Soylu hakkında verilen gensoru önergesi kabul edilmedi
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında verilen gen soru, yapılan oylamada verilen gensoru kabul edilmedi
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında verilen gen soru görüşmesinde konuşan HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, kayyum ve görevden almalardan dolayı 31 milyon seçmenin seçmediği belediye başkanları tarafından yönetildiğini söyledi. CHP’li Özgür Özel ise Soylu’ya Man belgeleri üzerinden yüklendi. Yapılan oylamada verilen gensoru kabul edilmedi
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında verilen gensoru görüşmelerine HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen'in açıklamaları ile CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in Soylu'ya sorduğu sorular damgasını vurdu.
'SUÇLARI İÇİŞLERİ BAKANLIĞI SAVUNUR'
Bilgen, İçişleri Bakanlığı'nın politikasının bir hükümet politikasının olduğunun ifade ederek, "Türkiye tarihi bunu gösteriyor ki bize zor işler, suç niteliği taşıyan işler, sözler, mesajlar İçişleri Bakanlığı eliyle savunulur, onun diliyle kamuoyuna taşınır. Ama sonuç itibarıyla bizim konuşacağımız, tartışacağımız sadece İçişleri Bakanının performansı değil, onun politikasının arkasında duran, onun sözünün, onun yaptığının arkasında duran hükümetin politikasıdır. Eğer Adalet Bakanlığı'nın ne kadar başarılı olduğunu değerlendirirken ne kadar çok cezaevi yapıldığını, ne kadar çok adalet sarayı yapıldığını ölçü kabul ediyorsak, Milli Eğitim Bakanlığının bütçesini konuşurken ne kadar çok okul yapıldığını konuşuyorsak ya da Diyanet İşleri Başkanlığı için daha çok cami yapmak bir övünç vesilesiyle o zaman ahlakın nereye geldiğini konuşmayız, adalette nerede olduğumuzu konuşmayız ya da eğitim politikalarımızla nasıl bir kuşak, nasıl bir nesil yetiştirdiğimizle yüzleşmeyiz, ölçümüz ne yazık ki o olmaz" diye konuştu.
BİLGEN ÖRNEKLERLE SOYLU'YA YÜKLENDİ
Bilgen, hak ihlalleri boyutuyla yaşanan iki örnek vererek İçişleri Bakanı Soylu'ya yüklendi.
Bilgen, şöyle konuştu: "57 yaşında Abdi Aykut, Nusaybinli, fotoğrafları medyaya, kamuoyuna yansıdı, her şey ortada ve bu işkence görmüş Abdi Aykut'la ilgili İçişleri Bakanının cümlesi şöyle: 'O yaşlı dediğiniz, teröre ev sahipliği yapıyor.' Şimdi, asgari bir hukuk devletinde iki şey beklersiniz; bir, hiç olmazsa eskiden beri devlette duymaya alışkın olduğumuz cümleler; gerekli soruşturmalar yapılacak, araştırılacak falan dersiniz. Sonra bir şey çıkmaz genellikle ama hiç olmazsa uluslararası kamuoyuna, hiç olmazsa dünyaya biraz daha, devlet, hukuk devleti varmış gibi bir mesaj verirsiniz. Bu Abdi Aykut, kanama geçiriyor, acil ameliyat oluyor ve ilk duruşmasında tahliye oluyor. Şimdi, burada iki suç birden işlenmiş; hem yargılamayı etkileme suçu işlenmiş yani henüz suçlu olduğu hiçbir soruşturma, yargılama süreciyle kesinleşmediği hâlde baştan onu terörle iş birliği yapmakla suçluyorsunuz, tarif ediyorsunuz hem de aslında insan hakları gibi Anayasa'da bağlayıcı hüküm içeren bir cümleyi, Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeleri, anlaşmaları hepsini bir tarafa bırakıyorsunuz. Yine, bir başka örnek: Muğla'da canlı bomba oldukları iddiasıyla çıplak soyundurulan, yere yatırılan, fotoğrafları çekilen insanlar. Bunu da Sayın Bakan şöyle savunuyor: 'Bu normal. Dünyanın her yerinde canlı bomba şüphesi olanlar bu muameleyi görür.' Evet, bir dünyada bu normal onu biliyoruz; mesela, böyle fotoğraflar, daha iğrençleri, daha çirkinleri Ebu Gureyb'de yayınlandı, bütün dünya gördü. Ebu Gureyb'i yapanlar için bu normal. Guatemala'da var bunun örnekleri, çok normal ya da işte Filistin'de -uzun bir süredir bu kürsüde Filistin'le ilgili değerlendirmeler yapılıyor- bu manzaralar son derece normal. Ama o zaman sizin normaliniz değişmiş, sizin normaliniz farklılaşmış, sizin inanç dünyanız, sizin kültür dünyanız eğer bunu normal görüyorsa söylenecek çok şey yok."
