‘15 yıldır bir şey görmedik, bundan sonra hayırlısı olsun’
İstanbul'un Bahçelievler ilçesine bağlı Zafer Mahallesi'nde yurttaşlar referanduma dair görüşlerini Evrensel'e anlattılar.
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Zafer Mahallesi İstanbul’da Bahçelievler ilçesine bağlı bir mahalle. İlçedeki 430 bini aşan seçmenin 60 bin kadarı Zafer Mahallesi’nde yaşıyor. Son seçimlerde AKP’nin açık ara önde olduğu bir ilçe Bahçelievler. Bu kez CHP, HDP ve MHP’lilerin bir kısmının ‘hayır’ diyeceği göz önüne alınarak aradaki makasın kapanacağı düşünülüyor. ‘Hayır’ diyenlerin gerekçesi net ve ortak; Ülkede durum kötü, tek adam yönetimi daha da kötüye götürecek. Aslında ‘evet’ diyenlere göre de durum o kadar iyi değil, “İnşallah daha iyi olacak” beklentisiyle hareket ediyorlar.
İlk olarak Fatih Caddesi üzerinde bir kahveye giriyoruz. ‘Evet’ diyenler çoğunlukta ama ‘hayır’ diyen de var. Beş kişinin oturduğu bir masaya yöneliyoruz. İnşaat işçisi Osman, “Ne referandumu biz geçim derdindeyiz” diyor. Henüz kararını vermemiş. Mahmut ise ‘evet’ diyor ve çok kararlı: “Yüz senedir ne var? Parlamenter sistem. Belki bir değişiklik olur. Daha iyi olur inşallah. Sonuçta biz burada yaşayacağız. ‘Evet’ diyeceğiz, değiştir diyeceğiz. Bakacağız... Artık olursa olur, olmazsa yine bakarız.” Değişiklik paketindeki 18 maddeye bakmış ama “Pek anlamıyorum” diyor ve devam ediyor: “Siyaset bilmem, Avrupa Birliği cartları curtları... Tek adam yönetecek diyorlar. Tek adamı mı kalacak memleket? Oldu ki öldü bu adam, başka bir adam gelmeyecek mi?” Mustafa da okumuş maddeleri. Tüm yetkilerin tek kişide olacağı eleştirilerine karşılık, “Cumhurbaşkanı Meclis dışından da atayabilir. Kimin kafası çalışıyorsa, devleti, milleti için, vatanı için, çalışanı getirir” sözleriyle değişikliği savunuyor.
Yine söze giriyor Mahmut, kafası biraz karışık gibi. “Senin benim ne kaybım olabilir ki! Yarına garantimiz var mı? Faniyiz. Ülkenin yüzde 5’i kaymak yiyor. Geriye kalan yüzde 95’i onlara hizmet ediyor...” diyor.
‘HER ŞEYİ SATMIŞSIN, NE İSTİKRARI?’
Bu sözler üzerine başta sohbet talebimizi kabul etmeyen bir masadan çağırıyorlar bizi. Çağıran Şaban Kuşoğlu adlı bir işçi. “Biz işçi kısmı için değişen bir şey olmadı. Hep aynı. Bin 400’e devam. Kiralar olmuş bin 400, biz aynı parayla çalışıyoruz” diyen Kuşçuoğlu, ‘Evet’le istikrar geleceği söylemine tepkili. “Nasıl olacak?” diye soruyor, “15 yıldır işçi bir şey görmedi. Bundan sonra ne göreceksek hayırlısı olsun. 15 yıldır bir şey görmedim ‘hayır’ diyorum” diyor. Masadaki diğer üç kişi ise konuşmak istemiyor.
Başka bir masadan kalkıp gelen biri ise Kuşçuoğlu’nun sözlerine karşılık yol ve köprü inşaatlarını, hastanelerde kuyruk olmadığını söyleyerek hükümeti savunuyor. Kuşçuoğlu yine itiraz ediyor: “Her şeyi satmışsın. Bana istikrardan bahsediyorsun. Köprü yaptı diyorsunuz, köprüden geçemiyoruz ki, 70-80 lira geçiş. Hastanelerde sıra almak için yine günlerce bekliyorsun. Sadece teknoloji değişti...”
