21 Şubat 2007 01:00

Gerilla annesi Kürt Perihan Akbulut ile asker annesi Türk Yıldız Ay iki candan arkadaş. Perihan Akbulut’un kızı Firdevs 17’sinde dağa çıktığında en çok üzülenlerden biri o sırada Bingöl’de askerlik yapan arkadaşı, Yıldız Ay’ın oğlu Özgür’dü. Firdevs yaklaşık iki yıldır gerilla. Özgür, çatışmaların ortasında yaptığı askerliğin ağır yükünü taşıyor hâlâ.
‘Düşman olmalıydık en iyi dost olduk’
Perihan Akbulut’un evinde sohbet ediyoruz çatışmaların karşı karşıya getirdiği iki anne ile. Erzurumlu bir Türk aileden gelen Yıldız Ay, “Büyük oğlum Bingöl’de tam savaşı yaşadı. Bunun kızı gittiğinde benim oğlum askerdeydi. O buradan ağlıyordu ben oradan ağlıyordum. Çok zor geçti 15 ay. Başkasının çocuğu askere gittiğinde ben o kadar umursamıyordum ama kendi çocuğum gidince anladım. Bir de savaş bölgesine düşünce çok zor geçti. Hiçbir tarafa bir şey de diyemiyordum. Vurulursa niye vurulsun? Benim çocuğum niye askerde ölsün? Diğer tarafa baktığında dağda gerilla öldüğünde onlar da bizim, onlar niye ölsün diyorsun. Düşman gibi görmemiz gerekirken birbirimizi, biz en iyi dost, en iyi arkadaş olduk. Tanışıyorlardı çocuklarımız. Firdevs gitmeden önce demiştim ona Özgür Bingöl’e düştü. Bingöl’ün dağlarındaydı... ‘Yıldız Abla bir şey olmaz’ diyordu. O gün konuştuk ertesi gün duydum ki gitmiş Firdevs. Asker de gerilla da bizim çocuklarımız, hiçbirinin ölmesini istemiyoruz, biz barışın gelmesini istiyoruz” diye başlıyor anlatmaya.
‘Çocuklarımız birbirini öldürmesin’
Perihan Akbulut ise “Onun çocuğu askerdir benimki gerilladır. Yıllardır biz beraberiz, çocuklarımız birbirini tanıyor, kardeş gibiydiler. Biz istemiyoruz bunlar birbiriyle çatışsın. Çocuklarımız birbirini öldürmesin. Yüzyıllar olmuş Türk Kürt birbirine muhtaçtır, Bu ülkede Ermeni de var, Kürt de var, Laz da var, Çerkes de var. Kardeşçe bu ülke hepimize yetiyor. Kimse dağlara sevdalı değil. Herkes ana kuzusudur. Kimse anasının kucağından istemiyor dağlara gitsin. Benim çocuğum canlı kalkan olarak gitti ama devlet demedi bu çocuklar bu ülkenin çocuklarıdır. Ben ve Yıldız iki kardeş gibiyiz. Ben bu ülkede yaşıyorum, ben bu ülkenin kadınıyım, benim de bu ülkede hakkım vardır. Bu ülkede herkes hürce yaşasın” istiyor.
‘Oğlumun psikolojisi bozuldu’
Özgür askerden sağ salim geldi. Firdevs ise hâlâ dağlarda. ‘Yaşıyor’ şimdilik. Yıldız Ay, “Firdevs çok neşeli cıvıl cıvıl yerinde duramayan bir çocuktu, sürekli konuşur, şakalaşırdı. Çok azimliydi” diye anlatıyor can dostunun kızını. Ay, oğlunun dönmesiyle rahat bir nefes aldığını düşünse de askerde yaşadıklarının izleri silinmemiş henüz, Çok zor şartlar altında askerlik yaptı çocuğum. Psikolojisi çok bozuldu. Kendine gelemedi, iki üç ay evden dışarı çıkamadı. Korkuyor geceleri, lambalar yandı mı çocuğum kendini kaybediyor.”
Ailesinde AKPli ve MHP’liler olmasına; Erzurumlu bir Türk olması nedeniyle tepki görmesine; abisi ve babası uzun süre kendisi ile konuşmamasına, zamanında kendisini dayakla eve kapatmaya çalışan ‘eski’ eşine rağmen Kürtlerin eşitlik mücadelesini desteklediğini söyleyen Yıldız Ay, bugün DTP’nin de etkinliklerine katılıyor.
‘Asker duymasın diye üç günlük bebek ölüyordu’
Perihan Akbulut Mardinli. 1993 Temmuz ayında iki yatak üç bebekle İstanbul’a göç etmek zorunda kaldı. Altı çocuk annesi Akbulut’un 17 yaşındaki kızı Firdevs, ÖSS 14.’sü olduğu halde önce canlı kalkan olarak gittiği dağdan geri dönmedi. Firdevs, aslında gazeteci olmak istiyordu. Lisede çıkardığı okul dergisinde Yaşar Kemal ile röportaj yapınca gazeteci arkadaşlarını kıskandırır ama okul müdürünü ise kızdırır. Dergi kapatılır, Firdevs’in hevesi de söner.
