18 Nisan 2009 01:00

29 Mart yerel seçim sonuçlarının tartışılmaya devam ettiği, krizin etkilerinin her geçen gün daha derinden hissedildiği bu günlerde işçi ve emekçiler 1 Mayıs’ı kutlamaya hazırlanmaktadırlar. Gerek krizin yaratmış olduğu işsizlik ve yoksulluk gerekse de ülkenin içinde bulunduğu durumun 2009 1 Mayıs’ına tarihsel bir anlam yüklediği bir gerçektir. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olması nedeniyle her 1 Mayıs önemlidir. Ancak 2009 1 Mayıs’ı bu önemin ötesinde, emekçileri kasıp kavuran, işinden ekmeğinden eden, kapitalist krizinin sonuçlarının kabul edilmemesi ve krizin faturasını krizi yaratanlara ödetecek bir olanak olması nedeniyle, daha bir önem kazanmıştır.
Ancak işçi ve kamu emekçileri sendikaları (istisnalar hariç) ve konfederasyonlarının 1 Mayıs’ı bu bakış açısıyla ele almaktan uzak oldukları görülmektedir. Sendika merkezlerinden yapılan açıklamalar göstermektedir ki; bu örgütlerimiz son yıllarda edindikleri ezberi bozmamaya özen gösteren, ülkedeki açlık ve yoksulluğun ulaştığı boyutu algılamaktan uzak duran, emekçilerin taleplerini yok sayan, göstermelik açıklama ve şovlarla hâlâ günü kurtarmanın hesaplarını yapmaktadırlar.
Diğer emek örgütleri bir yana, bu güne kadar birer mücadele merkezi olan ve tutumlarıyla diğerlerinden ayrılan Eğitim Sen ve KESK’in bu 1 Mayıs’ı nasıl karşılayacağı, hangi taleplerle 1 Mayıs’ta yer alacağı, yerel örgütlerini bu doğrultuda nasıl yönlendireceği hâlâ belirsizliğini korumaktadır. Gerçi haksızlık etmemek gerekir KESK’in 1 Mayıs’la ilgili yapmış olduğu “1 Mayıs’ta Tasim’deyiz” açıklamasını unutmamak gerekir. Taksim elbette ki önemlidir ve işçi sınıfı açısından anlamlıdır da. Ancak sanki işçi ve emekçilerin hiçbir sorunu yokmuş, her dört çalışandan birisi işinden olmamış da işçi ve emekçilerin sadece “Taksim’i zapt etmek” gibi talepleri varmış havalarındalar.
Tüm bunlar yaşanırken sendikamız Eğitim Sen ne yapmaktadır? O da sanki yukarıda sıralanan sorunlar başka bir gezegende yaşanıyormuş ve kendisini hiç ilgilendirmiyormuş gibi, bu günlerde Tüzük Kurultayı için hazırlık yapmakta, örgütte sürmekte olan gerilime yenilerini eklemek için yoğun bir çaba harcamaktadır. Bu yazının yazıldığı ana kadar gerek KESK’ten gerekse de Eğitim Sen’den, KESK’in 10 Nisan’da yapmış olduğu “1 Mayıs’ta Tasim’deyiz” açıklamasının dışında bir yazı ve açıklamanın gelmemiş olması bu örgütlerimizin tutumlarını yeterince açıklamaktadır.
Sendika merkezlerinin bu tutumu yerellerden gelişecek olan mücadelenin de önünde engel olarak durmaktadır. Kocaeli gibi binlerce işçi ve emekçinin sokağa atıldığı, ödünç işçilikten tutun da bu döneme has bütün saldırıların yaşandığı bir işçi kentinde 1 Mayıs’ı birkaç otobüsle Taksim’e gitmeye indirgemek hangi “devrimci” tutumla açıklanacaktır. 1 Mayıs’ta krizden etkilenen tüm kesimleri bir araya getirecek kriz karşıtı mücadelenin hayata geçirilmesinin olanakların her zamankinden daha artmış olmasına rağmen, alan (Taksim) tartışması ile bu birliği engellemek işçi emekçi hareketinin önünde engel olmak değilse nedir? Gerekçesi ne olursa olsun bu yaklaşım aslında 1 Mayıs’ı fiilen engellemek anlamına gelmektedir.
Bu gün acil olan “Taksimcilik” tartışmalarını da, örgüt içi sorun ve polemikleri de aşacak, krizin emekçiler üzerindeki yıkımını püskürtmenin olanaklarını yaratacak bir mücadele hattının örülmesidir. Bir emek örgütü işçi ve emekçilerin güncel taleplerinden vazgeçerek, 1 Mayıs’ı sadece ve sadece alan tartışmasına hapsedemez. Eğer bu sınıf ve emek dışı tutumunda ısrar ederse onun emek örgütü olup olmadığı tartışılmaya başlanır.
İLHAMİ ŞAHBAZ - Eğitim Sen Kocaeli Şubesi Üyesi

Evrensel'i Takip Et