ABD'de göçmen bir inşaat işçisinin öğrettikleri
ABD’de ‘kaçak’ yaşayan göçmen işçiler, bir yandan ucuz iş gücü olarak sömürülüyor, bir yandan da siyasetçilerin kışkırttığı ırkçılığın hedefi oluyor.
İLGİLİ HABERLER
İSİG 2016 yılı göçmen işçi ölümlerini raporlaştırdı
250 milyon göçmen işçi kölelik koşullarında çalıştırılıyor
Brexit sonrası ‘Sömürecek göçmen işçi bulamama’ telaşı
L.ZORFASS
The Red Phoenix
ABD’ye Meksika’dan gelen Antonio altı senedir kayıtdışı olarak yaşıyor ve çalışıyor. Genelde inşaat sektöründe ve gündelik işler bulabiliyor.
ABD’de kayıtdışı birçok işçinin olduğu bir sır değil. Kayıtsız göçmen işçilerin varlığı sağcıları ciddi biçimde öfkelendiriyor çünkü milliyetçi ideolojleri bu kayıtsızların “Amerikan Yaşamı”nın nimetlerine uzanabilmelerinin doğru olmadığını öğretiyor. Amerikan liberalleri ise Amerikalıların yapmak istemediği işleri yaptıkları gerekçesiyle kayıtsızları kabulleniyor. Bunlar aynı madalyonun iki ayrı yüzü. Her ikisinin kökü de ırkçılık, milliyetçilik ve işçilerin, iktidarı elinde tutan kapitalist sınıf tarafından bölünmüş olmasından besleniyor. Her iki durumda da kayıtsız çalışanlar “öteki” ve ABD’de yaşamanın sözde nimetlerinden faydalanmayı hak etmiyorlar. Muhafazakar sağ için bu sosyal haklara ulaşım anlamına gelirken liberal sağcılar için ise saygı ve itibara sahip olma hakkı anlamına gelir. Aşağıdaki röportajda da görüleceği gibi aslında kayıtsuz çalışan emekçilerin günümüz koşullarında hiçbirine sahip değiller.
-Nasıl iş buldun?
Altı sene önce geldim. Benden sonra ailem de geldi. İşçiye ihtiyacı olan birilerine rastlayabilmek için meydanda diğerleriyle beraber bekledim
-Ne tür işlerde çalışıyorsun?
Şehrin merkezi bölgelerindeki konut ve büyük bina inşaatlarında.
-Seninle birlikte meydanda bekleyenler de benzer işler mi yapıyorlar peki?
Evet, evet. Çok insan var.
İNŞAAT İŞÇİLERİNİN YÜZDE 35’İ KAYITSIZ İŞÇİLER
En başından beri bu şekilde kayıtsız göçmen işçilerin kentsel ortamda yaptıkları iş modern hayatın sürmesi ve gelişimi için bir gereklilik. Ortalama Amerikalıların oturdukları konutları ve iktidardaki sınıfın finans kulelerini inşa eden bu işçiler.
İnşaat işleri liberaller tarafından “alttaki Amerikalılar” şeklinde tanımlanan iş çeşidiyken ABD inşaat sektöründe çalışanların yüzde 35’i göçmen işçiler. Bu sadece şantiyelerde ter dökenlere değil emeğin kendisine de bir hakaret. Mavi yakalıların yaptıkları işler ülkenin üzerinde kurulu olduğu altyapının tamamını oluşturken, “zavallı göçmenler” için timsah gözyaşları döken bu liberaller kendi günlük yaşamlarının devamının önkoşulu olan bu “angarya” işleri kimsenin yapmak istemeyeceğini düşünmekteler.
İnşaat işi ve inşaat işçileri takdir edilmeli çünkü onların emeği hepimizin yaşaması ve çalışması için gerekli. Kayıtdışı çalıştırma ise tabii ki sadece inşaat sekötürüyle sınırlı değil. ABD’nin üretken temeli olan ve bakım ve geliştirme için büyük işgücü gerektiren tarım sektörü de kayıtsız göçmen emekçilerle dolu. Ulusal Tarım İşçileri Araştırması sonuçlarına gore sektördeki işçilerin yüzde 78’i ABD dışında doğup sonradan buraya gelenler. Yani “Alttaki Amerikalılar” diye adlandırılan iş gücü, Amerikalıların hayatının sürdürülebilirliği açısından ciddi bir ihtiyaç. İktidardaki Trump Yönetimi’nin göçmen karşıtı siyaseti tarım kapitalistleri için de ABD’nin gıda stokları için de sorun oluşturmakta.
-Çalışma koşullarınız sorabilir miyim?
Her gün güneş altında 12 saat çalışılır. Öğle yemeği için 20 dakika izin var.
-Kazancınızın ne kadar olduğunu sormamda sakınca var mı?
Saati beş dolar
Sağcı yorumcuların sık sık göçmenlerin Amerikalıların işlerini çaldığını söylediklerini duyarız. Bu gerçekten anlamsız; Amerikan patronlar kayıtlı işçilerini bilerek ve isteyerek kayıt dışı işçi kiralamak için işten atmaktadır. Çünkü kayıtsız bir göçmen işçiye daha az ödenir ve ABD çalışma yasaları kapsamında değildir. Herhangi bir işçi mesainin belli bir süresi için kendine belli bir süresi için de patrona çalışır. Buna “artı değer” denilmektedir ve patronların kazancının geldiği yer, işte burasıdır. ABD’de günde 8 saat çalışan ortalama bir resmi işçinin saat ücreti 7.25 dolara denk gelir.
