Erdoğan, Avrupa’ya Fransa kapısından girmeye çalışacak
Deniz Uztopal, Erdoğan'ın Fransa ziyareti öncesi tarafların bu ziyaretten umduklarını ve ziyaretin hangi politik hesaplarla yapıldığını yazdı.
Deniz UZTOPAL
Paris
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün resmi olarak Fransa’yı ziyaret edecek. 16 Temmuz 2016’daki darbe girişimi ve ardından yürürlüğe giren OHAL rejiminden bu yana Erdoğan, AB ülkelerine sınırlı sayıda ziyarette bulundu. Almanya’daki G20 Zirvesi ve Belçika ile Polonya’daki NATO Zirvesi vesilesiyle Avrupa giden Erdoğan bu zirveler esnasında Avrupalı mevkidaşlarıyla görüşmeler yaptı. Fakat bunların hiçbiri devletler arası resmi ziyaret niteliğinde değildi.
GERGİNLİĞİ YÜKSELTME SİYASETİ
Öte yandan başta Almanya ve Hollanda olmak üzere birçok AB ülkesiyle karşılıklı didişmeler, var olan diplomatik ilişkileri sertleştirdi ve bunların iç politikanın malzemesi haline getirilmeleri de atılacak ya da daha önceden atılan adımları zora soktu.
Örneğin Suriyeli mültecilerin para karşılığında Türkiye’den çıkmalarını engellemeyi öngören anlaşma, bu süre içerisinde, AB’nin en büyük devletlerinin yöneticilerini kendi kamuoyları karşısında zor durumda bıraktı. AKP Hükümeti de diplomatik alanda dar ve kısa vadeli planlarla hareket ederek bu durumu kullandı ve AB’ye karşı söylemlerini daha da sertleştirme yolunu seçti.
16 Nisan referandumu kampanyası vesilesiyle Avrupa ülkelerinde mitingler gerçekleştirmeyi dayatmaya çalışan hükümet, Avrupa ülkelerindeki seçimler için devlet başkanlarına karşı oy kullanmama çağrısında bulunmuştu.
GERGİNLİĞİ DÜŞÜRMEYE DÖNÜŞ
Ancak dış politikası çökmüş olan AKP, bölgede yaşanan büyük sarsıntılar içerisinde yalnızlaşmamak için, dün dostu olanlarla hızlıca düşmanlaşma sürecine girebildiği gibi, dün düşman ilan ettikleriyle de yakınlaşma çabaları başlatabiliyor.
Bu hızlı dönüşlerden biri olarak, AKP Hükümeti son aylarda AB ile ilişkilerini tekrar ısıtma sürecine girdi. Fakat kullanabileceği koz artık çok sınırlı görünüyor.
POLONYA’YA ‘NEZAKET’ ZİYARETİ
15 Temmuz 2016’dan sonra bir AB ülkesine gerçekleşen resmi devlet ziyaretini ancak 15 ay sonra yapan Erdoğan, 17 Ekim 2017’de Polonya’ya, yani AB içerisinde son yıllarda en fazla yalnızlaşan, başta insan hakları ve özellikle de kadın haklarını ihlal etmesiyle yoğun eleştirilere maruz kalan ve AB denince belki akla en son gelecek ülkelerden birine yaptı.
Büyük olasılıkla 7 Temmuz 2017’de Polonya’da gerçekleşen NATO Zirvesi esnasında kararlaştırılmış olan bu Polonya ziyareti, sonuçları açısından bakıldığında bir nevi “nezaket gezisi” sayılsa da AKP Hükümeti’nin AB ile ilişkilerinin yenileme girişiminin bir vesilesi oldu. Ayrıca iki devletin de dincilik, muhafazakarlık, milliyetçilik, insan hakları düşmanlığı gibi birçok ortak yanları bulunuyor.
YUNANİSTAN FİYASKOSU
Bu ziyaretten bir buçuk ay sonra, 7 Aralık’ta Yunanistan’a gerçekleşen zirve diplomatik açıdan daha fazla önem taşıyordu. Fakat Lozan Anlaşması üzerine yaşanan gerginlikten dolayı dış diplomaside istenilene ulaşılamadı. Bir kez daha, içeride zayıflama ve güç kaybetme kompleksi daha ağır bastı ve bugünkü güçler dengesi ile uluslararası ilişkiler açısından çok da önem taşımayan bir konu yüzünden sertleşme, AKP’nin ufku dar diplomasinin ağır basmasına neden oldu.
SON UMUT FRANSA
AKP Hükümeti ve Erdoğan, uzun zamandır AB’nin “büyükleri”nden birisiyle resmi görüşme umuyordu. Bu umduğunu Fransa’nın genç Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’da buldu. Almanya’dan sonra AB’nin en güçlü ülkesi olan Fransa, AB’nin motor ülkelerinden biri olmasının yanı sıra birçok diğer büyük AB ülkesinden farklı olarak Türkiye’ye en ılımlı yaklaşanlar arasında. Fakat iki devletin yöneticisi farklı hesaplar peşinde.
