20 Eylül 2017 01:22

Heykel tartışmaları: Simgesellik, birey övgüsü, putlaştırma

Prof. Dr. Ulaş Başar Gezgin, heykel kaldırmanın altında yatanları ve heykel tartışmalarını kaleme aldı.

Paylaş

Prof. Dr. Ulaş Başar GEZGİN 

Son zamanlarda çeşitli nedenlerle heykeller gündemde. ABD’de, Latin Amerika’da, Afrika’da ve Avustralya’da sömürgeci Avrupalıların heykelleri kaldırılıyor, hatta yıkılıyor. Tarihsel bağlamda sömürgecilik mahkum edildikçe bu heykellerin de kaldırılma talebi yükseliyor. ABD’de bu durumun son günlerde alevlendiğini duyuyoruz. Latin Amerika’da ise, son on yıllarda yerli ve/ya da sosyalist liderlerin iktidara gelmesiyle bu heykeller kaldırılmış, Keşif Günü adıyla da bilinen Kolomb Günü ya kaldırılmış ya da Sömürgeciliği Lanetleme Günü’ne çevrilmişti. Benzer talepler Güney Afrika ve çevre ülkelerde siyah öğrencilerden, Avustralya’da ise yerli halkların temsilcilerinden geliyor. 

HEYKEL KALDIRMANIN ANLAMI

Var olan rejimler bu heykel kaldırma ya da yıkma girişimleri üzerinden, sömürgecilikle kendi dönemleri arasında kalın bir çizgi mi çekmiş oluyorlar? Kimi örneklerde, özellikle Latin Amerika’dakilerde, bu, gerçek bir kalın çizgi çekme çabası olurken; başka coğrafyalarda, sömürgeciliğin kuzeni ırkçılık ve onun benzerleri, var olan rejimler eliyle sürüyor. Heykeller kaldırılarak, aslında demokrasi talep eden halkları yatıştırmış oluyorlar. Heykelleri kaldırmak yerine ırkçılığı ortadan kaldırsalar ya... ABD’de, Avustralya’da ve Afrika’da yerli halklardan gasbedilmiş olan topraklar iade edilse ya... ‘Ülkemizin kurucuları’ diye dağlara yüzleri kazınanların kölecilikleri, yerli katliamları ortaya dökülse, tarih ezilenlerin gözünden yeniden yazılsa ya... Ama bunlara yanaşmıyorlar. Bunun yerine heykelleri kaldırarak göz boyamış oluyorlar. Heykellerin kaldırılmasının ırkçılığa son vermek için bir ilk adım olduğunu düşünenler yanılıyorlar. Yanılıyorlar, çünkü bu girişimler, tersine, sağ ırkçılığı çeşitli biçimlerde hortlatmış oluyor. 

  • Kaldırılan Lenin heykelini taşıyan gemi halk tarafından selamlanmıştı

Eski sosyalist ülkelerde başka bir heykel tartışması var. Doğu ve Batı Avrupa’daki eski Varşova Paktı ülkeleri, topraklarındaki Lenin heykellerinin neredeyse tümünü kaldırmış durumdalar. Onlar, tarihi yeniden yazarken, Sovyetleri sömürgeci olarak görüyor, faşizm ile sosyalizmi eşitlemiş oluyorlar. Onlar için Lenin heykeli, Rus ve Sovyet sömürgeciliğinin bir simgesi. Rusya’da, Orta Asya’da ve çeşitli diğer ülkelerde ise, Lenin heykeli, Rusluğu değil sosyalizmi simgeliyor. Doğu, Orta ve Kuzey Avrupa’daki Lenin heykelleri sosyalizmi simgeledikleri için kaldırılıyor olsalardı, bunun bambaşka bir anlamı olurdu. Bir de, bu durum, kaldırılan Lenin heykelini taşıyan gemiyi selamlayan Angelopoulos kişiliklerini akla getiriyor hemen.

