4 Eylül 2008 01:00

Evrensel Kültür Merkezi’nin düzenlediği gençlik buluşmalarının birçoğuna katılmış, gençlik enerjisi almış, gençlerle birlikte paylaşımı-bilgiyi ileri taşımanın güzelliklerini yaşamıştık.
Bu yıl, gençlik buluşması yerine kamu emekçileri ve kitle örgütlerinin yöneticilerinin katıldığı Emek Yaz Kampı’na dahil oldum. Emek Yaz Kampı’na giderken, “gençlerin olmadığı yerde canımız sıkılır” düşüncesindeydim. Ancak, yetişkinlerle kamp yapmanın da güzellikleri varmış.
Dünyanın ve Türkiye’nin politik gündemi, yığın hareketinin özellikleri, sendikaların mücadele perspektifi ve örgütlenme sorunları, sendika-siyaset ilişkisi, kadın sorunu ve Kürt sorunu gibi konularda, zaman baskısı yaşamadan ferah ferah tartışabilmenin güzelliğini yaşadık.
Mücadele ve paylaşım konusundaki samimiyet, farklı düşüncelerin birbiriyle yakınlaşmasını, birbirine cevap vermesini, birlikte başka bir düzeye ulaşmamızı sağladı gibi geliyor bana.
Gazetemiz yazarlarının bilgi ve düşüncelerini paylaşırken ortaya koyduğu toplumcu-kolektivist tavır, kampın sonuna kadar birlikte paylaşım, tevazularının yanında esprilerinin renkliliği de güzelleştirdi kampı.
Kadın sorununu tartışırken feminizm ve sosyalist mücadele/tavır arasındaki ilişki ve bağlar konusundaki görüş zenginliği dikkat çekiciydi. “Elele” kadın derneğinin yöneticileri, sendikacı kadınlar, akademisyen ve yazarlar derken 22 kişi söz alarak, tüm diğer tartışma konuları arasında rekor kırmış moderatörümüzün hatırlattığına göre. Kamp katılımcılarının yüzde 40’ı da kadınlardan oluşuyormuş.
Erkan Aydoğanoğlu ve Ali Aydın, kadın sorunu üzerine söz alarak eşitlik mücadelesine katkıda bulundu. Kadınlarla dayanışma içinde bulunan bir diğer grup da, forum saatinde bir kısım kadının mutfaktaki görevini gönüllü olarak üzerine alan Antalya’dan erkek yoldaşlardı. (O gün onların dayanışmasını dile getirmeyi unutmuştuk, sanırım telafi etmişizdir.)
Yanlış anlaşılmasın; mutfak-temizlik gibi “kapitalist küçük evlere” özgü kadın görevleri, Emek Yaz Kampı’nın yarattığı “büyük dayanışmacı evde” kadın-erkek eşitlikçi iş bölümü ile yerine getiriliyordu.
Her şeyin üstüne, deniz de çok güzel ve şaşırtıcı biçimde temizdi.
Ağustos böyle bitti.
Eylül geldi, eylüle girdik. 1 Eylül Dünya Barış günü’ydü, geride bıraktık.
31 Ağustos’ta Diyarbakır, İstanbul ve Adana barış mitinglerine görkemli bir katılım sağlandı. Türkiye Barış Meclisi tarafından organize edilen ve sendikaların, demokrasi cephesinde yer alan siyasi partilerle insan hakları örgütlerinin de katkı sunduğu mitingler, yüz binlerin bir kez daha “barış ve kardeşlik” özlemini güçlü biçimde açığa vurdu. Yönetici erkin duymazdan gelemeyeceği bir çağlayandır artık barışseverlerin sesi. Barış ise ancak Kürt sorununun demokratik çözümü ile mümkün olabilir.
12 Eylül’ün yıl dönümüne ilişkin etkinlikler ise Ergenekon davasının ve soruşturma sırasında ortaya çıkan, ama iddianameye konulmayan darbe girişimlerinin bilinir olduğu koşullarda başka bir önem taşıyor. Laiklik ve cumhuriyetçilik adına darbecilerin, demokrasi ve darbe karşıtlığı adına AKP’nin gerici politikalarının yedeğine düşmeden gerçek bir demokrasi mücadelesinin bağımsız-demokratik yolunu ortaya koyacağız. Panellerle, miting ve yürüyüşlerle...
Bütün bunları yaparken; yani Emek Yaz Kampı’nda kadın sorununu tartışırken, yani 31 Ağustos ve 1 Eylül’de barış için yüz binlerin arasına karışırken ve 12 Eylül’de darbecilerden, Amerikancılardan hesap sorarken, aramızdan erken ayrılan sevgili yoldaşımız; bir güzel ve yiğit Çerkez kadınını, Sema Başok’u yaşatacağız.
“Sema Hanım, yiğit bir insandı. Yiğitlik sözde kolaydır ama o hayatında da yiğitti” dedi, Başok’un mücadeleci yönlerini anlatan Muhsin Başok: “Bir gün bana ‘Sana çok haksızlık ettim’ demişti. Ben canla başla çalışıyordum, ancak yeteri kadar paramız olmadığı için önceden beni suçladığını söylemişti. Ancak sonra ‘Bu bir sistem sorunu, bunu anladım’ demişti. Bu çok önemli bir değerlendirme. Bu sistemin içinde birçok sorunumuz var, ancak büyük güçle üstesinden gelebiliriz!..”
Yıldız İmrek Koluaçık

Evrensel'i Takip Et