ABD'nin sebep olduğu ölümler kaza değil politiktir
Birleşik Devletler, hedefin bir hastane olduğunu biliyor olmalıydı. Afganlar müttefikleri olan Amerikalılarla birlikte bölgeyi önceden kontrol etmişti. Burası, aralarında arazide açıkça seçilen hastanenin de olduğu önemli noktalarıyla birlikte, uzun süredir kullanılan bir savaş alanıydı. Ki bu büyük, belirgin hastane binası havadan bakıldığında net bir biçimde görülebiliyor.
![ABD'nin sebep olduğu ölümler kaza değil politiktir](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/33138.jpg)
Peter VAN BUREN
ABD ve onun müttefikleri öyle modern bir savaş veriyor ki hastanelerde oluşan tahribat ile insansız hava araçları ve bombaların sebep olduğu sivil ölümlerin bir “kaza” olduğuna bizi inandırmaya çalışıyorlar. Alınan stratejik kararlar ya da büyük tahribat yaratan silahların hesaplanamaz kullanımı yüzünden bu korkunç sahneler oluşuyor ve tüm bunların kazara olmadığı çok açık. Afganistan’ın Kunduz şehrinde Sınır Tanımayan Doktorlara ait bir hastaneye yapılan saldırı ise bu saldırıların en sonuncusu. Kirli bir siyasetin açık bir örneği olması dolayısıyla önem taşıyor.
HEDEF KUNDUZ
Birleşik Devletlerin Kunduz’daki hastaneye yönelik saldırısı hakkında yaptığı peş peşe bir dizi açıklama, bu gibi sözde kazaların asıl meydana geliş hikayesini göz ardı ediyor.
Saldırıyı bir Amerikan savaş uçağı olan AC-130 yönetiyordu. Emekli bir Amerikan Hava Kuvveti özel operasyonlar subayı, bahsedilen AC-130’un “ilk atış” bir uçak olduğunu, silahının tespit edilen hedefi ilk atış denemesinde vurabildiğini açıkladı. Hedefteki hastanenin Birleşik Devletler Özel Kuvvetler operatörü tarafından Afganlarla birlikte arazi üzerinde önceden tespit edildiği ve Sınır Tanımayan Doktorların saldırı sırasında telaşla Amerikalı yetkililere ulaşmaya çalışmalarına rağmen, hastaneye her biri 15 dakika süren yaylım ateşleriyle bir saatten uzunca bir süre ateş edildiği bildirildi.
Birleşik Devletler, hedefin bir hastane olduğunu biliyor olmalıydı. Afganlar müttefikleri olan Amerikalılarla birlikte bölgeyi önceden kontrol etmişti. Burası, aralarında arazide açıkça seçilen hastanenin de olduğu önemli noktalarıyla birlikte, uzun süredir kullanılan bir savaş alanıydı. Ki bu büyük, belirgin hastane binası havadan bakıldığında net bir biçimde görülebiliyor.
KONUMLARINI 29 EYLÜL’DE BİLDİRMİŞLER
Ayrıca sivil toplum kuruluşları, silahlı kuvvetlerle iş birliği yapmak, bu kuvvetlerin yanlış hedef tespiti yapmalarını engelleyecek GPS koordinasyonlarını sağlamak için Uluslararası STK Güvenliği ve Emniyeti Derneği gibi organizasyonları görevlendiriyor. Sınır Tanımayan Doktorlar da konumlarını savaşan taraflarla doğrudan paylaşıyor; ki Kunduz’da bulundukları konumu son olarak 29 Eylül’de bildirdikleri biliniyor.
Bahsedilen bu son detaylar, hastanelere ve diğer sivil hedeflere yapılan saldırıları değerlendirmek açısından önemli. Savaş uçaklarının “Tokyo” olarak tanımlanmış bir şehri vurabilmek umuduyla şehirlerin üzerinden uçtuğu bir 2. Dünya Savaşı örneğinin aksine, bugünün silahları lazer işaretleyiciler, uydu koordinasyonu ve GPS sistemleri kullanılarak tasarlanıyor.
