Üniversitelerde bir dönemi daha geride bırakırken
Üniversitelerde bir dönem nasıl geçti
Ekin Yoldaş KALI
ODTÜ
Yeni yılın da gelmesiyle birlikte 2017-2018 öğretim yılının ilk dönemini geride bırakıyoruz. Bu dönem üniversiteler, iktidarın sosyal-kültürel-ideolojik ve ekonomik olarak gençliğin kuşatılması yönünde birçok girişimine sahne oldu. Geçmiş dönemin neler getirdiğini, götürdüğünü iyice hesap etmek; yeni dönemi tahlil etmek açısından faydalı olacaktır.
ÖĞRENCİLER İÇİN BÜYÜYEN TEK ŞEY YAŞAM KOŞULLARININ ZORLUĞU
Devlet erkanınca ülke ekonomisinin sürekli bir şekilde büyüdüğü, Türkiye’nin diğer ülkeleri “solda sıfır” bıraktığı iddiaları iktidarın yazılı-görsel medya tekelleri üzerinden sürekli propaganda ediliyor. Bir üniversite öğrencisinin yaşamında bu şekilde bir iyileşmenin emarelerini görmek ise imkansız! Öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılayacakları temel alanların tamamında artan pahalılık, temel yaşamsal faaliyetlerin erişilebilirliğine dahi ket vuruyor. Yemekhanelerin, yurtların, üniversite içindeki özel alanların ciddi meblağlar biriktirmesine; üniversite bütçesinin ve döner sermayenin gün be gün artmasına karşılık bu sermayenin nerede ve nasıl kullanıldığına dair hiçbir iz yok. Öğrenciler için büyüyen tek şey yaşam koşullarının her geçen gün ağırlaşması ve bu yaşam koşullarının öğrencileri ezerek küçültmesi. Birçok öğrenci yaşamını temel anlamda idame ettirebilmek için kırıntı halinde bulunan sosyal-kültürel olanakları es geçiyor, çalışmak zorunda kalıyor, daha mezun olmadan işgücü piyasasını beslemeye başlıyor.
“İKTİDAR ELİ” ÜNİVERSİTE YÖNETİMLERİ
AKP-Erdoğan iktidarının halklar arasındaki düşmanlığı körükleme, hırsızlık-yolsuzluk skandalları, emperyalist bir ülke olabilme emelleriyle ülkeyi savaş politikalarının içine çekmesi, her fırsatta emperyalist-kapitalist ülkelerle işbirliği için ürettiği politikaları temsilcisi olduğu sermaye grubunun çıkarlarına hizmet ediyor. Bu politikaların yıkımını ve yükünü bizlerin sırtına vuran iktidar; milliyetçi-şoven duyguları kışkırtarak, militarist nüveleri derinleştirerek ve hatta gençliğin ilerici, demokrat kesimlerinin duygularını istismar etmeye çalışarak -Deniz Gezmiş Erdoğan’a benzetilmişti- mevcut koşulların iktidarla olan bağı silikleştirilmeye ve iktidarın politikaları meşrulaştırılmaya çalışıldı. Bu dönem için milli ve yerli söylemini en çok duyduğumuz dönem diyebiliriz. Dinci gericiliğin ve muhafazakarlaştırma hamlelerinin tırmandırılması, kampüs içindeki yaşam özgürlüğünü yurt odalarından amfilere hedef alan bir noktada. Üniversiteler -hocalarımız ihraç edilmiş, birçok rektör cumhurbaşkanı tarafından atanmıştı- AKP’nin bu politikalardaki ideolojik kaynaklarını oluşturmanın, kuşatmayı derinleştirmenin kalesi haline getirilmeye çalışılıyor. Tek adam, tek parti rejiminin inşası yolunda atılan adımlar ile toplumsal muhalefetin ezilmesi, her türlü hak arayışının OHAL gerekçesiyle engellenmesi, “vatanperverlik” sıfatı altında demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüten kesimlerin hain ilan edilmesi hamleleri “iktidar eli” üniversite yönetimleri ile üniversite içinde de hakimiyetini kurmaya çalışıyor.
ÖĞRENCİLERİN GRUPLAŞTIRMASININ ÖNÜNÜN AÇILMASI
Öğrenci topluluk ve kulüplerinin faaliyetlerinin gerekçe dahi gösterilmeden yasaklanması, öğrencilerin soruşturma ve ceza yağmuruna tutulmaları; yaşam koşullarının iyileştirilmesi, üniversite içinde demokratik bir yönetim sağlanması ve özgürlüklerin korunması yönündeki her türlü eylem biçiminin aykırılık olarak empoze edilmeye çalışılması, öğrencilerin bir araya geldiği her ortamda provokatif grupların üniversiteler içerisinde mevzilendirilerek saha içerisinde öğrencileri ayrıştırmasının ve gruplaştırmasının önünün açılması ve yol gösterilmesi ülkedeki tek adam, tek parti rejiminin üniversitelerde nasıl inşa edildiğini etkili bir biçimde gösterdi.
GERÇEKLERİN PEŞİNDEN ÇIKIŞA ULAŞMALIYIZ
Böyle bir dönemi geride bırakırken bizi karşılayacak olan dönemin benzer olmayacağını, iyiye gideceğini söylemek gerçekçi olmayacaktır. Fakat koşullar bizleri umutsuzluğa sürüklememeli. Karamsarlık halinin ancak içerisinde bulunduğumuz durumun nedenlerini kavrayamadığımız ölçüde, kavranmaması için her olanak kullanılıyor, hâkim olacağını söyleyebiliriz. Ancak görüyoruz ki koşullar çetinleştikçe gerçeklerin üzerindeki gölgeler varlığını yitiriyor, maskeler düşüyor; içerisinde bulunduğumuz durumun nedenleri ayyuka çıkıyor. Yapmamız gereken bu nedenlere bakarak istek ve özlemlerimiz doğrultusunda bir çıkışın nerede olduğunu bulmak ve olağan gücümüzle gerçeklerin peşinden giderek çıkışa ulaşmak olmalıdır.
TOPLUMDAN UZAK, SERMAYEYE YAKIN AKADEMİ
Sermayenin her dönem ilgi odağı olan ve kalifiye-ucuz işgücü kaynağı olarak gördüğü üniversitelerin piyasalaşması bu dönem doruğa ulaşmış durumda. Neredeyse üretilen her proje, fabrikalarda işçilerin psikolojisinin nasıl daha iyi çalışmaya verimli hale getirileceğinden işçinin bant başında alacağı pozisyonun üretimi nasıl arttırabileceğinin hesaplanmasına kadar, bilimsellikten -toplum yararına bilim üretilmesi- olabildiğine uzak bir anlayışla patronların kârına şekillendiriliyor. Mühendislik öğrencileri sürekli olarak savaş endüstrisine -Roketsan, Aselsan, Havelsan- yönlendirilmekle beraber teknolojideki müthiş ilerleyiş ve makineleşmedeki muazzam artış sonucu işçi sınıfının öleceği ve kapitalizmin ilelebet yaşayacağı gibi içi boş, maddi gerçeklikten ve bilimsellikten uzak söylemlerle gençlik egemen sınıfın politikalarına hapsedilmeye çalışılıyor.