4 Kasım 2016 11:22

Tayfun Ertan

1962 Doğumlu, aslen Malatya’lı, Dedeyazı Köyü'nden çoban Rıza’nın oğlu, yirmi yıl önce Tarsus’a göç etmiş, esnaf, tipik bir mahalle bakkalı, Tarsus Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Yöneticisi, Alevi Kürt, evli, üç çocuk babası.

1978 yılında Malatya’da 17 Nisan günü belediye başkanı Hamido’ya yapılan bombalı suikast kentte kan dondurucu olaylara yol açtı. Kent üç gün süreyle, “intikam”, “kahrolsun komünistler” ve “din elden gidiyor” diye bağrışan kalabalıkların saldırılarına sahne oldu, sekiz kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, Alevilere ait dükkânlar ve evler yakıldı yıkıldı, kent merkezi enkaza döndü. Bundan iki ay sonra Alevilere bundan da kötü saldırılar Kahramanmaraş’ta yaşandı. Sanki birilerinin bilerek mezhep çatışması çıkarmaya çalıştığı, korku dolu günlerdi bunlar. Bu olaylar iki yıl sonra darbeye gerekçe olarak gösterildi.

Metin Peşmen, bu olaylar sırasında hepsi hepsi on altı yaşındaydı ve on dört yaşındaki kardeşi Hasan ile köyde çobanlık yapıyordu. İlkokulu bitirmiş, ama okulu bırakmış, kendisinin ve ailesinin geçim mücadelesine omuz veriyordu. Malatya ve Kahramanmaraş olaylarının manasını ne kadar kavramıştı bilmek zor ama özellikle abisi Mehmet’in hayatı, onun ve küçük kardeşi Hasan’ın hayatını da etkisi altına aldı. Mehmet Peşmen, kardeşlerinin aksine okuyordu, o sıralarda öğrenciydi ve sol görüşlüydü.

Darbeden sonra dört buçuk yıl hapse girdi, eşi Seher Peşmen de bir buçuk yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. İşte o yıllarda Metin ve Hasan kardeşler abilerine ve yengelerine olabildiğince yardımcı olmaya çalıştılar. Bir yandan evin sorumluluğu vardı üstlerine binen, diğer yanda hapis yaşamının masraflarını karşılamak ve avukatlar için para bulunması gerekiyordu. Bunu bazen bir koyun bazen bir kuzu satarak karşılamaya çalışıyorlardı. Abiden dolayı, bulunduğu köyden ve çevreden dolayı hiç bir zaman siyasetten kopuk değildi tabii ama ilgisi hep uzak bir ilgi olarak kaldı, herhangi bir kişinin bir kişinin belli görüşlere yakınlık duymasının ötesine geçmedi. Metin için o sıralarda birincil öncelik kendisi ve yakın çevresinin geçimini sağlamaktı.

Abi Mehmet Peşmen 1988 yılında hapisten çıktığında işsizdi, yeni bir hayata başlamak üzere Tarsus’a göç etti. Bir dükkân açtı, Metin’i çağırdı yanına ona da bir dükkân açtı borç harç, Hasan da askerden döndüğünde aralarına katıldı, ona da bir dükkân açtılar. Birbirlerine kenetlendiler, barınacak evleri bile yoktu o zaman, dükkânın arkasındaki ardiyede yaşadılar bir süre. Metin için yeni bir hayat başladı, abisinin peşinde.

Geliş o geliş yirmi yıl ayrılmadı Yeşilyurt Mahallesinden. Her gün sabah altı, gece 12 mesai yaparak, küçük bir bakkal dükkânı ve Tekel bayiisini işletti. Kendi gücüyle üç çocuğunun geçimini sağladı onları büyüttü ve okuttu. Kızı evlendi, bir oğlu hâlen okuyor, diğer oğlu ise dükkâna bakıyor. Başlarını sokabilecekleri bir evleri var, kredi taksitleri de bir iki yıla bitiyor. Eşi ve çocukları dükkândan kazandıkları ve yakınlarının desteği ile geçinecekler, bir de onlara bıraktığı 800-900 liralık bir Bağkur emekliliği var.