Antonio’nun söyleşide bahsettiği iş ise toplamda iki hafta sürecek, günde 10 saat çalışılan ve saat ücreti 5 dolara denk gelen bir mesai. İki hafta çalışarak toplamda 13 bin dolar elde eden 6 kayıtsız işçi kazandıklarının yüzde 433’ü kadar artı değer üretmiş olurlar. Bu da patron için yüzde 86 ekstra kazanç anlamına geliyor.
Bu işçiler hiç kimsenin işini falan çalmıyorlar, işler bu insanlara daha fazla sömürü için patronlar tarafından veriliyor.
BEŞ KİŞİ BİR ODADA KALIYOR, KİRA 950 DOLAR!
-Biraz da yaşam koşullarınızdan bahsedebilir misiniz?
Ailem beş kişi. Bir oda ve bir mufak için aylık 950 dolar kira ödüyoruz. Sokaklarımızda çok fazla şiddet var.
-Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza ( ICE) Görevlileri ile sorun yaşıyor musunuz?
Her gün. Buradaki komşularımız kayıtlıydı ancak yine de ICE tarafından iki hafta gözaltında tutuldular. Eve döndüğümde ailemi bulamamaktan korkuyorum.
-Sağlık hizmeti alabiliyor musunuz?
Bir klinik var. Acil durumlar dışında gitmiyoruz. ICE devriyesi bizi orada görebilir
İşte muhafazakâr sağcının şikayetedip durduğu kayıtsız bir işçinin ABD de yaşamaktan elde ettiği nimetler; yaşanılabilecek en sıkışık konutta kalmak, kapının ardındaki şiddetten çocuklarını koruyamama endişesi, ve Trump’ın gelişiyle tutuklamaları yüzde 40 oranda arttıran ICE tarafından tutuklanma ve sınırdışı edilme korkusuyla yaşamak.
Ailece o kadar korkmuşlar ki doktora bile gitmiyorlar. Antonio’nun anlattıklarına göre ICE baskıları resmi çalışan işçilere kadar uzanmaya başlamış. Ve bu durum kayıtsız işçi çalıştıran patronları da etkiliyor. Eğer tarım sektörü çlışanlarının yüzde 78’i kayıt dışı ise ve hepsi ya da çoğu tutuklansa gıda üretiminde ne olacak? Tarımsal üretim durma noktasına gelecek. Ülkede gıda sıkıntısı baş gösterecek, kâr oranları düşecek ve çözüm olarak daha az bir yüzde ile sömürülebilen resmi işçiler işe alınacak. İşveren yasal yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda kalacak. Eğer kayıtsız çalıştırılan tarım işçilerine yönelik terör devam ederse kâr oranları ve gıda stokları sert biçimde düşecek.
‘SİZİN ÜLKENİZ BİZİM ÜLKEMİZİN SAHİBİ’
Akla bu kadar kötü koşullarda, korku içinde ve sömürü altında yaşıyorlarsa “neden geliyorlar” sorusu gelebilir. Antonio’nun buna çok basit bir yanıtı var; “Sizin ülkeniz bizim ülkemizin de sahibi. Herşeyimiz sizde. Memleketimizi idare eden uyuşturucu çeteleri mi? Mallarını buraya gönderiyorlar.”
İnsanın kendi ülkesinin tüm değerlerini elinde tutan başka bir ülkeye gitmek istemesini anlamak zor değil. Meksika nın gelirinin yüzde 88’i doğrudan yabancı yatırımlardan geliyor. Yüzde 44’ü ise doğrudan ABD’den. Meksikalı yetkililerin verdiği bilgiye göre bu ülkedeki uyuşturucu kartelleri ABD’ye 64 milyar dolar tutarında uyuşturucu gönderiyorlar.
MEKSİKA’NIN YOKSULLUĞU ABD’NİN ZENGİNLİĞİ DEMEK
Meksika’nın yoksulluğu ABD’nin zenginliği anlamına geliyor ve Meksika vatandaşlarının birçoğunun hayatlarını riske atarak bu ülkeye girmeye çalışmalarının dolaysız gerekçesi. İnsanların işlerini ya da sosyal hizmetlerini çalmak için değil Amerikan emperyalistleri tarafından kendilerinden çalınan pastanın küçük bir parçasına sahip olabilmek için. Bunun en küçük kırıntısını elde edebilmek için Meksikalı kaçak işçiler sadece yoksul bir yaşam için hayatları da dahil herşeylerini riske atmak zorunda.
Tüm dünya işçileri birleşmek zorundalar. Dünya emekçileri üzerindeki zorbalığı durdurmanın tek yolu bu. Amerikan işçileri sömürüyü ve yoksulluğu yaşıyor sonra da patronları daha fazla sömürebilecekleri kayıtsız işçiler çalıştırabilsin diye sokaklara atılıyorlar. Göçmen işçiler uluslararası sermayenin ülkelerinde yarattığı yoksulluk nedeniyle ABD’ye geliyorlar. Hem kayıtlı hem de kayıtsız işçiler kapitalizme karşı aynı amaç için birleşmek zorundalar, aksi halde her biri kendilerini aynı kapitalistler hesabına daha kötü koşullarda çalışırken bulmaktan kurtulamayacaklar.
(Çeviren: Ali Karataş)
Evrensel'i Takip Et