‘NERDEN GEÇTİN BAŞA’
Yıldırım Beyazıt Caddesinde bu kez ‘Hayır’ diyenlerin ağırlıkta olduğu bir kahvedeyiz. Kağıt oynayan dört emekli arkadaşla konuşuyoruz. Fevzi Delibaş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anayasa değişikliğinin kendisini kurtarmak için yaptığını düşünüyor. Müzikle de uğraşan Delibaş, iktidarla ilgili düşüncesini yazdığı bir şiirle ifade ediyor: “Nerden geçtin başa? / Zehir kattın aşımıza / Kan karıştı yaşımıza / Git, git, başımızdan git...”
AKP tabanının da tek adam sistemini istemediğini düşünen Ali Çakır da “Kendilerini kurtarmak için yapıyorlar değişikliği, halk için değil” diyor. Mahmut Koç ise seçmenlere “Ülkenin geleceğini düşünerek oy kullanın” çağrısında bulunuyor.
‘İYİ DÜŞÜNMEDİĞİMİ ANLADIM’
Zafer Mahallesi Sağlık Ocağına yakın bir kahvede yaşlı bir amca ile gençlerin olduğu bir masada oturuyoruz. Bir kişi ‘evet’ diyecek, diğerleri ‘hayır’dan yana. Yaşlı amca Mustafa Çetinkaya, tek adam sistemine karşı, Ömer Ertaş ise hükümetin hem iç ve hem de dış politikasında başarısız olduğunu düşündüğü için ‘hayır’ diyeceklerini söylüyorlar. Hükümetin politikaları üzerine hararetli bir sohbetin sonunda, başta ‘Evet diyeceğim’ diyen Emin, “İyi düşünmediğimi anladım” diyor.
Ömer Ertaş ısrarla yazılmasını istediği bir olayı şöyle anlatıyor: “Arkadaşın beyanı, bu arkadaşlar da şahit oldu: Polis kahveye geliyor. Özgürlükçü Demokrasi gazetesini okuyamazsınız, diyor. Vergimle maaşını alan polis gelip gazeteyi okuyamazsınız deyip, rencide ederek gazeteyi yırtıyor burada. Bu kabul edilemez!”
NASIL EVET DERİM?
Zafer Mahallesi’nde zemin katta bulunan bir kahvedeyiz. Hafta içi ve gündüz saati olması nedeniyle boş. Kahve sahibi olduğunu sonradan öğrendiğimiz Mahmut Koç ile İsmail Bozka oturuyor. Mahmut Koç Diyarbakırlı, Bozka ise Elbistanlı. Koç’un hayat hikayesi Kürtlerin yıllardır yaşadığı zorluklara dair önemli bir kesit sunuyor.
Bismil’in Sarıtoprak Köyü muhtarı olan Koç, 92’de gözaltında 30 gün işkence görmüş. 3 yıl 9 ay 10 gün hapis yatan Koç, ‘95 yılında cezaevinden çıkıp döndüğü köyünden tehditler nedeniyle ayrılmak zorunda kalmış. 96’da geldiği İstanbul’u “sürgün” olarak tanımlayan Koç, Kürtlerin karşılaştığı ayrımcılıklar nedeniyle bir türlü ısınamadığı İstanbul’dan Diyarbakır’a dönmüş. Zaman zaman çocukları için İstanbul’a gelip gidiyor. “Eşitlik” talebini dile getiren Koç, referanduma ilişkin şunları söylüyor: “Kürt halkı için ‘hayır’ diyeceğim. Kürt halkı eziliyor, sömürülüyor diye ben hayır diyorum. Benim milletvekillerim, belediye başkanlarım içeridedir. Nasıl evet derim?”
İsmail Bozka da “tek adam sistemine karşı olduğunu” ifade ederek, ‘hayır’da ısrar edeceklerini belirtiyor.
SON DÖRT SEÇİMİN SONUCU