Bir diğer akla gelen bilgi ise, Karadeniz’de Akçakoca sahiline vuran ahşap Lenin heykelini Akçakoca Belediyesinin dikmek istemesi, sonra Ankara’yla görüşmeler sonucu bu girişimden vaz geçilmesi. bkz. “Karadeniz’de kıyıya vuran Lenin heykeli film oluyor” 

  • Karadeniz’de Akçakoca sahiline vuran ahşap Lenin heykelini Akçakoca Belediyesi dikmek istemiş, Ankara’yla görüşmeler sonucu bu girişimden vazgeçilmişti

Geçen yıl Castro’yu kaybettik. Eleştirilecek birtakım yönleri olmakla birlikte, Fidel, bir dönemin simge ismiydi ve vasiyetine göre, heykeli dikilmeyecekti. Öyle de oldu. Yaşarken de öyleydi; Küba’da kendisini yücelten bir simge göremezdiniz. En çok anılan, Castro değil Che idi. Üstelik Che bile tapılası bir kişilik olarak değil, örnek alınası bir model olarak görülüyordu -ki bu ikisi arasında çok büyük fark var. 

Heykeller gösterge bilimsel olarak yorumlanmaya oldukça açıklar. Yukarıdaki ırkçılık örneğine koşut bir biçimde diyebiliriz ki, önemli olan, Che’nin ve Fidel’in heykellerinin dikilmesi değil düşüncelerinin yaşatılmasıdır. Hele ki düşüncelerinin yaşatılması yerine heykelleri dikilecekse ya da düşüncelerinin yalnızca heykelleri dikilerek yaşatılacağı düşünülüyorsa, heykellerinin dikilmesi, basit bir sevgi ifadesi olmaktan çıkar ve onların düşüncelerinin karşıtına dönüşür. Bu koşullarda, heykelleri dikilmemelidir; çünkü böylece düşüncelerinin asıl yaşatılacağı yolların önü kapatılmış oluyor. Onların düşüncelerini yaşatması gerekenler, bunu heykellerini dikerek yaptıklarını sanarak ya da buna inanarak kendilerini rahatlatmış oluyorlar ve böylece, Che ve Fidel’in düşünceleri can çekişmiş oluyor. 

Sosyalist heykelin temel sorunlarından biri, devlet sosyalizmlerinin tek lider konulu çalışmalarıyla kapitalist ülkelerde muhalefette bulunan sosyalizmin birey değil halk izlekli, kişi değil işçi sınıfı ağırlıklı çalışmaları arasındaki farkta gizli. İdeal olarak, sosyalist bir heykeltıraştan, zamanını ve enerjisini, ne kadar yüce bir kişilik olursa olsun bir kişinin yüceltilmesine değil, onu ve düşüncesini iktidara taşıyan halk kitlelerine ayırıyor olması beklenir. Vietnam bu açıdan dikkate değer bir örnektir. Her yerde bir örnek Ho Amca büstü ve tablosu bulunmakla birlikte, Vietnam Ağustos Devrimi’nin, bağımsızlığın ve 30 yıllık savaşta zaferin mimarı olan halk kitleleri çeşitli heykel ve özellikle duvar kabartma yapıtlarında konu edilmiştir. Üstelik devlet sosyalizmi heykellerindeki ezici erkek ağırlığının tersine, Vietnam kabartmalarında cephede çatışan kadınları sık sık görürüz. Bugün Sovyet heykel sanatı adına pek birşey akılda kalmamışsa, bunun kişileri yücelten kaba bir sanat anlayışından kaynaklandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Elbette bunun birçok istisnası bulunmaktadır, fakat bunlar öne çıkıp tanınma şansı bulamamıştır. Bugün Vietnam’da, başka bir kamusal sanattan örnek verecek olursak, sosyalist afişlerde Ho Amca olduğu kadar, toplumun değişik kesimlerinden insanlar da (işçi, öğrenci, köylü, asker, bilim insanı, memur, polis, rahip, kadın, genç, yaşlı vb.) temsil edilmektedir ve olması gereken de budur.  

(SÜRECEK)

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Eğitim sistemi öğrencileri örgün eğitimden koparıyor

SONRAKİ HABER

'Bu kadınların değil devletin sınavı aslında'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa