27 Şubat 2009 01:00
Sermayenin muhafız alayı: Kontrgerilla
Yaklaşık 1.5 yıldır Ergenekon vakası ile haşır-neşiriz. Bu konuda kamuoyu ikiye ayrılmış görülüyor. Bazıları Ergenekon üzerinden Laik Cumhuriyetin Baş Korucusu Türk Ordusunun yıpratılarak, devletin korumasız bırakıldığını, bir yandan devlet irtica yanlılarının kontrolüne geçerken, aynı zamanda bölücüler tarafından bölünüp parçalanacağını düşünüyor. Bazıları da, Ergenekoncuların, AKP iktidarını devirmeye yönelik bir darbe hazırlığı içinde olduğu, AKPnin demokrasi güçleri ile kenetlenerek bu komployu boşa çıkarabileceğini, cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte çevre-merkez ikilemi arasında sıkışan iktidarın nihayet AKP etrafında birleşmiş demokratik sivil güçlerin eline geçeceğini iddia etmekte. Böylece Ergenekon davasıyla hesaplaşmanın, Ankaradaki iktidar güçlerini temsil eden laik-cumhuriyetçi, asker-sivil bürokratik merkez ile taşradan gelen ve mütedeyyin çevrelerin temsilcisi muhafazakar demokrat AKPnin başını çektiği sivil çevre arasında olduğu izlenimi yaratılmakta ve bizlerin de bu görüşlere biat etmemiz istenmektedir.
Sorunun bu tarz ortaya konulması, gerçeğin görüngüler düzeyi üzerinden, eksik bir açıklaması olup, Ergenekon denilen kontrgerilla örgütlenmesinin ve özel savaş kavramının sınıfsal özünün, egemen sınıflarla ilişki düzeyinin gözden kaçırılmasına neden olmaktadır. Özellikle liberal çevrelerde itibar gören bu açıklamayla, kontrgerillanın devletin bir yapılanması değil devletin dışında, gözü iktidar ve ranttan başka bir şey görmeyen, sapkın kişilerin, kendi kişisel çıkarları için oluşturdukları kanun dışı yapılar olduğu düşündürülmektedir.
Gelişimine bakıldığında kontrgerillanın, II. Dünya Savaşı sonunda sermaye tarafından örgütlenen, mevcut düzene karşı yönelmiş, özellikle silahlı mücadele yürüten gerilla veya benzeri türden örgütlenmelerin mücadelelerini, esas olarak şiddet kullanarak bastırma yanında, teorik-ideolojik, politik-psikolojik her türden karşı mücadele unsur ve yöntemlerini kullanmayı amaçlayan, militer-paramiliter, legal-yarı legal-illegal yapılanmalar olduğu görülmektedir. Bu yapılanmaların ilk kuruluş amacı kapitalist dünyanın olası bir Sovyet işgaline karşı direniş için örgütlenmesi gibi görülse de, bir müddet sonra her türden muhalefet hareketini bastırmaya yönelmekte ve sadece ulusal değil, uluslararası bir organizasyon olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Başlıca amaç komünizmin dünya çapında yayılma tehlikesine karşı koyarak mevcut kapitalist-emperyalist sermaye düzeninin bekasıdır.
Sermayenin düzenini korumayı amaçlayan bu muhafız alayına ihtiyacı, ABDnin en büyük kapitalistlerinden Rockfeller şöyle dile getiriyor: ABDnin çıkarlarına uygun düşmeyen herhangi bir durumu düzeltmek için, dünyanın neresinde olursa olsun, derhal müdahale edebilecek yeteneklere sahip özel askeri birlikler kurulmalı. Bu askeri birliklerin gayet hareketli olması ve çeşitli yerel harpleri başarıyla sona erdirecek yetenekte olması gerekir. 1990larda soğuk savaşın bitişiyle kontrgerilla örgütlerini kısmen tasfiyeye yönelen İtalyada P2 mason locası yoluyla büyük sermayenin Gladio örgütlenmesine fiilen iştirak ettiği önemli bulgularla ortaya konulduğu gibi, El Salvadorda paramiliter faşist örgütlenmenin başkanı, aynı zamanda ülkenin en büyük toprak sahibi DOubsiondur. Bu örnekler çoğaltılabilir, zira sermayenin suç ortaklığı evrenseldir.
Ülkemizde de 1950li yıllarda örgütlenen kontrgerilla sermayenin çeşitli fraksiyonları ile bir bütünlük içinde icrai sanat eylemiştir. 70lerde MHP üzerinden kontrgerillanın sivil uzantısı olarak örgütlenen ve binlerce devrimci demokratı katledenlere, hangi kapitalistlerin nasıl yardımlarda bulunduklarını anlamak için MHP ana davası iddianamesini incelemek aydınlatıcı olacaktır. 12 Eylül faşist darbesinden önce TÜSİADın, gazetelerde askeri darbe çağrısı yaptığını unutmadığımız gibi, bu darbe öncesinde içlerinde büyük sermaye gruplarından bazı kişilerle, bazı sermaye örgütü yöneticilerinin, üst düzey askerlerle darbe toplantıları yaptığını, darbecileri tebrik edip isteklerini sıralayanın Vehbi Koç olduğunu da unutmuyoruz. Bu konu ile ilgili en çarpıcı gelişmeler Ergenekon soruşturması aşamasında bir bir ortaya dökülmektedir. Ülkenin en büyük sermayedarlarından Mehmet Emin Karamehmetin Ergenekon tutuklusu Tuğgeneral Levent Ersözle kayıt altına alınan konuşma dökümleri, ülkemizde burjuvazi ile asker sivil bürokrasi arasında, daha doğrusu burjuvazi ile devlet ve onun yasal, yasadışı her türlü örgütlenmesi arasındaki ilişkileri gözler önüne seren belgelerdir.
Kısaca sermaye, bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de kontrgerilla örgütleriyle çıkarı gereği rahatça işbirliği yapmakta, bu tür örgütlerin inşasında yer almaktadır. Demokrasi bir yere kadardır. Sermaye birikimi ve kapitalist üretim tarzı çeşitli zamanlarda çeşitli tehditlere maruz kalabilir. (Bu etnik bir ayrılıkçılık olabildiği gibi devrimci bir ayaklanma, dinsel terör olabilir. Fark etmez.) Kontrgerillanın amacının (devletin diğer koruyucu örgütleri ile birlikte) bu tehditlerle bozulan sınıfsal dengelerinin, şiddet başta olmak üzere her türden kirli savaş yöntemiyle yeniden inşası veya tamiri olduğu unutulmamalıdır.
JİTEMiyle, Özel Harp Dairesiyle, Çiller Özel Örgütü gibi her türden kontrgerilla örgütüyle zengin bir profil sergileyen ülkemizde, çelik çekirdeğin klikleri arasında zaman zaman özellikle kirli savaş rantlarını temel alan başka sınıfsal çelişkilerle bezenerek oldukça sert ve sonu tasfiye ile biten çatışmalar yaşanabilmektedir. Silahlı bürokrasiyi despotik yapının tek sorumlusu olarak göstererek arınmasını gerçekleştiren uluslararası tekelci sermaye bu çatışmayı bazen özellikle körüklemekte ve bunun için de kendisine bağlı medyayı kullanmaktadır. Böylece ortaya sınıfsal dinamiklerin dışında başına buyruk neredeyse kendisi için sınıf konumunda silahlı bir bürokrasi çıkmaktadır. Medya aracılığıyla hakem konumundan bakan tekelci sermaye bütün bu çürümüşlüğün dışında olduğunu propaganda etmekte ve çok da başarılı olmaktadır. Oysa silahlı bürokrasi rejimin güvenilir bekçileri konumundadır. Sistemin esas sahibi ise uluslararası tekelci sermayedir. Bu tip yenileme ve tasfiye süreçlerinde genellikle harcananlar ateşi tutan acemiler veya rüşvet ve yolsuzluğu makul seviyede tutamayan işlevsiz kalan kadrolar olmaktadır. Bu bağlamda derinlikli ilişkilere ve sistemin çıkarlarını temsile ehil deneyimli kadrolara dokunulmamakta kör topal yürütülen soruşturmalar Kışlanın Kapısında ve Fıratın Doğusunda takılıp kalmaktadır.
Bitirirken, Ergenekon özelinde kontrgerillaya karşı nihai mücadelenin, 12 Eylül devamı baskıcı ve otoriter rejimin demokratikleştirilmesi mücadelesinden ayrı ele alınamayacağının bilinciyle, başta işçi sınıfı olmak üzere bütün emekçilerin, demokrat ve yurtseverlerin, ortak örgüt ve eylemliliğiyle mümkün olabileceğini söylemek isterim.
MEHMET AKDÖL - Hukukçu
Evrensel'i Takip Et