Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
23 Mart 2016 01:56
/
Güncelleme: 07:32

Meltem AKYOL
Cansu PİŞKİN
Diyarbakır

Cihat 14’üne yeni girmişti, Rozerin 16’sındaydı, Gündüz evleneli bir yıl olmuştu daha. 6 yıldır sevdiği kadınla ancak evlenebilmişti… 10 aile aylardır önce Sümerpark’ta sonra da Dicle-Fırat Kültür Merkezinde oturma eylemi yapıyorlar. Cenazelerini istiyorlar. 

Fahriye Çukur, Rozerin’in annesi. 8 Ocak’ta almış Rozerin’in ölüm haberini, o günden beri bekliyor. Aylardır bıkmadan, usanmadan anlatıyor her gelene. Gözlerinde yaş kurumuş ağlamaktan. Ne anlatırsa anlatsın bütün cümleleri ‘Cenazemizi alalım’ diye bitiyor. Zorlanıyor konuşurken Fahriye Çukur, ağzından çıkan her sözcük o kadar derinden geliyor ki, dinlerken nefes almak zorlaşıyor. Olan biten her şey gözlerinin önünde oluyor, öldürülen kadınların bedenlerinin teşhir edilmesi, bodrumlarda insanların katledilmesi, cenazelerin zırhlı araçların arkasında sürüklenmesi. Konuşurken sadece Rozerin’i anlatmıyor, bütün bunları anlatıyor. 3 aydır kızının cenazesini bekliyor. “Rozerin kitap okumayı seviyordu, fotoğraf çekmeyi de. Kardeşlerine de kitap okuturdu yaz tatillerinde, arkadaşlarına da” diyor. Rozerin’in annesi “Kızımın cenazesi Sur’dadır. Sur’da operasyonlar bitmiş ama abluka devam ediyor. 12 tane cenaze şu anda Sur’dadır. Biz bilmiyoruz Sur’un neresindedir ama orada olduklarını biliyoruz” diyor.  

‘BELKİ O KAMYONLARDA ÇOCUKLARIMIZIN PARÇALARI GİDİYOR’

Sur’dan çıkan hafriyat kamyonlarından bahsediyor: “Hafriyat taşıyorlar. Biz istemiyoruz bunu, dursun. Mademki savaş yoksa abluka kaldırılsın, cenazemizi alalım ondan sonra hafriyatları taşısınlar. Belki onların içinde çocuklarımızın parçaları gidebilir. Götürüp üniversitenin arkasına döküyorlar, polis orayı da ablukaya almış, oraya da kimse gidemiyor. Çocuklarımızın parçaları gidiyor oraya.” 

‘BİZ ANNEYİZ, ANNE!’

Fahriye Çukur anlatıyor; “Benim kızım lise son sınıf öğrencisiydi, oraya ders almaya gitti arkadaşlarının yanına. Abluka gelince orada kaldı. Artık yeter, tükendik. Cenazemizi versinler, koridor mu açıyorlar ne yapıyorlar biz gidip cenazemizi alalım. Bir kemik de olsa ben istiyorum. Cenazemizi istiyorum, dilim tutulmuş konuşamıyorum artık cenaze bahsi olunca. Her insan benim gibi düşünsün, bir anne ki evladı katledilmiş, yüz metre ötesindedir gidip alamıyor. Bir barikat koymuşlar gidip alamıyorum, önceleri savaş var giremezsiniz diyorlardı şimdi savaş yok. Gittim oraya dün bir şey yoktu, yalnız bir demir bariyer koymuşlar araya, benimle kızımın arasında bir demir bariyer var yalnızca. O demiri kaldırsınlar ben gideyim cenazemi alayım. Niye bize bu işkenceyi yapıyorlar, bizim günahımız nedir, biz anneyiz, anne.”

‘HİÇ BİR ANNE AĞLAMASIN’

Fahriye Çukur, bu acıyı başka kimse yaşamasın diye sesleniyor: “Bir anne olarak bütün annelere sesleniyorum; Lütfen bizim sesimize ses versinler, cenazemizi alalım, artık bekleyecek gücümüz kalmadı. Yanımızda yer alsınlar, sesimize ses versinler, gidelim cenazemizi alalım. Barış istiyorum, barış istiyorum, barış istiyorum. Bu savaş durdurulsun, barış kurulsun, ben burada ağlıyorum başka analar ağlamasın. Polislerin, askerlerin… Hiçbir annenin ağlamasını istemiyorum.”