SİVİL ÖLÜMLER VE İHA’LARIN SAVAŞI
Amerikan savaşının bir sonucu olan sivil ölümleri, hastane saldırılarıyla sınırlı kalmıyor. İnsansız hava araçlarıyla yürütülen bu savaş, masum insanların hayatlarını almaya devam ediyor. Ki bu kayıplar hiç de utanma olmaksızın sivil zayiat olarak anılmaya başladı.
Amerikan Dış İlişkiler Konseyi, 2014 yılından beri Irak ve Afganistan dışındaki bölgelerde 500 insansız hava aracının saldırısı sonucunda 3 bin 674 sivilin öldüğünü açıkladı. Bu sayı özellikle Irak ve Afganistan dışındaki bölgeleri kapsıyor çünkü sayım yapılırken sadece bu bölgeler Birleşik Devletler tarafından aktif savaş alanları olarak kabul ediliyordu.
Artan ölü sayısı hakkında ortak bir düşünce var: Kaçınılmaz hale gelen sivil ölümlerinin tek sebebi hiçbir ayrım gözetmeksizin tahribat yaratan savaş silahlarının hesaplanamaz kullanımı. Amerika’nın 2003’ten 2011 yılına kadar sürdürdüğü Irak Savaşı boyunca yaşanan sivil kayıplar bir bölgede 140 bin iken bir başka yerde 500 bini buluyordu. Ve bu insanların çoğu sadece Amerikan kuvvetlerinin kullandığı ağır silahlar, seyreltilmiş uranyum bombaları ve diğer bombalarla öldürüldü.
Bir diğer örnekte ise, Yemen’de, kimlikleri belirli 17 kişiyi öldürmeyi hedefleyen Amerikan insansız hava araçlarının, aralarında el Kaide Propagandacısı Enver el Evlaki’nin Amerikan vatandaşı oğlunun da bulunduğu en az yedisi çocuk, 273 kişiyi de öldürdüğüne şahit oluyoruz.
Amerikan ordusu insansız hava araçlarıyla yaptığı saldırılarda, gerçekte tank zırhlarını delip geçmek için tasarlanmış Hellfire füzelerini kullanıyor. Bu füzelerle hedefteki tek bir insanı vurmanın, yanındakilerin de ölümüne yol açması kaçınılmaz. El Evlaki’nin oğlunun da asıl hedefteki kişinin yanında, bir arabanın içinde otururken öldüğü de verilen bilgiler arasında. Bu tür ölümler tam da Amerika’nın kalıplaşmış saldırı biçimiyle örtüşüyor: Füze tek bir profili hedef alır. Bu profil şüpheli bir cep telefonu, aranılan özelliklere uyan bir araba ya da şüpheli bir toplanma olabilir.
MODERN SAVAŞIN BEDELİ
Hesap verme sorumluluğu bile bu silahları doğrultanların elinde. Amerika ve İsrail ordularını aklamak için soruşturmalarını kendi yürütüyor ve herhangi bir uluslararası soruşturma yapılmasını engelliyor. Suudi Arabistan bunların hiçbiri ile ilgilenmiyor bile. BM toplantısında Amerika, İsrail’in bu konuda eleştirilmesini engelliyor. Aynı Amerika, Yemen’de Suudilerin Amerikan silahlarını nasıl kullanacağını denetleyemeyeceğini ve Suudi Arabistan’ın yaptığı saldırılarla “neredeyse” uluslararası hukuku ihlal ettiğini söylüyor. Uluslararası Af Örgütü yapılanları savaş suçu olarak görüyorken, NATO ve AB ise böyle önemli konularda ve hatta kendi kuvvetlerinin de savaş alanında olduğu durumlarda dahi sessiz kalmayı seçiyor.
Ortadoğu’da Amerika ve onun müttefikleri tarafından yürütülen bu savaşın en açık sonucu, çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine sebep olması. Belirlenen hedeflerin sivil yerleşim yerleri olma ihtimali var ve bu elbette uluslararası hukukun bilinen tüm esaslarına aykırı. Sivil yerleşim yerlerini ayırt etmeyen bu silahların kullanımın ölümlere yol açabileceği tahmin edilebilir -ve bu yüzden de- önlenebilir bir gerçek. Korunaklı bir hastaneye yapılan saldırıyı savaş suçu olarak görüyorsak eğer, küçük düşünüyoruz demektir. Sivil ölümleri politiktir.
