Kolluk kuvveti ‘meşruiyet’ göstergesi!
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileri yazdıkları barış için imza verdikleri için ihraç edilen hocalarına destek verdi.
Egemen ALDOĞAN
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrencisi
Üniversitede ilk dersimde; siyaset dersinde hocam “sokaklarda ve gündelik hayatın yaşandığı mekanlarda kolluk kuvvetlerinin görünürlüğünün artması iktidar meşruiyetinin azaldığını gösterir” demişti. Defterime not aldığım ilk cümle buydu. Bugün Türkiye şehirlerinde her noktada polis/asker var ve iktidarın meşruiyeti gittikçe azalmakta. Ancak güvenlik politikasının varlığı sadece gündelik hayatın yaşandığı alanlarda değil özellikle düşman olarak görülen tüm “ötekilere” karşı bir güç olarak kullanılıyor.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra “sanki elleriyle koymuş gibi” bir rahatlıkla eski adıyla Gülen Cemaati yeni adıyla FETÖ mensubu olan kişilerin tespit edilip devlet kurumlarından uzaklaştırılması süreci devam ediyor. Cemaate mensup kişilerin suçlarının ve ortaklıkların ilişkileri hakkında hüküm verecek mekanizma biz değiliz. Bizim tek talebimiz var; Cemaate karşı yürütülen bu mücadele sürecinde, yıllarını cemaat zihniyetiyle mücadele etmeye vermiş akademisyenlerin, gazetecilerin OHAL fırsatçılığıyla sindirilmeye çalışılmaması.
01.09.2016 tarihinde yayımlanan 672 numaralı KHK ile 2 bin 346 akademisyen kamu görevinden çıkarıldı. Listeleri incelendiğimizde kendi bazı hocalarımızın ve yazılarını/çalışmalarını takip ettiğimiz başka üniversitelerde çalışan ve özellikle mevcut iktidara muhalif olarak konumlanan bazı hocaların da kamu görevinden çıkarıldığını fark ettik. FETÖ ile uzaktan yakından hiç bir ilgisi bulunmayan bu değerli akademisyenlerin üniversitelerden tasfiyesi en temel anlamıyla insan haklarına aykırıdır ve bu tasfiyeler hocalarımız özelinde özerk üniversite ve akademik çalışma hayatına karşı yapılmaktadır. Biz akademiyi bir “meslek kursu” olarak değil düşünmeyi ve rahatsız olmayı öğreten yaşam alanı olarak görüyoruz. Yapılan bu yanlıştan bir an önce dönülmesi ve OHAL fırsatçılığından vazgeçilerek hiç bir illegal örgütle ilişkisi olmayan sadece muhalif kimlikleri nedeniyle hedef haline getirilen hocalarımızın görevlerinin iade edilmesini talep ediyoruz. Biz hocalarımızla gurur duyuyoruz, ancak siz ileride bugün yaptıklarınız nedeniyle utanacaksınız...
Bugünlerimizi galiba en güzel bu dizeler anlatacaktır:
Hep küçükler yem olur
Bak dünyanın işine
Güçlünün pençesinde
Zayıflar can veriyor
Felek çarkın kırılsın
Hak bunun neresinde...
‘Barış’ diye bağırmaları bizim için gurur verici
Çiğdem DAĞDEVİREN
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrencisi
İnsanların idolleri olur, eğer İLEF öğrencisi olduysanız bu sayı sizin için daha fazla olmuştur. Medya, siyaset, sermaye ilişkisini öğrendiğimiz ve fark ettiğimiz en önemli kurum hepimiz için. Güçlü duruşu, ders anlatışı, sohbetleri ile biliyoruz tanıyoruz biz hocalarımızı. Bilimin ne olduğunu somut şekilde görmemizi sağlayan, ayrımcılığa karşı durmanın önemini gösteren ve en önemlisi bizim hayata bakış açımızı etkileyen kişiler oldular hayatlarımızda. Gülseren Hocamız bir tweet attı “Çok sevdiğim işimden ve öğrencilerimden koparıldım. Dünden bu yana etrafımda bir sevgi çemberi oluştu, sevgisizlere inat: venceremos!” şeklinde. Evet onun çok sevdiği öğrencileri olarak biz de çok sevdiğimiz hocalarımızdan koparıldık. Hocalarımızın FETÖ’cü olmadığını biz çok iyi biliyoruz, iktidara yağ bal çalmayan karşısında dik duran herkesi bu sözde darbe sürecinde tasfiye ettiklerini biliyoruz. Yaşanan bu süreçte nasıl zor günler yaşayacaklarsa bir o kadar direnişi en güzel şekilde yapacak insanlar bizim hocalarımız. İLEF’li olmanın belki en güzel tarafı da budur. Barış imzacısı olan hocalarımızın neden imza attıkları ve neden hedef gösterildikleri herkesin malumudur ancak verilen en güzel cevaplardan birisi “70 yaşında sokak ortasında cenazesi alınamayan anneler varken, çocuklarının cesetlerini çürümesin diye buzdolabında bekleten anneler varken nasıl ‘Barış’ı savunmayalım” oldu. Akademik hayatlarında üretmekten ve anlatmaktan sıkılmayan hocalarımızın bir halkın en kötü zamanlarında onlara destek olması ve yapılan saldırılara karşı ‘Barış’ diye bağırmaları bizim için gurur vericidir. Onların öğrencileri olmak da bizim için onurdur. Gülseren (Adaklı) Hocamızın dediği gibi, sevgisizlere inat hep birlikte hocalarımızın yanındayız.
Demokrasi tanımının içi boş
Duygu Nil ÖZER
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğrencisi
Esasen şu an içinde bulunduğumuz durumu demokratik bir AKP rejiminden bir anda hegemonyasını kurmaya yeltenen bir süreç gibi göstermenin pek bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Bu tasfiyelerin sinyali uzun zaman önce verilmiş yalnızca hukuksuzluğuna uygun bir zemin oluşturulamamıştı. 15 Temmuz’dan sonra gerçekleşen bu operasyonla Cemaat ile uzaktan yakından ilgisi olmayan önce gazetecilerin şimdi de akademisyenlerin tasfiyesi, demokrasiye gerçekten sahip çıkan iyi ya da kötü seçilmiş bir hükümetin darbelere karşı her zaman yanında olan solun verdiği desteğe en hafif tabirle ihanet etmektir. Bir gecede çıkartılan KHK’lerle tasfiye edilen akademisyenlerin durumu ise kolaya kaçıp biraz da liberal bir yorumla yalnızca bir kesime yönelik bir politika olarak kesinlikle algılanmamalı. Bu açıkça bizim gibi düşünmeyen herkes bizim hedefimizdedir. Bir gecede bütün hayatınızı, emek verdiğiniz, mücadele ettiğiniz değerleri elinizden alabiliriz mesajıdır. Bu tahammülsüzlük ve beraberinde getirdiği yaptırımlar 15 Temmuz’dan bu yana daha sık duyduğumuz “demokrasi” tanımının ise içinin ne kadar boş olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu cadı avının önüne geçilmesi için kesinlikle ortak bir reaksiyon geliştirilip, ilk önce hocalarımızın haklarına sahip çıkılması gerekiyor. Kendilerinden ders alma şansını da elde etmiş öğrencilerinden yalnızca bir tanesi olarak bu haksız ve hukuksuz sürecin bir an önce sona ermesi ve yalnızca bağlantıları kesinleştirilip suçluluğunda şüpheye yer bırakmayan kişilerin hukuk düzeni içerisinde cezalandırılması için gereken mücadelenin verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Evrensel'i Takip Et