Antalya'da gözaltına alındıktan sonra intihar ettiği ileri sürülen Murat Araç'a ilişkin de konuşan Bilgen, "İçişleri Bakanı yine bunu izah ederken diyor ki 'örgüt, gözaltına alınanlara intihar edin talimatı veriyor.' Ben, daha fazla söz söylemeyeceğim, daha fazla örnek aktarmayacağım. Aslında bu fotoğraf, bu tablo nasıl bir felaketle karşı karşıya bulunduğumuzu göstermeye yetiyor" dedi.
'31 MİLYON SEÇMEN SEÇMEDİĞİ BELEDİYE BAŞKANINCA YÖNETİLİYOR'
Belediyelere atanan kayyumlara da tepki gösteren Bilgen, "Hükümet, 2002 yılında Türkiye'ye şunu vadetmişti: 'Artık seçilmiş valilerle yönetileceğiz.' 2002'de seçilmiş valiler vadedip bugün atanmış belediye başkanlarıyla yönetilmek herhâlde kimse için bir başarı örneği olarak ifade edilemez. DBP'nin 102 belediyesinden 94'üne kayyum atanmış. Şimdi, eğer bütün belediye başkanları suçlu ise galiba onları seçenlerin bir suçu olsa gerek çünkü hiç doğru kimseyi seçmemişler, hiç isabetli bir tercih yapmamışlar yani belediye başkanlarının ötesinde, aslında bu karar bir bütün olarak bir halkın suçlu olduğunu gösterir. Öyle ya, iktidar partisinin bir suçu olmayacağına göre, bir hata yapmış olmayacaklarına göre mutlaka halk yanlış yapıyordur, halk ısrarla yanlışı seçmeye devam ediyordur. Türkiye'de 31 milyon yurttaş, seçmediği belediye başkanları tarafından yönetiliyor" ifadelerini kullandı.
Bitlis'te PKK'lilerin mezarlıklarının yıkılması ve cenazelerinin çıkartılmasına da tepki gösteren Bilgen, "Anzaklar için Çanakkale'de her yıl mezarları başında anma törenleri düzenleyen bu ülke, bu Hükûmet Bitlis'te mezarlardan cesetleri çıkarıp otopsiye göndermez, mezar taşlarını da kırarak güç gösterisi ortaya koymaya çalışmazdı; eğer azıcık ahlak, azıcık ilke, azıcık hukuktan nasip olsaydı" dedi.
'EN BÜYÜK TEHLİKE OHAL'DİR'
Bilgen, şöyle konuştu: "Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlike, kişileri aşan OHAL uygulamasıdır. OHAL, olağanüstü hâl bir kötülüktür ve burada bulunan birçok milletvekili kabul edilecektir ki kötülüklerle mücadele konusunda çok önemli, çok dikkat çekici bir ölçüde denir ki: 'Kötülükleri gücünüz yetiyorsa elinizle düzeltin, yetmiyorsa dilinizle, ona da gücünüz yetmiyorsa hiç olmazsa kalben buğzedin.' Şimdi, bu kadar kötülük olacak bu ülkede ve bazı yorumcular biraz önce aktardığım hadisi şöyle yorumluyorlar, diyorlar ki: "Aslında elle düzeltme ülkeleri yönetenlerin görevidir, ümeranın görevidir. Dille düzeltme ulemanın görevidir yani aydınların, düşünenlerin, okuyup yazanların, tehlikenin farkında olanların görevidir. Kalple buğzetmek ise hiçbir gücü, bilgisi, yetkisi olmayanların, hiçbir şey yapmadıklarında hiç olmazsa o suça ortak olmadıklarını deklare etmek için ortaya koymaları gereken tavırdır." Şimdi, olağanüstü hâlle ilgili eğer bir kararlılık, bir irade gelişmiyor ve biz olağanüstü hâlle yaşamaya alıştırılıyorsak, olağanüstü hâl uygulamaları normalleşiyorsa emin olun ki bunun vesayet dışında hiçbir izahı olamaz. "Hayır, biz yaptık, iyi yaptık, doğru yaptık; yine olsa yine yaparız." diyorsanız o zaman olağanüstü hâlle ilgili, olağanüstü hâli kaldırmakla ilgili övüntülerin çok bir anlamı kalmaz."