OĞLUNUN CENAZESİNİ BULMAK İÇİN TÜRKÇE ÖĞRENDİ

Cenazesi 2 aydır alınamayan Gündüz Akmeşe’nin (28) anne-babası maddi imkansızlıklar yüzünden her gün Seyrantepe’den Dicle Fırat Kültür Merkezine kadar 5 kilometre yolu yürüyerek geliyor. Gündüz Akmeşe, 11 Aralık’ta sokağa çıkma yasağına ara verildiğinde kız kardeşinin yıkılan evinden bir kaç parça eşyasını almasına yardım etmek için Sur’a gidiyor. Eşyaların bir kısmını annesi ve kız kardeşiyle gönderen Gündüz, yıkıntılar arasından kullanılabilecek birkaç eşya daha çıkarabilmek için Sur’da kalıyor. Ailesi, yasağın tekrar başlamasıyla Sur’dan çıkamayan Gündüz Akmeşe’nin ölüm haberini 16 Ocak’ta televizyondan öğreniyor. Anne Fatma Akmeşe ve baba Abdulselam Akmeşe o günden bu yana oğullarının cenazesini arıyor. Fatma Akmeşe, oğlunu kaybettikten sonra cenazesini alabilmek için başlattıkları nöbette derdini anlatabilmek için öğrenmiş Türkçeyi… 

‘GÜNDÜZ’ÜN ANAHTARI CEBİNDEDİR, DÖNECEKTİR...’

Ellerine bakarak konuşuyor Fatma Anne, baktıkça gözleri doluyor damla damla süzülüyor gözyaşları. Gündüz’ü anlatıyor; “Eli sakattı benim oğlumun. Lastik fabrikasında çalışıyordu. Elini makineye kaptırdı. 3 yıl tedavi gördü, İstanbul’a gitti geldi tedaviye. Yeni yeni iyileşiyordu eli. En büyük çocuğumdu. Uzun boyluydu oğlum. Evleneli 1 yıl olmuştu. 6 yıldır seviyorlardı birbirlerini. Yeni evlenmişlerdi. Gelinim Emra inanmıyor Gündüz’ün öldüğüne. Her kapı sesinde ‘Gündüz’ün anahtarı cebindedir, bugün olmazsa yarın dönecektir’ deyip kapıya koşuyor.” Oğlunun öldüğü yere yakın olduğu için Dicle Fırat Kültür Sanat Derneğinde beklediğini söyleyen Fatma Gündüz, “Yasak kalktığında hemen gidip oğlumu çıkaracağım. Hiçbir ananın içi yanmasın. Biz savaş istemiyoruz, evlatlarımız ölsün istemiyoruz, barış istiyoruz” diyor. 

‘ERDOĞAN BİZDEN NE İSTİYOR?’

Ramazan Öğüt de Sur’da hayatını kaybedeli 3 ay oldu. “Ramazan sivildi. Bisikletiyle ablukanın olduğu yere gitti, gidip Sur’da kaldı. Yasak ilan edildi o da Sur’da mahsur kaldı. Çıkamadı. Onu katlettiler” diyor Ramazan’ın halası. Ölüm haberini televizyondan almışlar: “Alt yazı geçerken duyduk ki onu katletmişler. 3 aydır buradayız. Nöbetteyiz. Cenazelerimizi vermiyorlar. Orada yerde nasıl olduğundan bile haberimiz yok. Kimse bilmiyor götürdüler mi, yerde mi, bir şey olmuş mu, bir şey yemiş mi” diyor. Tek dilekleri cenazelerini almak. Yaşadıklarına isyan ediyor Ramazan’ın halası: “İşte kamyonlar girmiş Sur’a; evleri, enkazları kepçelerle atıyorlar. Belki cenazeleri de atıyorlar. Bu ne haksızlıktır bize yapılıyor? Erdoğan, bizden ne istiyor? Bir kemik bile olsa bize versinler toprağa gömelim diyelim ki en azından bir mezarları var. Biz de kalkıp evimize gidelim. Artık burada öldük. Yeter. Yeter artık bu haksızlık, bu zulüm, bu zorbalık biz Kürtler ne yapmışız Erdoğan’a…”

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Cesaret zamanı

Cesaret zamanı

Ucuz emek ve yüksek kâra dayalı çalışma düzeni sendikal yasaklarla sürüyor. Bu düzenin değişmesi için sendikal hak ve özgürlüklerin kazanılması ve bunun için mücadele hayati önemde. Fiili grevleri kazanımla sonuçlanan Birleşik Metal-İş’in Başkanı Özkan Atar, “İşçiler inisiyatifli ve cesur olmalı, bize düşen sinmek değil mücadele etmek” diyor.

Sendikalı işçi oranı: %8,4

TİS kapsamındaki işçi oranı: %4,7

İş cinayetinde ölen sendikalı oranı: %1,9

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki kılıçlı yemin nedeniyle 5 teğmen ordudan ihraç edildi.

Evrensel'i Takip Et