Hemen anlıyorum baştan sona çok zorlu bir hayat mücadelesi verdiğini ama bu zorlukların öfkelendirdiği bir kişi haline dönüşmediğini. Fotoğraftaki yumuşacık gülüşüyle kendini ele veriyor. Seher Peşmen, “Yıllardır Yeşilyurt Mahallesinde yaşıyor, herhangi bir kapıyı çalın ve sorun Metin nasıl bir insandı diye, hiç kimse olumsuz bir laf etmez. Metin çiçek sever, böcek sever, insan sever. Metin kendisine anlatılan sorunların çözümünü bulur. Hep arabulucu bir insan olmuştur. Babacandır. Akıl veren insandır ama hiç bir zaman üstten bakan bir kişi olmamıştır. İnsan sevgisi vardı ruhunda. Mahallede çok sevilen bir insandı, muhtar gibi herkesi tanırdı dükkân nedeniyle. Borç para almak isteyen Metinden alır, çocuğunun servis parasını bir araya getiremeyenlerin parasını tamamlardı” diye anlatıyor. Aynı mahallede bakkal dükkânı işleten kardeşi Hasan da, “eşi ve çocuklarına karşı iyi bir babaydı. Sorumluluklarını biliyordu. Yumuşak ve çok sevecen bir kişiydi, kimseye bir fiske dokunmuşluğu yoktu. Ama yeri geldiğinde bir bakışla ağırlığını koyan bir babaydı. Çocuklarının ihtiyacını gören, bir dediklerini iki etmeyen bir kişiydi. Onun için çalışıyordu zaten. Bakkallık kolay değildir. Açık hapishane gibi, sabahın altısında gider gece yarısı çıkarsın” diyor.

Besbelli sağlam kişilikli, etrafında sevgi ve saygı uyandıran, çalışkan bir kişiydi. “Sakin bir insandı. Sükûneti seviyordu ama her şeyi olduğu gibi kabul eden kaderci biri değildi. Tam tersine insanların hayatlarını kendilerinin şekillendirmesi gerektiğine inanırdı. Pozitif bir bakış açısına sahip olduğu için de hep daha iyisinin gerçekleştirilebileceğine inanırdı. Çıkarcı ve menfaatçi değildi. Kendi öyle görmüştü, çocuklarına da aynısını veriyordu. Hayatta kimseyi incitmemiştir, kimseyle kavga etmemiştir, kendi üzülse bile karşıya sıkıntı vermemiştir” diyor Hasan Peşmen.

Bana anlatılanlardan, Metin Peşmen’i, tüm hayatı gün be gün yaşam mücadelesi ile geçmiş olmasına rağmen, kendi kendisine sanki ‘Metin iyi kötü bir düzen kurabildin bu dünyada ve ailenle ayaktasın. O imkânsızlıklardan buraya geldin, çocuklar daha iyisini görecek’ diyen bir insan olarak hayal ettim. Hayatı sindirmiş, geniş kalpli bir insan çıktı karşıma hep. Seher Peşmen, “Hayata kaderci bir bakışı yoktu. Hayata güzel ve hoş bakardı. Güzel şeyler olacak diye umutla bakardı. Ülkede daha güzel şeylerin olacağına inanıyordu. İnsanların daha çağdaş ve daha barış içinde yaşamasını isterdi. Bizden sonra gelenler daha hoşgörülü daha kenetlenmiş yaşasın derdi. Hayata karamsar bakmazdı.” Ve Hasan Peşmen hemen ekliyor, “günlük hayattan zevk almayı da bilirdi. Ehli keyifti. Yedirmeyi ve içirmeyi seven bir insandı. Ortam olduğu zaman çok keyif alırdı. Kendi de şarkı söylerdi; Malatya havalarını, köy mahalle havalarını söylerdi. Çocukları, kardeşi yeğenleri bir araya geldiğinde değmeyin keyfine gitsin”.

Metin Peşmen’in, son yıllarında, günlük mücadeleden biraz olsun başını kaldırabilmesi ve kendisine iyi kötü bir yol çizmişliği ona belki de hep ilgi duyduğu ama bir türlü zaman ayıramadığı ilgi alanlarına yönelmesine de fırsat verdi sanki. Her zaman günlük gazeteleri okurdu, günlük siyasete hep ilgi duymuştu ve televizyonlardaki tartışma programlarını takip ediyordu ama ilk kez o kadar da meraklısı olmadığı kitaplara da el atmaya başlamıştı. Bu ilgi besbelli çevresinde olup bitenleri ve kendisinin de dahil olduğu toplumu daha iyi anlama arzusundan geliyordu. “Kur'an okumaya başlamıştı mesela ama bunu, bize anlatılanları sorgulamak için yapıyordu. Türkçesini almıştı. İslam bize anlatıldığı gibi mi diye okurdu. Genel olarak okumayı pek sevmezdi ama araştırmayı çok severdi. Bu tür şeyleri araştırmasını çok severdi,” diye anlatıyor Hasan Peşmen.

Bir de Alevilik ile yakından ilgilenmeye başlar ileri yıllarda. Tarsus Pir Sultan Abdal Kültür Derneğine üye olur, yöneticilik yapar. Bir yaşam biçimi olarak Aleviliği anlamaya çalışır. Kardeşi Hasan, “kendisi Aleviydi ama çok da meraklı değildi. Ama son zamanlarda Pir Sultan’da yönetici olması, CHP’ye üye olup siyasete girmesi ve hayata bakışı Aleviliğe olan ilgisini arttırdı ve daha çok araştırmaya başladı,” diyor. Seher Peşmen, “Metin Kürt Alevisiydi. Aleviliğin tarihçesini okumaya merak salmıştı. Son zamanlarda geliştirmişti bu ilgiyi. Hep Alevi olarak doğulduğunu ama Sünni olarak ölündüğünü söyler, acaba cenazeler usulüne uygun olarak Cemevlerinden kaldırılamaz mı diye düşünür ve acaba bunu ben yapabilir miyim diye araştırırdı,” diye anlatıyor.