Aslında ailenin İstanbul’a gelişinin nedeni bir gece köyde yaşananlardır. Köyde geceleri ışık yakarsa köylüler ‘gerilla gelmiştir’ diye evler basılır. Gerisini Akbulut anlatıyor, “Yani senin hastan varsa, çocuk varsa bile ışık yakmayacaksın. Eşim de Libya’dadır. Üç günlük çocuğum var, kırklıyım. Yanımda köy ebesi vardır, gidecek. Ben de kalktım yaşlıdır düşer diye ışığı yaktım. Saat gece dört. Eve baskın yaptılar ama kapı demirdir açamadılar. Bebek elimdedir. Çocuk kendini kıvırmış ağlayacaktı, ben de çocuğumun ağzına elimi koydum, ağzını kapattım. Ağlamasın da asker gelmesin diye korkudan. Ben çocuğumu bastırdım. Baktım üç günlük bebek elimde mosmor oldu. Ölebilirdi de yani, ölmemesi gerekiyormuş. Böyle baktım sonradan canlandı. Ben o günü hiçbir zaman unutamam.”
İki ayrı dünya
İşte o üç günlük bebek Firdevs’tir. Bu olay Akbulut’u çok sarsar: “Kendi kendime dedim yani neden bize böyle zulüm oluyor? O zaman ceryan köylere gelmiş, sen televizyona bakıyorsun başka bir dünya var, burada niye bu dünya böyledir. Ülke bir kimliğin bir, sen bu ülkenin insanısın ama bir dünya orada var, başka bir dünya burada var. Babası Libya’dan gelince o olaydan sonra ben hayatta köyde kalamam. Sen nereye gidersen iki göz yatağımızla ben gelirim dedim. Öyle her şeyi bıraktık geldik. Çocuklar bir yaşında kucağımda, öbürü iki, öbürü üç yaşındaydı. Menekşe, Leyla biri Firdevs. Üç tane de İstanbul’da oldu.”
Barış demekten yoruldum
“Ben İstanbul’a geldiğim zaman 12 Eylül’de babamı işkenceye aldılar, amcamı işkenceye aldılar. Biz biliyorduk bir Kürdüz. Ama dünyamız küçüktür, köylerde büyüyorsun, dilin yoktur. Ben İstanbul’a geldim bir paket tuz alamıyordum. Halen de dilim düzgün değildir. Türkçeyi bilemiyorum, şimdi Kürtçem de bozuldu. Biz devletten dilimizi istedik bizi gözaltına aldı, evimizi bastı, çanaklarımızı kırdı. Artık söylemekten de yorulmuşum. Barış eşitliktir. Çocuğum gitti devlet de biliyor. Dili yasaktır, çocuğum gördü ben gözaltına alındım, çocuğum gördü bizim evimize baskınlar yapıldı. Çocuğum doğum gününü biliyordu, çocuğum köyümüzün yanmasını biliyordu. Eğer bu baskılar olmasa gider mi?”
Şehit asker annelerine çağrı
Perihan Akbulut da Yıldız Ay da bu çatışmaları ancak annelerin bitirebileceğine inanıyor. Akbulut, asker ve gerilla annelerine beraber mücadele çağrısı yapıyor; “Türkiye’nin bütçesi hep savaşa gidiyor. Otuz senedir Türkiye susamış, Türk halkı da, Kürt halkı da susamış barışa. Ben bir anneyle hastanede tanıştım. Dedi, ‘Ben Kastamonuluyum. Benim çocuğum gitti Bingöl’de şehit düşmüş asker olarak. Büyük oğlum da kardeşinin üzüntüsüyle trafik kazası geçirdi. İki oğlum da bu yolda gitti.’ Dedim, ‘anne gel el ele verelim daha gözyaşı dökmeyelim’. Dedi ‘kızım 400 milyon para veriyor devlet. Ben bir kelime söylersem onları keserler, iki yetim daha var, ben o yetimlere nasıl bakacağım? Allah kahretsin bizi üç kuruşa da muhtaç ediyorlar’ Biz analar farkındayız yani. Niye bir bakanın yok, niye bir başbakanın yok, niye milletvekilinin yok ölen oğlu 30 senedir. Hep fakir fukaranın çocuklarıdır. Yani bir sistem vardır Türkiye’de paran varsa insansın, yoksa değilsin. Türk halkına da sesleniyorum kardeş kardeşin kanını dökmesin. Eğer Kürt Türk anaları beraber bir miting yaparsak, halk olarak bir araya gelirsek bu analar ağlamaz. Onlar da çocuklarını 20 yaşına getiriyor, ne çileler çekiyorlar, sonra ölüme gidiyor.”
(BİTTİ)
Hazırlayan: Elif Görgü

Evrensel'i Takip Et