13 Nisan 2009 01:00

Hikayeyi bilirsiniz belki. Concord Akademi’den iki Amerikalı aydın. İkisi de varlıklı ailelerden. İkisi de öğretim üyesi aynı okulda. Biri felsefede, diğeri edebiyatta. İnsan aklının ve yüreğinin sınırlarında bu iki aydın, dost olurlar. Emerson ve Thoreau.
Yıl 1847. Amerika Meksika’ya savaş açar ve savaş, Meksika topraklarının yaklaşık yüzde 40’ının ilhakıyla biter. California’dan Teksas’a Meksika işgal edilir. Amerikan hükümeti savaş giderlerini karşılamak için vergi koyar. David Thoreau, kendisinden alınan parayla birileri öldürülmekte olduğundan bu savaş vergisini ödemeyi reddeder. Bir gecelik hapis cezasına çarptırılıp hücreye konur. Olayı duyan Emerson, arkadaşını ziyarete gider. Ve şaşkınlıkla sorar:
- Henry, neden buradasın?
David Henry Thoreau’nun cevabı unutulmazdır:
- Waldo, sen neden burada değilsin?
***
İktisatta “free rider” problemi olarak bilinir. Ömer Faruk Baturel’in Stiglitz’den çevirisi ile “bedava binici problemi”. Maliyetini karşılamak konusunda katkıda bulunulmadığı halde, sunulan olanaklardan yararlanılması durumuna verilen addır. Özellikle yararlanmadan dışlamanın maliyetli olduğu durumlarda, yani kamu mallarında ortaya çıkan bir durumdur.
Hani şu korsan DVD reklamlarındaki gibi. “Verginizi verirsiniz, hırsızlık yapmazsınız, siz onurlu insanlarsınız.”
Oysa bazen, bazıları, vergilerini de verirler, hırsızlık da yapmazlar. Ve yine de onurları tartışmalıdır. Onurdan ziyade korkudur düzgün davranmalarını motive eden. Ve çoğu zaman yamuk davrandıran da korkudur.
Mesela yukarıdaki öyküde olduğu gibi, onur vergimizi vermemek de olabilir.
Bazen korsan DVD de kalabalık bir dost topluluğunda pek keyifle izlenebilir.
Lakin gerçekten de “yararlandığımız” bir durumun maliyetinden “kaçınmak”, bize yol, su, elektrik olarak değil vicdan azabı olarak geri döner.
Aynada suretsizlik, dostlukta suratsızlık olarak.
Bırakalım şu sıkıcı başlıkları: “Sorumluluk, alturizm (diğerkamlık), dayanışma.” Daha önemlisi var. “Neşe.” Kaybettiğimiz neşemizdir. Gözden çıkardığımız umuttur. Yaşamak uğruna, yaşamı yaşanır kılanlardan vazgeçeriz gölgemizden korkarak.
Ömer Faruk Baturel’in çevirisi benim için ironiktir. Çünkü bedava biniciler kadar, atlarını hep güneşe sürenler de vardır. Ve ellerini taşın altına sokan onlardır. Onlar kızıl atlılardır, onlar şarabi eşkıyalardır. Onlar da olmasa benim gayri kimim vardır?
***
5 Mart’ta İstanbul Üniversitesi Cemil Bilsel Salonu’nda sabahlayanlardan olmak muhteşemdi. Beni kapıda kucaklamalarla karşılayan dostlar, içerideki kahkahalar, yorgunlukla kısılmış ama pırıl pırıl gözler, yüreklerindeki cevheri sanatlarındaki parıltıyla birleştirip tüm hazinelerini sergileyen meslektaşlar, paylaşılan kumanyalar, dostluğun kadim kurallarına uyarken, korkunun krallığını, kurallarını çiğnemenin bu kadar keyifli olması…
Ben oradaydım. Ben buradayım. Bu anın içinde. Bu mücadelenin ortasında. Sen neredesin Waldo? Hangi yaşamın kıyısında?..
SERMİN SARICA - Ar. Gör. (İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi)

Evrensel'i Takip Et