CHP’Lİ ÖZEL SOYLU’YA MAN ADASI BELGELERİYLE YÜKLENDİ
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Süleyman Soylu enteresan diyerek başladığı konuşmasında, "Süleyman Soylu bu yılın başında 2017'nin ilk yasama gününde, 3 Ocak günü kendisi hakkında verilen gensoruyla burada gündemdeydi. Şimdi, 2017 yılının son yasama gününde ve son işlemimizde yine onunla ilgili bir gensoruyu görüşüyoruz. Gensorunun muhatabı olan bakanlar genelde, özellikle de güçlü bir iktidar grubu, çoğunluk arkalarındaysa bu gensorunun kendilerine siyaseten verildiğini ve sonuç doğurmayacağını söyleyerek gensoruları ciddiye almadıklarını topluma, partilerine, Parlamentoya hissettirmeye çalışırlar ama gerçek öyle değil, bütün Parlamento tarihi boyunca da öyle değil ancak bizim, pek çoğumuzun birlikte görev yaptığı, benim bizzat şahitlik ettiğim döneme baktık. 25'inci Dönemde gensoru yok. 24 ve 26'ncı Dönemde Cumhuriyet Halk Partisi toplam 11 tane gensoru vermiş. 24'üncü Dönemde Sayın Taner Yıldız'a, Ayşenur İslam'a, Nabi Avcı'ya, Mehdi Eker'e ve Ahmet Davutoğlu'na gensoru vermişiz. 26'ncı Dönemde ise Nabi Avcı, Efkan Ala, Sema Ramazanoğlu, Bekir Bozdağ, Faruk Çelik ve Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan gensoruya muhatap olmuş. Yani 12 Haziran 2011'den bugüne kadar CHP olarak 10 bakana 11 gensoru vermişiz; bu bakanlardan, 10 bakandan 8'i şu anda bakan değil, birisi o bakanlıkta değil; sadece ve sadece Ulaştırma Bakanı Ahmet Arslan şimdilik görevde. Yani Sayın Süleyman Soylu, düşündüğünüz gibi, kolayca bir gensoru gelir ve geçer değil, gensoru belki çoğunluk grubunun desteğiyle o an sonuç doğurmaz ama çok kısa bir vadede, kısa ve orta bir vadede siyasi sonuçlar doğurmaktadır. Bir yılın ilk ve son günü gensoruya muhatap olmanın ve birden çok gensoru alan çok az sayıda bakandan biri hâline gelmenin değerlendirmesini yapmak durumundasınız" diye konuştu.
'TEHDİDİN YANINA ŞANTAJI EKLEDİ'
Özel, Soylu'nun CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hakkında "Sen bittin" sözlerini hatırlatarak, "Bunu herhangi birisi demedi, elinde kamu gücü olan birisi dedi; herhangi bir kamu görevlisi demedi, bir bakan dedi. İçişleri Bakanı dedi. 268 bin polis, 179 bin jandarma, 50 bin korucu, Polis Özel Harekât, Jandarma Özel Harekât, polis ve Jandarma istihbaratının bağlı olduğu birisi 'Sen bittin.' deyince bu, herhangi bir tehditten çok daha fazlasıydı. Sadece tehdit etmedi, tehdidin yanına bir de şantajı ekledi. Bilmediği bir tek şey vardı, hukuka en çok uyması gereken bakanlığın başındaydı. Hukuk devletlerinde şantaj ve tehdit olmaz. Heybe olmaz, turp olmaz; gereğini yapan bakan, suç duyurusu, savcı ve hâkim olurdu" ifadelerini kullandı.
