Diktatörlük yoksa halkı susturamadıklarındandır
Halil İmrek yazdı: Türkiye halkları, bu topraklar, demokratik mücadele birikimiyle, sizin tek parti tek adam dayatmanıza sığmaz.
Fotoğraf: Akın Çeliktaş/DHA
Halil İMREK
AKP kendi başarısızlığını başarı olarak göstermekte çok mahirdir. Bu maharet, ekonomiden eğitime defalarca gösterilmiştir. En son çıkışı ise Cumhurbaşkanı danışmanı İlnur Çevik yaptı. Çevik, YeniBirlik gazetesinde 22 Mayıs günü ‘Demokrasi olmayan yerde bunlar olur mu?’ başlıklı bir köşe yazdı. “Meral Akşener ve siyasi hareketi de seçimlere girebiliyorsa, Selahattin Demirtaş cumhurbaşkanı adayı olabiliyorsa o ülkede demokrasi yok da ne var?” diye sordu. Yazının devamında milleti birbirine düşüren Selahattin Demirtaş cumhurbaşkanı adayı olabiliyorsa o ülkede demokrasi yok da ne var?” diyerek soru yoluyla yargı bildiriyor. Oysa ne olduğunu biz söyleyelim, bütün baskı yıldırma politikanıza direnen bir halk ve teslim alınamayan siyasi temsilcileri var.
Diktatörlüğün tam hakimiyeti açısından kaba birkaç koşulun oluşması gerekir. Bunlar bütün yetkilerin tek elde toplanması, aşağıdan örgütlenmiş yarı askeri örgütlenmeler, devlet yüksek bürokrasisinin ele geçirilmesi bunun devamı olarak ordu ve polis gibi silahlı güçlerin bir kişiye bağlanması, diktatörün sınırsız ve sorumsuz yetkilere sahip olması, dünyadaki diğer örneklerde de gördüğümüz diktatörün tanrısal özellikler kazanması… Bu kez soruyu biz soralım bunlar yok mu?
Bunlar yetmez; yalan, rüşvet, korku ya da rıza ile toplumun önemli bir kesiminin desteğini kazanmak gerekir. Toplumun bir bölümünün desteği alınmalı, bir bölümü pasif destekçi haline getirilmeli ancak tümünün teslim alınması gerekir. Eksik olan işte budur. Toplumun en az yüzde 50’si bulabildiği her imkanla direniyor. Diktatörü durduran ve çıldırtan halkın bu çoğu kez pasif olan direnişidir. Bu dirence birkaç örnek verelim.
AKP’YE OY VERENLER DE BURADA GELECEK GÖRMÜYOR
AKP’ye oy verenler bile bu partinin ülkenin kültürüne yabancı olduğunu biliyorlar. Onun için geleceğe dair planlarını Reis’in isteklerine göre yapmıyorlar. Gelecek planı eğitimde görülebilir. AKP, imam hatip okulları açıyor. Bu okullara burs, yemek, yurt veriyor. İşe almada imam hatip mezunu olmak ilk şart gibi. Nerdeyse bütün mezunları iş bulabiliyor. Ama insanları çocuklarını bu okullara göndermeye ikna edemiyor. AKP’ye oy verenler de çocuklarını başarılı laik okullara gönderiyorlar. Bu boş bir iddia değil. AKP’nin en düşük oyu yüzde 40.8’dir. Ama İmam hatip sayısı yüzde 26 artarken, öğrenci sayısı yüzde 10 düşüyor. Oy verenler de dahil ülkenin büyük bir kesimi ülkenin geleceğinde AKP’yi görmüyor. Önemli bir kesimi de onun “eğitim hedefleri”ne karşı direniyor.
TEHDİTLERE RAĞMEN 500 BİN İMZA, 2 MİLYON TAMAM
Baskı hedefine ulaşıyor mu? Buna da olumlu cevap vermek mümkün değil. Ülkede binlerce kişi sosyal medya paylaşımlarından dolayı takip ediliyor, gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, hüküm giyiyor. Ancak ilk fırsatta iki milyon kadar kişi “TAMAM” ve “SIKILDIK” sözlerinde simgelenen rekor bir direnişe imza atabiliyor. Bu direnişin en çarpıcı örneğini cumhurbaşkanlığına aday göstermede yaşadık. Toplamında 500 bin dolayında insan, Devlet Bahçeli’nin açık tehdidine rağmen açık kimliğini vererek sizin baskı ve tehditlerinize boyun eğmiyorum diyerek gidip ilçe seçim kurulların imza verdi. Bu tutumun tam değerini anlamak için şu an yargılanan binlerce kişiye yöneltilen suçlamalara bakmak yeter.
Demirtaş ve Kürtler daha özel bir direnişin örneği. Cizre, Şırnak yerle bir edildi ancak bütün baskılara karşın HDP kongresine en büyük katılım bu illerden oldu. Demirtaş, uydurma gerekçelerle, kürsü dokunulmazlığı kapsamındaki sözlerinden dolayı yargılanıyor. Demirtaş teslim olmadığı gibi cezaevini bir direniş mevziine dönüştürdü. Kitap yazdı, içeriden imza günü yaptı. En küçük bir gösteri imkanı olmayan bir zamanda imza günü ile yüzlerce kişinin katıldığı protestolar oldu. HDP’ye yönetici olanlar tutuklanıyor, tutuklanacağını bile bile nöbeti başkası devralıyor. EMEP üyesi beş aylık hamile Neslihan Karyemez ve Ayşe Öğretmen örneğinde olduğu gibi kadınlar çocuklarını cezaevinde doğurmayı veya cezaevinde büyütmeyi göze alarak savaşa karşı çıkıyor.
8 Mart’ta, Newroz’da, 1 Mayıs’ta binlerce kişi, bir gün öncesinde yaptığınız tutuklamalara karşın gösteri ve yürüyüşe katılıyor. Hem de başına neler gelebileceğini bilerek.
Tek tek birey olarak değil ama bir sınıf olarak politik tutum almak açısından en örgütsüz olan işçi sınıfı grev yasaklarına, işten atılma risklerine karşın yaratabildiği ilk fırsatta koyduğunuz sınırları ihlal ediyor. Daha dün hükümet milli güvenlik gerekçesiyle Soda Kromsan işçilerinin grevini yasakladı. Ama Petrol İş üyesi işçiler greve başladı.
Kısacası ülkede diktatörlüğü dizginleyen halkın bu direnişidir. Bu direniş sizin başarısızlığınız, halkın teslim olmamasıdır. Ama bunu demokrasi başarısı gösterme yüzsüzlüğünüz de ibret verici. Siz farkındasınız. Nisan referandumunda mühürsüz oylar ile halkı umutsuzluğa sevk edip teslim almayı düşünüyordunuz. Ama bütün gelişmeler sizin umutsuzluğa kapıldığınızı gösteriyor. Türkiye halkları, bu topraklar, demokratik mücadele birikimiyle, dünyanın doğusu ve batısı ile kurduğu ilişki ile çok renkli yapısıyla, tarihsel zenginliğiyle sizin tek parti tek adam dayatmanıza sığmaz.