MACRON’UN DIŞ POLİTİKASINDA TÜRKİYE HÜKÜMETİNİN YERİ
Fransa'nın yeni cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, dünyadaki konumu zayıflayan Fransa’nın etkisini artırmaya yönelik yeni hamleler peşinde. Macron, 28 Ağustos’ta Fransız diplomatlara yaptığı uluslararası ilişkiler konulu konuşmasında, Fransa diplomasisinin “yeni” 3 eksenini koydu: 1- Saldırı ve sarsıntıların yaşandığı bugünkü dünyada Fransa’nın güvenliğini sağlama, 2- Fransa’nın bağımsızlığını pekiştirme ve güçlendirme, 3- Fransa’nın dünyanın en önemli güçlerinden biri olarak yerini muhafaza etme.
Bu eksenlerde kuşkusuz Ortadoğu’nun önemli bir yeri bulunuyor. Örneğin Macron, konuşmasında, asıl düşmanın IŞİD olduğunu, Irak ve Suriye’de istikrar için atılacak tüm adımlara destek verileceğini ilan etti. Bir önceki iktidarın “yok edilmesi gereken kişi” diye adlandırdığı Beşar Esad’la artık masaya oturulabileceği bile belirtildi.
AFRİKA, ABD, AB HAMLELERİ
Macron, Afrika’daki tarihsel mevzilerini elden kaçırmamak için özellikle de Batı Afrika bölgesine daha ciddi askeri, ekonomik ve siyasi yatırımların yapılmasını savundu. İktidarda bulunduğu 8 ay içerisinde bir yandan ABD Lideri Donald Trump’la yakın dostluk ilişkileri kurarken diğer yandan Rusya Lideri Vladimir Putin’i Versay Sarayı’nda görkemli bir protokolle karşılamaktan da geri durmadı.
Bir yandan Trump’ın İran, iklim değişikliği ve Kudüs politikalarını eleştirirken diğer yandan İsrail ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle ilişkileri geliştirme girişimlerinde bulundu. İngiltere’nin derhal AB’den çıkmasını savunurken Almanya-Fransa merkezi etrafında birleşmeyi kabul edecek ülkelerle AB’yi yeniden inşa çağrıları yaptı.
Çok yönlü, hatta birbirleriyle çelişkili gibi görünen bu atılımların ortak yönü Fransız emperyalizminin dünya çapındaki yerini güçlendirme amacı.
MACRON BUGÜNE KADAR NE YAPTI?
Macron’un Erdoğan’ı Elize Sarayı’nda karşılaması da bu hamlelerden bağımsız olarak algılanamaz. AKP’ye yönelik eleştirilerin yoğunlaştığı dönemlerde Fransa en sessiz kalan ülkelerden biri olmuştu. Kuşkusuz Almanya ve Hollanda ile sertleşmelerin olduğu dönemlerde Fransa da bir AB ülkesi olarak onlara destek çıkmıştı fakat diğer iki ülkeden farklı olarak dönemin Fransız Hükümeti, AKP’nin seçim mitingi yapmasına izin vermişti. Dönemin Cumhurbaşkanı Adayı Macron da buna itiraz etmemişti.
Türkiye’de yaşanan demokrasi ve insan hakları ihlallerini Macron da, yeri geldiğinde eleştirmişti fakat Türkiye’de tutuklanan iki Fransız gazetecinin serbest bırakılması için perde arkasında hareket etmeyi tercih etmiş, Fransız basınında Türkiye ya da Erdoğan düşmanlığının yaygınlaşmasına destek çıkmamıştı.
Kuşkusuz Merkel de aynı şekilde davranmak isterdi fakat AKP’nin, Alman gazetecilerin serbest bırakılmasını ‘FETÖ’cü olmakla suçladığı askeri mültecilerin iadesine bağlaması işlerin rengini değiştirdi. Diğer yandan Almanya seçimlerinde Erdoğan’ın tutumu, önemli gündemlerden biri olurken mayısta gerçekleşen Fransa seçimlerinde Türkiye neredeyse hiç gündem olmamış ve dolayısıyla Macron’un açıktan tavır belirlemesini zorunlu kılmamıştı. Türkiye’de yaşanan akademisyen ve aydın kıyımı Fransa’da da aydın ve üniversite çevrelerinde önemli tepkilerle karşılanmış fakat asla ete kemiğe bürünen kampanyalara dönüşememişti.
TARİH TESADÜF MÜ?
Tüm bu nedenlerden dolayı Macron, Fransız sermayesinin çıkarlarını savunmak için Erdoğan’a karşı daha serbest davranabiliyor ve Türkiye’nin içinde bulunduğu zorlukları kendi lehine değerlendirme hesabı yapacaktır.
Bunun için Türkiye’nin siyasi ve diplomatik zorluklarını da değerlendirecektir. Erdoğan’ın, Türk istihbaratının rolünün tartışıldığı üç Kürt kadın siyasetçi, Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan’ın öldürülmelerinin yıl dönümünden birkaç gün, yapılacak eylemlerden bir gün önce Elize’de kabul edilmesi kesinlikle tesadüf olmamalı. Bakalım Macron, Türkiye’den neler koparacak...