9 Mart 2007 01:00

8 Mart’ı kadınlar için milat yapan, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü 150 yıl öncesinden bugüne taşıyan, 8 Mart’ın tarihini yazan, bir taraftan New Yorklu dokuma işçisi kadınların daha iyi çalışma koşulları için başlattıkları grev ise, diğer taraftan da 129 kadın işçinin üzerlerine kilitlenen kapının ardında, “nasıl olduysa çıkıveren” yangında, yanarak can vermeleriydi.
150 yıldır yazılan 8 Mart tarihinin içinde ilk günden bu yana bu iki şey, mücadele ve ölüm, birlikte var oldu. Öncesi de var elbet ancak öncesine hiç bakmasak da kadınlar 150 yıldır, her 8 Mart’ta iki şeyin çetelesini tutuyor, ölümlerin ve mücadelenin.
Bir önceki 8 Mart’ı Bursa’da yanan kadın işçilere adamıştık, bu 8 Mart’ı Urfa Ceylanpınar’da boğularak ölen kadınlara adadık. Diğerlerini saymadık, sayalım: Namus için öldürülen, töreye adak verilen Güldünya’ya, Şemse’ye, Gülistan’a, Berivan’a...
Ortak “kaderi” paylaşanlar, deneyimlerini de paylaşabildikleri ölçüde tarihi kendi tarihleri olarak yazarlar ve de yaparlar. 8 Mart’ı 150 yıl öncesinden bugüne bağlayan tarih, ölüm hanesine yeni kadınlar yazıldıkça, mücadele eden kadınların tarihi oldu. 150 yıldır kadınlar şiddete, sömürüye, eşitsizliğe karşı mücadele ettiler, grevlere katıldılar.
New York’tan bu yana çok şey değişti, bu mücadelelerin pek çok kazanımı oldu. Ancak kadınlar için şartlar pek çok açıdan 150 yıl öncesini aratmayacak nitelikte kötü. 7 Şubat 2007’de Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği’nde süt sağım işçisi olarak çalışan, üçü hamile 10 kadın kamyon kasasında taşınırken, Çırpı deresine yuvarlanarak öldü. Pek çoğu çocuk denecek yaştaydı. On kadın 8 Mart’ın çetelesine yazıldı. Son bir yılın hafızasına yazılanlar sadece bunlar değil. İsrail birlikleri tarafından kuşatılan camideki Filistinli militanlara kalkan olmak için cami önüne gelerek, İsrail’i protesto eden elli kadar kadından ikisi İsrail birlikleri tarafından öldürüldü. İki kadının ölümünü televizyonlarda defalarca döndürülen o görüntülerden izledi dünya... Ve 8 Mart’ın hemen arifesinde, işgalcilerin kontrolündeki işbirlikçi Irak hükümetine karşı savaştıkları gerekçesiyle üç Iraklı kadın, Vassan Talip, Zeynep Fadıl ve Lika Ömer Muhammed, idama mahkum edildi. Son bir yılın kuvvetle hatırlanan olaylarından ikisi…
Tanıma sığmıyor...
Kadın mücadelesi, kadın hakları söz konusu olduğunda sıklıkla gündeme gelen konulardan biri kadına yönelik cinsel, ekonomik, fiziksel şiddettir. Birleşmiş Milletler’in, “İster kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten, ekonomik ihtiyaçlardan yoksun bırakmak,” olarak tanımladığı kadına yönelik şiddet, yukarıdaki örnekleri açıklamaya yetmiyor. Zira yukarıdaki örnekler ve burada sıralamadığımız pek çok örnekte kadınların en temel insan hakkı olan yaşama hakkı ellerinden alınıyor. İşgalcilere direndiği için, evlenmek istemediği için, tecavüz edildiği için, çalışmak zorunda olduğu için ya da sadece çalıştığı için, kamyon kasasında taşındığı için, fazla mesaiye kaldığı için, hamile olduğu halde çalıştığı için, kadın olduğu için, mücadele ettiği için ölüyor kadınlar. Şiddet bunu tanımlar mı!
Kadınlar 150 yıldır ölümü büyük bir deneyim yaptı mücadeleleri için. 150 yıldır mücadele ölümlerle bölünmeye çalışılsa da...
Bush’tan özel bir hediye
Nermin El Müfti
2003 tarihli bir röportajda ABD Başkanı George W. Bush ülkesinin işgal edilmesi durumunda direneceğini söylüyordu. Dünyayı Amerika ve Amerikalılar için daha güvenli hale getirmek için “terör” dediği şeye karşı direniyor. Ama işgal altındaki Irak’ta direniş terör; işgalci de kurtarıcı olarak tarif ediliyor. Tüm dünya vahşeti, yıkımı ve insanlık suçlarını sessizce izliyor ve Amerikalı kurtarıcılar Irak’ta her gün yeni bir kan gölüne sebep oluyor. Bush’un direnmeye hakkı var ama Iraklıların yok!
Savunmaları bile yapılmadı