Derneğe uğramaya başlaması günlük davranışlarını da etkiledi. Her gün duşunu alıp, tıraşını olan bir insandı ama şimdi giyimine de dikkat ediyordu. Kardeşi Hasan, “Öyle lüks bir giyim kuşam düşkünlüğü yoktu. Ama kendine bakardı. Temiz giyinirdi. Bir yere gittiğinde daha şık olmaya çalışıyordu. Özellikle Pir Sultan'a uğramaya başladıktan sonra giyimine daha özen göstermeye başladı. Yaşam onu o kadar çok yormuştu ki, o kadar sıkıştırmıştı ki, mutlu olacak, bir takım elbise alıp giyecek, lüks bir ayakkabı alabilecek durumda değildi. Herşey kısıtlı şartlar altında oluyordu,” diye anlatıyor.

Metin Peşmen’in iki büyük hayali vardı. Bir tanesi, yılların yorgunluğunu atmak, doğa ile baş başa yaşamak için köye dönme hayaliydi. İkinci büyük hayali ise onu o kapkara günde Ankara’ya götürmüştü.

Hasan Peşmen, “Doğa sevgisi bir başkaydı” diyor ve devam ediyor: “Kedi sever, böcek sever, doğa sever, süs biberi yetiştirirdi. Bir köşede bir zeytin ağacı vardı, bir de şeftali. Onlara bakar, onları budardı. Yıllarca dağlarda çobanlık yaptığı için hayvan sevgisi vardı. Köy hayatı hep aklındaydı. Artık kendine iyi kötü bir yol çizmişti. Yarın öbür gün emekli olduğunda ve çocukları bir yere getirdiğinde köye dönüp küçük bir ev yapıp, bir iki hayvan bakmak, iki tane çan kaval çalmak gibi hayalleri vardı.”

İkinci hayali, toplumsal barışa ulaşılmasıydı. Daha on altı yaşındayken Malatya’da bir Alevi olarak tanık olduğu toplumsal çatışma ve düşmanlıkları, ellili yaşlara geldiğinde bu sefer de bir Kürt olarak yaşıyordu. Ama bir umut ışığı vardı o günlerde, ''barış süreci'' sanki olumlu sonuç verecekti, sanki barışa çok yaklaşılmıştı. İşte Ankara’ya bu nedenle gitti, ikinci büyük hayalinin gerçekleşmesi için birşeyler yapmaya. Dernekten arkadaşlarıyla birlikte gitti Ankara’ya, “o gün çok heyecanlıydı. İşten erken dönmüştü, duşunu almış çok sevdiği mavi gömleğini giymişti. Erkenden gidip derneği açayım, gelenleri karşılayayım bir çay ikram edeyim diyerek gitti. O gün akşam geri döneceklerdi” diye anlattı Seher Peşmen.

Metin’in Ankara’ya gidiş amacı barış girişimlerini desteklemekti. Buna gerçekten inanmıştı. Yoksa toplantıdan toplantıya mitingden mitinge giden bir aktivist değildi, hiçbir zaman öyle olmamıştı. ''Kürt açılımını'' yakından takip etmiş ve destek olmak istemişti. O korkunç sabah, Dernekten arkadaşlarıyla birlikte Ankara garına gittiler. Orada gençler şarkılar söyleyip halay çekiyordu. Bayılırdı türkülere ve halay çekmeye. Oynayanları seyre daldı, arkadaşlarından uzaklaştı bir süre. Olan da o an oldu işte.

Tarsus’a gidip Metin’in kardeşi ve yengesi ile buluştum, Pir Sultan Kültür Derneğinde arkadaşlarıyla konuştum. Olağanüstü insanlarla karşılaştım. Öğretmen Seher Peşmen onlardan biri: “Kara bir gündü. Çok acı bir gün. Ama ölen canların hepsi bir Metindi. Hepsine çok üzüldük. Çok öfkeliyiz. Şu can şu yürekte olduğu sürece affetmeyeceğiz. Bu olayın peşini de bırakmayacağız. Ama acıları ayrıştırmamalıyız. Bu ırkçılık olur. Acı, hepimizin diyoruz. Hep halkların kardeşliğini dile getirdik. İyi ki bizler varız, halklar birbirine düşman değil. Şu ülkeye barış gelene kadar elimizden geleni yapacağız. Önce barışı istiyorduk, şimdi barışın dilencisi olacağız.”

Kaynak: http://101015ankara.org/metin-pesmen-ulkede-daha-guzel-seylerin-olacagina-inaniyordu/

Evrensel'i Takip Et