Aynı banttaki arkadaşımızdan başlayarak…
![Aynı banttaki arkadaşımızdan başlayarak…](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/39253.jpg)
Saadet Gıda’dan bir işçi
İstanbul/Esenyurt
Şırnak Merkez, Cizre, Silopi, Sur, Nusaybin… Ülkenin bir bölümünden savaşı aratmayan görüntüler geliyor her gün. AKP Hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan 7 Haziran sonrası hayata geçirdikleri ‘savaş halinin’ dozunu her geçen gün daha da arttırıyor. Yandaş medyası ve kendilerine sadakat yeminleri etmiş sermaye basını aracılığıyla da gerçekleri ters yüz ederek çatışmaların ve ölümlerin sorumlusunun kendileri olmadığına ikna etmeye çalışıyor biz işçi emekçileri.
Bu yazıyı okuyanların büyük bir kısmı (tıpkı benim gibi) fabrikalarında, yaşanan çatışmaların çok fazla konuşulmadığını söyleyecektir. Ancak konuyu gündeme getirdiğimizde ya da bir şekilde gündeme geldiğinde kuşkusuz her işçinin söyleyecek bir çift sözü vardır. Ben de çalıştığım fabrikada yaşadıklarımın bir kısmını paylaşmak istedim sizlerle.
Her şeyden önce Türk kökenli işçi arkadaşlarımız arasında ‘çözüm süreci’ ile birlikte azalan; “ayrılmak istiyorlar”, “Kürdistan’ı kuracaklar” söylemleri yaşanan çatışmalarla birlikte yeniden artmış durumda. 7’den 70’e kadın erkek demeden onlarca sivilin ölümüne rağmen pek çok işçi arkadaşımız yalnızca gelen asker cenazeleri nedeniyle çatışmalardan haberdar oluyor. Bu durum yaşananların sorumlusu olarak PKK, HDP hatta topyekün Kürt halkının görülmesine neden oluyor. Kürt işçi arkadaşlarımızın yoğunluğu nedeniyle Saadet Gıda’da daha az görülse de, kimi işçiler hükümeti hendeklere ve barikatlara karşı gerekli önlemleri almadığını söyleyerek milliyetçi bir cepheden eleştiriyor. Bu söylemlerden hareketle hükümetin basın yayın araçları aracılığıyla yaptığı propagandanın oldukça etkili olduğunu söylememiz mümkün.
Çatışmaların ve ölümlerin en yoğun yaşandığı bu sürecin aynı zamanda asgari ücret tartışmalarının da yapıldığı bir döneme denk gelmesi bizim bazı şeyleri daha net görmemizi sağlıyor. Şöyle ki: ücretlerin arttırılması, çalışma saatlerinin düşürülmesi, sendikal hakların tanınması vb. konularda seninle aynı düşünen hatta bunun mücadelesini vermekten de çekinmeyen işçi arkadaşlarımız; konu Kürt sorununa (Bu konu ekonomik taleplerin dışına çıkan başka bir konu da olabilir. Dış politika, basın özgürlüğü, Alevi sorunu gibi) geldiğinde ayrışabiliyor. Ekonomik sorunlar ve talepleri karşısında gösterdiği refleksleri diğer alanlarda göstermiyor. Kendilerini bu sorunların çözümünde bir taraf olarak görmüyor.
Kürt kökenli bir işçi arkadaşımız, yaptığımız sohbette yanımızda oturan Suriyeli işçilere bakarak; “Suriye gibi olur muyuz?” diye soruyor. Sosyal medyada her gün “Burası Suriye, Irak, Filistin değil Türkiye” diye paylaşılan fotoğraflar bizlere bu soruyu daha çok sordurtup bu kaygıları daha fazla yaşattırıyor. “7 Haziran’dan sonra AKP ve Cumhurbaşkanının tek başına iktidara gelmek için bu savaşı başlattığı söyleniyordu. Şimdi istediğini almadılar mı, neden hâlâ sürüyor savaş?” diye devam ediyor. Bu sorular AKP’nin, Cumhurbaşkanının ve arkasındaki patronların savaşı ve çatışmaları neden sürdürdüğünü tüm işçi arkadaşlarımızla daha fazla konuşmamız gerektiğini ortaya koyuyor.
Yaşanan çatışmalar ve ölümler ancak biz işçilerin barış için bir araya gelmesi ve birlikte mücadele etmesiyle son bulur. Haydi; halkların bir arada eşit, özgür ve barış içinde bir ülkede yaşaması için aynı banttaki, bölümdeki, fabrikadaki arkadaşlarımızdan başlayarak barışı anlatmaya, barış için mücadeleye…
Evrensel'i Takip Et