intihar eder.
Baş yazarlarımıza pek yakıştıramayız yorgunluğu, umutsuzluğu... Soysal’ın, yatağında karşıladığı ölüme hoşgeldin diyebilmesini ve üstelik bunu intiharla sonuçlanan bir hikaye üzerindeyken yazmasını yine kendine özgü ironi anlayışına bağlamak mümkün.
SEVGİYİ SEVGİ YAPAN O KÜÇÜK ŞEYLER
Bugün hayatta olmayan pek çok yazar, edebiyat dergileri, yayınevleri, sendikalar ve üniversiteler tarafından çeşitli etkinliklerle anılır. Bu etkinlikler Türkiye’deki edebiyata dair geniş bilgiler verir. Yazarlar ve yapıtlarına dair izleklerle buluşuruz. Sevgi Soysal yaşamımızdan ayrıldığından bu yana birkaç dost yazarın dışında pek de anılmaz. Bunun nedeni Soysal’ın Türkiye’deki pek çok kurum,örgüt, statükocu kalıplar gibi de adlandırabileceğimiz yapılara yönelttiği eleştirileridir. Ayrıca bir kadın yazar olarak yapıtlarında çizdiği özgür tavır ve ‘yabancı’lık halidir. İletişim yayınları ve tabii ki kızı Funda Soysal’ın emeğiyle 25 yıl gibi bir aradan sonra Soysal’ın yapıtları tekrar yayınlanıyor.
Soysal’ın kızı Funda Soysal’ın da katıldığı sempozyum 28- 29 aralık tarihlerinde Üniversitenin Tophane Yerleşkesinde iki gün boyunca sürdü. Pek çok akademisyen, yazar, eleştirmenin katıldığı sempozyumda Sevgi Soysal’ın dostu olan günümüzün usta edebiyatçıları da katıldı. Oya Baydar ‘Sevgi’yi Sevgi Yapan O Küçük Şeyler’le, Soysal’la olan dostluklarını konuklarla paylaştı. Selim İleri de Soysal’la anılarını paylaşan dostlarından biriydi. Latife Tekin, Buket Uzuner, Sema Kaygusuz Soysal’ın eserlerinin bugün yazdıklarında etkisinin büyük olduğunu düşenen yazarlar arasında. Hatice Meryem ‘Bütün Kadınca Bilmeyişlerin Ortak Adı: Ayşe Teyze’ ile Rosa’nın yaşadıklarını Ayşe teyze olsaydı bu romanda ne değişirdi? Gerçekten Türkiyeli olur muydu? incelemesini paylaştı.
‘ŞAFAK’ 12 MART’IN DUYGUSUNU VERİR
Semih Gümüş, Soysal’ın Şafak’ta 12 Mart döneminin duygusunu, politik atmosferini verdiğini söyledi. Soysal’ın karakterlerinin tipik, bilindik ve tekrar gibi tuzaklara düşmediğini belirten Gümüş’ü, Süha Oğuzertem, ‘Şafak ve Sosyoloji’ başlıklı sunumuyla izledi. Oturumun sonunda Ömer Türkeş ‘Edebiyatımızda ‘68 Kuşağı ve Sevgi Soysal’ı anlattı.
YILDIRIM KOĞUŞU’NU BEĞENMEMİŞTİK
Soysal’la bir dönem Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda kalan İpek Çalışlar, ‘Örgütsüz İsyankar Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu’nda’ başlıklı konuşmasında, burada yaşanılan anıların bu kitapta toplanmasının Soysal’ın müthiş bir gözlem gücüne sahip olduğunu gösterdiğini belirtti. “Ama biz bu kitabı beğenmemiştik’ diyen Çalışlar, önemli bir ayrıntının altını çizmiş oluyordu. Niye beğenmemişlerdi? Çalışlar’ın kendi deyimiyle “koğuşlarda ve dışarıda, örgütlerin iç hiyerarşisinin, erkek egemen anlayışın ne kadar ileri gittiğini Soysal görmüştü ve kitabında bunları eleştiriyordu. Mahkemelere götürülürken giymemiz gereken etek boyunu erkek yoldaşlarımız belirlerdi. Pantolonlarınız bol olmalıydı. ‘Spor yapmayın askerler size bakar’ gibi uyarılar alıyorduk. Soysal bunları yazmıştı.” (İstanbul/EVRENSEL)
ROSA’YI BECERİKSİZ BULUYORUM
Sempozyum kapsamında Yasemin Öztürk, Işıl Özgentürk ile 1976’da Soysal’ın Tante Rosa’sından uyarladığı, yönetmenliğini ve senaryosunu kendisinin yaptığı Seni Seviyorum Rosa filmi üzerine söyleşi yaptı. Özgentürk, Soysal’ın Tante Rosa’sını beceriksiz bulduğunu söyledi. ‘Rosa bize empoze edilen hayatı kabul etmekte çok beceriksiz’ diyen Özgentürk, “Rosa kadın- erkek, çocuk- aile ilişkilerine başından muhalif olan biridir. Filmi bugün çekseydim çok komik olurdu.” Söyleşinin ardından Seni Seviyorum Rosa filmi gösterildi.
‘GAVUR’ HİKAYELERLE GELDİ
Murat Belge: “Sevgi Soysal ‘Ben Türkiye’de doğdum, bizim köyü yazmalıyım’ demeyen yazarlardandır. Tıpkı Oğuz Atay, Yusuf Atılgan gibi. Sevgi’ye baktığımda yaşasaydı doldurabileceğine inandığım bir boşluk görüyorum”.
Evrensel'i Takip Et