MAN BELGELERİNE KARŞI TEHDİT ÇIKIŞI
Soylu'nun bu çıkışının Man adasındaki bir şirkete para transferi ile ilgili belgelerle ilgili olduğunu ifade eden Özel, "Bu belgeleri açıklarken Genel Başkanımız ne terim kullandıysa, bu Ataşehir'le ilgili yaptığı ve Genel Başkanımızı 'Sen bittin.' diye tehdit ettiği konuşmada Sayın Bakan aynısını yaptı. Bunu neye karşılık yapıyor? AKP'nin aldığı kurumsal bir kararı ayaklarıyla çiğneyerek yapıyor. Belgeler çıktığında önce 'yok' sonra 'sahte' sonra 'fotokopi, aslını ver.' sonra 'Savcıya ver.'den sonra Mahir Ünal ne demişti? 'Bundan sonra CHP'nin açıkladığı belgeler siyasetimizin hiçbir şekilde konusu olmayacak.' Buna herkes uydu; Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, grup başkan vekilleri, bir tek kişi uymadı, inatla da uymuyor. Bizim lehimize, AKP'nin kurumsal kararının aleyhine Man belgelerini gündemde tutmak için büyük bir mücadele veriyor. Kendisi, cumartesi günü verdiğimiz fiili gensoruda şunu söylüyor: 'Bakın, bir gün dahi siyaset yapmasam, Türkiye de bilsin bunu, namusum ve şerefim üzerine söylüyorum, bu işin peşini bırakmayacağız, bu Man Adası'nı ispat edeceksiniz.' diyor. Sadece onun tutanağı değil, daha enteresanı Başbakanın tutanağı. Sadece bu belgelere sahip değiliz. Bu belgelerin dışında daha o şirketin bütün faaliyetleriyle ilgili, çalışmalarıyla onlarca, yüzlerce belge var ve belgeler aslında açık kaynak diyebileceğimiz bir kaynaktan kolayca elde ediliyor. Kendilerine bir belge daha takdim ederiz. 14 Nisan 2016'da Turkuaz Denizcilik diye kurulan Burak Erdoğan, Mustafa Erdoğan, Ziya enişte ve devamındaki kişilerin hemen 14 Nisanda kurulu, ardından 18 Ağustosta Turkuaz'ın ismi Bumerz yapılmış. Bu ne? Bu, elimizdeki de Türkiye Cumhuriyeti'nin Ticaret Sicil Gazetesi, duruyor, herkes erişebiliyor ama Sayın Bakan bunları alınca 'safsata' dedi.Biz de devam edelim Soylu tehditle şantaj yaparken bir dil tutturdu demiştim ve bizim onu üçüncü sınıf mafya ağızı diye eleştirmemiz sadece ve sadece tehditte ve şantajda kullandığı hakaretamiz kelimelerden değil, nasıl yapıyor?" diye sordu.
ÖZEL SOYLU'YA SORDU
Özel, şöyle devam etti: "15 Temmuz darbesinden önce, hain darbe girişiminden önce bir akademisyen Adil Öksüz, üç gün kala, 12'sinde uçtu da darbeyle ilgili belgeleri, talimatları okuttu, üfletti, onay aldı, geldi ya bir başka akademisyen Vedat Demir 4 Şubat günü gidiyor, üç gün sonra ne oluyor Türkiye'de? 17-25 Aralığın öncüsü olarak kabul ettiğiniz 7 Şubat tarihli, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a ve MİT'e yapılacak FETÖ operasyonu başlıyor, FETÖ'nün yaptığı ilk operasyon başlıyor. Acaba Vedat Demir, sizin yanınızda ya da sizin yanınızda olmadan, yapılacak olan Hakan Fidan operasyonunun bilgisini, belgesini, müsaadesini almaya gitmiş, bilgiyi, belgeyi okutmuş ve geri getirmiş olabilir mi? Eğer böyle bir kumpasın sanığı durumuna düşmek istemiyorsanız tanıklığınız değerlidir Sayın Bakan. Bu tanıklığı söylerseniz, dediğiniz çok tarihî, çok samimi ifadeleri kullanırsınız. 'Yok, bu doğru değil.' diye iddiada bulunuyorsanız o zaman size başka sorularımız olacak. Belki görevi sürdüremezsiniz bu şartlar altında ama mesela FETÖ'yle mücadele konusunda bu kadar zaafı, bu kadar bagajı olan bir Bakan olarak, belki istifadan sonra samimi beyanlarınızla FETÖ mücadelesine daha büyük katkılar sağlarsınız. Zaten, örneğin, Sivas Valisine telefon açıp 'Gözaltına aldıklarını ben yakinen tanıyorum, bunları savcıya yollamadan bırak, bunlar FETÖ'cü değildir' deme imkânınız olmaz o zaman. 15 Temmuz darbesinden önce, hain darbe girişiminden önce bir akademisyen Adil Öksüz, üç gün kala, 12'sinde uçtu da darbeyle ilgili belgeleri, talimatları okuttu, üfletti, onay aldı, geldi ya bir başka akademisyen Vedat Demir 4 Şubat günü gidiyor, üç gün sonra ne oluyor Türkiye'de? 17-25 Aralığın öncüsü olarak kabul ettiğiniz 7 Şubat tarihli, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a ve MİT'e yapılacak FETÖ operasyonu başlıyor, FETÖ'nün yaptığı ilk operasyon başlıyor."
SOYLU SORULARI YANITSIZ BIRAKTI
Özel'in konuşmasının ardından konuşan Soylu ise Ataşehir Belediyesi üzerinden CHP'ye yüklendi. 50 dakikayı aşkın süre konuşan Soylu, CHP'li Özel'in sorduğu soruların tümünü yanıtsız bıraktı. Ardından yapılan oylamada Soylu hakkında verilen gensorunun gündeme alınması kabul edilmedi. (MA)