Kunduz bir kaza değildi. Kirli siyasetin bir başka örneğiydi.
ABD'NİN VURDUĞU DİĞER HASTANELER
Kunduz’daki hastane, ABD'nin saldırdığı ilk korunaklı bina değildi.
Birleşik Devletler, 2001 yılında Kabil’de Kızıl Haç’ın bulunduğu araziyi iki kere bombaladı. Irak’ta başka hedefleri de vurdu: 2003 yılında Bağdat’ta bir doğum merkezine, Rutba’da bir hastaneye saldırıp Nasiriye’de bir başka hastaneyi ve yine Bağdat’taki Al Yarmuk Hastanesini bombaladı. 1990larda, o zamanlar Yugoslavya’ya bağlı olan Belgrad’da bir hastaneyi bombalamış, 1972 yılının Noel’inde yaptığı utanç verici saldırılar sırasında Hanoi’deki Bach Mai Hastanesini iki kere hedef almıştı.
Savaş yıllarında Bağdat ve Kabil’de bulunan el Cezire yayın binalarını bombalamış, 1999 yılında ise Belgrad’daki Çin Büyükelçiliğine saldırı düzenlemişti. 1991 ve 2003 yıllarında ise Irak’taki, su ve kanalizasyon tesisleri gibi kamusal altyapıya ait binaları hedef aldı.
Böyle olayları takiben her zaman çeşitli soruşturmalar açılıyor fakat şimdiye kadar açılan soruşturmaların hiçbiri bu tahribatların kasıtlı olabileceğini kabul etmedi. Dahası hastaneler Amerikan güçleri için karşı konulmaz hedefler haline geldi. Bu hastanelere saldırmak, orada bulunan askerlerin kendi yaraları yüzünden ölmesiyle sonuçlanıyor ve hâlâ hayatta kalan askerlerin de savaş alanını terk edip yaralılarla ilgilenmesine sebep olarak onların da yükünü artırıyor. Bu da “yavaş ölüm” olarak bilinen askeri bir terimle açıklanıyor.
Elbette savaşta kazalar olabilir tıpkı planlanmış “kazalar” olabileceği gibi.
ABD'NİN MÜTTEFİKLERİ: İSRAİL VE SUUDİ ARABİSTAN
ABD silahlarıyla donanan müttefikleri ise ABD'ninkine benzer bir savaş modelini uyguluyor.
Suudi Arabistan Yemen şehirlerinde, İsrail ise Gazze şehir merkezinde misket bombası kullanıyor. Bu bombalar, çevre arazilerde de tahribata sebep olan “bölge gözetmeyen silahlar” olarak biliniyor. Yemen’de kullanıldığı belgelenen bombalar arasında her biri 220 bombacıktan oluşan Amerikan yapımı CBU-52 misket bombaları da var. Bu tür silahların Londra’nın merkezinde ya da Manhattan’ın bir caddesinde kullanıldığını düşünsenize.
Yemen’de sadece misket bombalarının değil diğer Amerikan yapımı silahların da Suudiler tarafından bu denli kullanılması, katliamlara sebep oldu. Saldırılarda 4 bine yakın kişi öldürüldü, 19 bin kişi ise yaralandı.
2009 yılında ise İsrail, Gazze’de -tümü yerleşim alanları üzerinde olmak üzere- bilindik ağır silahların yanı sıra, misket bombaları ve Amerika’nın da Irak’ta kullandığı ve deriyi yakan kimyasal bir silah olan beyaz fosfor kullandı. Birleşmiş Milletlerin verilerine göre saldırılarda 495’i çocuk 1400’ün üzerinde sivil öldürüldü. İsrail bununla kalmayıp 2014 yılında Gazze’de bir hastaneyi tahrip etti, iki hastaneye daha saldırdı ve BM kontrolünde olan okulları bombaladı.
Siyaset mi? Bugün Birleşmiş Devletler, İsrail ve Suudi Arabistan, misket bombasının kullanımını yasaklayan anlaşmayı imzalamayı reddeden ülkelerin arasında yer alıyor.
Middle East Eye’dan çeviren:Hazel Karakaya
Evrensel'i Takip Et