Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
11 Temmuz 2015 12:19

Fehim IŞIK

ABD’nin Türkiye ile İncirlik Üssünü DAİŞ’e karşı kullanma konusunda anlaştığı haberlerinin yazılmasından sonra Koalisyon uçaklarının Cerablus’ta DAİŞ mevzilerini bombaladığı haberleri basına yansıdı.

Gelen bilgiler Koalisyon güçlerinin sınıra yakın bölgelerdeki DAİŞ cephaneliklerini hedef aldığı yönünde.

Bu durumu, Türkiye’den Ömer Turan gibi bazı ırkçı yazarlar ABD’nin YPG/J’yi destekleyerek Cerablus’u Kürtlerin denetimine vereceği şeklinde açıkladı.

Bu, ana ekseni Kürt düşmanlığı olan bakış açıları bir yana; ama ABD’nin son birkaç günlük Türkiye trafiğinin konusu olan bir durumun artık adım adım yaşama geçmeye başladığını söyleyebiliriz.

Her ne kadar bazı basın organları YPG/J’nin Cerablus’a operasyon hazırlığı yaptığını yazsalar bile biliyoruz ki Rojava Kürtleri Cerablus’a tek başlarına girmeyecekler, bu bölgeye dönük bir operasyonda ise esasen Rojava’nın güvenliğini dikkate alan ve çıkarlarını tehlikeye atmayan bir çizgi izleyecekler.

Geriye kalıyor, Cerablus’ta Koalisyonun hava saldırılarını destekleyecek kara gücünün kimlerden oluşacağı...

Bu sorunun yanıtı zor; ama bu gücün tek başına YPG/J, Burkan el Fırat olmayacağı malum.

Türkiye ile İncirlik konusunda anlaşan bir ABD’nin Cerablus’u Kürtlerin denetimine verme konusunda istekli olmayacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Ama bu bölge Türkiye’nin desteklediği el Nusra gibi DAİŞ benzeri cihatçılara da teslim edilmeyecek kadar hassas bir alan.

Peki, bu bölgeyi bir fiyaskodan öteye gitmeyen eğit donat ile devşirilmiş 60-70 ÖSO’luya mı teslim edecekler?

Bu da fiziki olarak mümkün değil. Bu sorunun cevabı önemli ama biz bu cevabı aramayı sonraya bırakalım. Çünkü daha DAİŞ’i bölgeden silmeye zaman var; üstelik bu o kadar kolay da olmayacak. Öyle ya DAİŞ’in bir tek Cerablus’tan silinmesi neye yarar?

Tüm bunları bir bütünlük içinde düşündüğümüzde bu aşamada ABD açısından esasen önemli olanın DAİŞ’in yenilmesi için yapılması gerekenler olduğunu anlayabiliriz.

Tam burada devreye Türkiye’nin tutumu giriyor. Türkiye son yıllarda özellikle Ortadoğu’da ABD ile çelişen, aynı doğrultuda olmayan politikalara ev sahipliği yaptı.

Askeri üslerin kullanılması konusunda da Türkiye ile ABD arasında sorunlar yaşandığını gördük.

Bu tartışmalarla eş zamanlı ABD’nin Ortadoğu’da yeni üs arayışlarına girdiği de geçtiğimiz yıldan bu yana tartışılıyor. Bu konuda resmi bir ağızdan açıklama ilk kez geçtiğimiz gün yapıldı.

Güney Kürdistan Peşmerge Bakanlığı Sözcüsü Hikmet Helgurt, 9 Temmuz günü yaptığı açıklamada şunları söyledi: “IŞİD hedeflerine yönelik hava operasyonu düzenleyen uçaklara lojistik destek sağlamak amacıyla ABD tarafından bir askeri üs kurulacak. Yeri de Erbil yakınlarında olacak. Bununla ilgili hazırlıklar devam ediyor. Gerekli çalışmaların ardından uçaklar bölgeye gönderilecek ve askeri yetkililer gelecek. Uçakların kaç tane olacağı ve ne zaman gönderileceği henüz belli değil.”

Bu tablo ABD’nin Türkiye’deki üslerin kendisine bir koz olarak kullanılmasına karşı geliştirdiği bir politika olarak algılanabilir.

Aslında daha ötesini düşünmek gerek. Bu durum ABD’nin yeni ve güçlü bir müttefik arayışından ötesi değil.

Sanıldığı gibi Türkiye’yi dışlayarak değil Türkiye’yi de içine katarak atmak istediği yeni bir adımdır.

Elbet bu adımla birlikte Türkiye’yi yeniden hizaya getirme amacını da bir biçimiyle yeniden revize etmiştir.

Unutmamak lazım; büyük devletlerin heybesinde onlarca plan vardır. Türkiye tek plana körü körüne daldığı, kendini Kürt düşmanlığına endekslediği için kaybetti. Daha da ötesi tüm kozlarını ABD’ye devretti, devrediyor.

Bu kozları Rojava’da ve Güney Kürdistan’da şimdilik Kürtler ele geçirmiş görünüyor.

Kürtlerin en önemli, hatta Türkiye’nin elini güçlendiren dezavantajı ise kendi içlerinde bütünlüklü olmamaları, iç sorunlarını çözememeleri.

Evet, savaşın yerini giderek siyasete bırakacağı yeni ve çok aktörlü bir döneme giriyoruz. Bakalım kim ne yapacak; kim alanı daha iyi okuyup siyaseti daha iyi yürütecek? Çünkü biliyoruz ki savaş sadece sahadaki zaferlere kazanılmıyor, masanın da kerametini reddetmemek gerek.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Cesaret zamanı

Cesaret zamanı

Ucuz emek ve yüksek kâra dayalı çalışma düzeni sendikal yasaklarla sürüyor. Bu düzenin değişmesi için sendikal hak ve özgürlüklerin kazanılması ve bunun için mücadele hayati önemde. Fiili grevleri kazanımla sonuçlanan Birleşik Metal-İş’in Başkanı Özkan Atar, “İşçiler inisiyatifli ve cesur olmalı, bize düşen sinmek değil mücadele etmek” diyor.

Sendikalı işçi oranı: %8,4

TİS kapsamındaki işçi oranı: %4,7

İş cinayetinde ölen sendikalı oranı: %1,9

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki kılıçlı yemin nedeniyle 5 teğmen ordudan ihraç edildi.

Evrensel'i Takip Et