Kadınlar tüm dünyada 8 Mart’ı kutluyor. Bush’un bu özel günde Iraklı kadınlara özel bir hediyesi var. 3 Iraklı kadının idamı. Şu kadınlar: Vesan Talib 31 yaşında ve bugüne kadar hep yanında olduğu üç yaşında bir kızı var; Lika Ömer Muhammed 26 yaşında ve hapishanede doğan 3 aylık bir kızı var; Zeynep Fadil 25 yaşında. Irak Barosu üyesi Avukat Velid El Hilali’ye göre mahkeme, avukatların Amerikan işgalci güçlerine saldırmak ve terörist olmakla suçlanarak 1 yıldan uzun bir süredir hapishanede tutulan bu üç kadını savunmasını bile reddetti. Uluslararası tepkiler ise idamın ertelenmesini sağladı ancak durdurmaya yetmedi.
Mahkum, yoksul ya da ölü
Iraklı “kurtarıcılar” ülkeye insan haklarını ve de özellikle kadın haklarını getirme sözü vermişlerdi! Bush’un eski işgal valisi Paul Bremer, Irak’ta yönetimi devrederken artık bu ülkede hiç idam yaşanmayacağını söylemişti. Bir süre sonra Irak’ın durumu bunu gerektiriyor denerek ölüm cezası geri geldi.
Iraklı kadınlara getirilen haklar şunlar oldu: Tecavüz, göçe zorlanma, tutukluluk ve yoksulluk. IRIN haber ajansının haberine göre 2 milyon Iraklı yoksul kadın eşlerini, kardeşlerini, babalarını ve oğullarını kaybettikten sonra evin tüm geçimini üstlenmiş durumda. 60 kadının tecavüze uğradığı açıklandı. Geçtiğimiz yıl yalnızca üç ay içerisinde 600 kadın işkence gördü. Irak insan hakları Toplumu’na göre 2 bin kadın “güvenlik” gerekçesiyle hapiste tutuluyor. Bunların arasında pofesörler, akademisyenler, gazeteciler, öğretmenler ve ev kadınları var. Çoğu anne. Birçok Iraklı ve uluslararası örgüt idam cezasına karşı olarak bilinen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye başvurdu.
Dünyanın her yerinde bu uluslararası günde kadınlar renkli güller alacaklar ama Iraklı kadınlara çok özel bir hediye olarak şu an olduğu gibi bu günde de siyah ve kırmızı renkleri kalacak...
(Uruknet.net’ten çeviren Özge Kuru)
Afgan kadını köleleşti
Manizha Naderi*
...
Yıllardır başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı işgali altındaki Afganistan'da, birçok Afgan kadını için burka sorunların en küçüğü. Afganistan dünyadaki en yoksul ülkelerden biri. Milyonlarca Afgan içme suyundan, kanalizasyon sisteminden ve elektrikten yoksun. Yeterli gıda yok. Dünyanın başka yerlerinde çoktan yok olmuş hastalıklar burada en çok kadınları ve çocukları vuruyor. 4 çocuktan biri, 5 yaşına gelmeden kolera gibi önlenebilir hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Anne olma yaşındaki kadınların çoğu da doğum esnasında yaşamını yitiriyor. Bu nedenle Afganistan doğumda yaşanan anne ölümlerinde de dünya birincisi. Ortalama ömür 42 yıl olarak hesaplanıyor. Dikkat edin biz şu an kadın haklarından bahsediyoruz: Aslında tüm insanlığa ait olan ekonomik ve sosyal haklardan.
Tek yaşam alanı ev
Daha karanlık istatistikler var: Afgan kadınların yüzde 85'i okuma yazma bilmiyor. Yüzde 95'i evde şiddet görüyor. Ve ev onların tek yaşam alanı. Çünkü sosyal hayat erkeklere ait. Bunlar bilinen şeyler. 5 yıldır devam eden Batı işgali süresince bunlar değişmedi.
Afgan kızları ve kadınları erkeğin 'malı' olarak görülür. Herhangi bir mülkiyet gibi onlar da alınıp satılabilir. Afgan anayasası evlilik için alt sınır olarak 16 yaşı belirlese de 8- 9 yaşındaki kızlar bile evlilik gerekçesiyle satılabilir.
Kabil'deki kadın hastanesindeki kadın doktorlar çocuk gelinlerin yaşadığı hayati önem taşıyan "gerdek gecesi" yaralanmalarını anlatıyor. Taşrada ise tıbbi yardımdan yoksun olan genç kızlar hayatlarını kaybediyor. İntihar da yaygın. Ama intihar da aile için bir leke olduğundan bu saklanıyor. Saklanmasına rağmen geçtiğimiz yıl Afganistan'ın batısında 150, Herat'ta 197, güneyde ise en az 34 kızın intihar ettiği bildirildi.
*Afgan Kadınları İçin Kadın Örgütü Üyesi ,(Znet'ten Ann Jones imzalı yazıdan kısaltırak çevrilmiştir)
YARIN: 8 Mart’ı ‘kadınlar günü’nden çıkarmak-Siyaset hâlâ erkek alanı

Ebru Moçoş

Evrensel'i Takip Et