Suriyeliler oy kullansa sonuç ne olurdu?
24 Haziran seçimleri tüm memleketin gündemi olurken; Ercüment Akdeniz, ‘Suriyeliler oy kullansa sonuç ne olurdu?’ sorusuna yanıt aradı.
Fotoğraf: Evrensel
Ercüment AKDENİZ
Biliyorum provokatif bir soru bu. Ama memleketin her köşesinde, biraz da ön yargıyla yoğrulmuş bu soru konuşuluyor. Bu tip durumlarda, masa başından konuşmak yerine sahadaki gözlemlere dayanmak, her zaman için en iyisidir.
‘DÖNSEK, ASKERE ALIRLAR; PEKİ ÇOCUKLAR NE OLACAK?’
Ömer, Halepli bir mülteci. İç savaştan sonra eşi ve çocuğuyla İstanbul Çağlayan’a gelmiş. Onunla tanışmamız 2014 yılına rastlar. Hatırlıyorum; o yıllarda Çağlayan İşçi Derneği’nin düzenlediği 1 Mayıs kutlamasına gelmişti, iki elinde iki çocuğuyla. Suriyeli işçilerin izbe atölyelerde yaşadıkları eziyet, aldıkları üç kuruş, uğradıkları ayrımcılık 1 Mayıs’a katılmak için yeter de artardı bile. Dindar bir işçiydi Ömer ama bir emekçi olarak talepleriyle yürümek onun da en tabi hakkıydı...
Bir Cuma namazı sonrasında, cemaat dağılırken rastladım yine ona; yüzlerce işçi, omuzlarında seccadeleriyle camiden çıkarken. Selamlaşma, hoş beş derken mevzuya girdik. Türkçe’si hala kötü Ömer’in. Eş anlamlı sözcükleri peş peşe takarak anlaşabildik:
“Vatandaşlık verilmedi mi size hâlâ?”
“Yok” dedi. Cüzdanından çıkardığı “Geçici Koruma Belgesi”ni gösterdi. “99” rakamıyla başlayan kimliklerden biri bu. O ve ailesi vatandaşlık haklarından yararlanamıyor doğal olarak.
“O zaman oy kullanamayacaksın” diyorum.
“Oy yok bize...” diyor.
“Peki oy kullansan kime verirdin?” diye geliyor bir sonraki sorum.
“Erdoğan’a” diyor.
Aslında ne AKP’nin ne de diğer partilerin adını biliyor Ömer. Parti liderlerini de tanımıyor. Siyasal tercih onun için sadece Erdoğan ve “karşısındakiler”den ibaret
“Neden Erdoğan?” diye soruyorum.
“Çünkü kapıları bize o açtı. Erdoğan düşse bizi geri göndeririler” diyor.
Sohbetin ilerleyen bölümlerinde Türkiye’de yaşamanın, mülteci olmanın zorluklarını anlatıyor. Hayat pahalılığından yakınıyor, çalışma süresinin sürekli artmasından şikayet ediyor. Üç aile bir bodrum katta yaşamanın çilesini aktarıyor sonra. Erdoğan tercihi elbette bunlarla ilgili değil onun. Zira ‘Erdoğan Türkiyesi’nde hayat pahalı. Ama Suriye’ye geri gönderilme korkusu, bütün diğer kaygılara galip geliyor.
Bir sonraki sorum: “Suriye’de savaş bittiğine göre, sizi geri göndermek lazım diyen politikacılara ne diyorsun?”
“Yok savaş bitmedi” diyor kesin bir dille. “Bazı şehirlerde savaş bitti belki ama köyler hala çok tehlikeli. Yarın ne olacağı belli değil. Üstelik orada ev-bark kalmadı, iş de yok” diye devamını getiriyor.
Ömer’in en büyük korkularından biri de; dönecek erkeklerin rejim tarafından askere alınacak olması. “Esad’ın askeri olmak istemiyorum” diyor sonra. “Hem asker olsak çocuklara kim bakacak?” diye soruyor. Ne de olsa sözü edilen askerlik öyle kısa süreli bir askerlik değil.
‘GÜÇ TEK ADAMIN ELİNDE TOPLANIR, AYNI ESAD GİBİ’
Ömer’le ayrıldıktan sonra Semir’le görüşüyorum. Genç bir mülteci işçi o. Dört yıl önce Türkiye’ye sığınmış. Sonra Afrin’den ailesini getirmiş. Öğlen paydosunda bir kafede buluşuyoruz. Lakin vakit kısa, 15 dakika içinde ütü başında olması lazım.
Ona, 24 Haziran seçimlerini soruyorum.
Söze 16 Nisan referandumuyla başlıyor: “Ben geçen yılki seçimleri de biliyorum; başkanlık kötü bir şey. Çünkü güç tek adamın elinde toplanıyor; aynı Esad gibi.”
“Seçimde oy kullanabilecek misin?” diye sorunca vatandaş olmadığını, Geçici Koruma Kimliği ile yaşadığını söylüyor. Kimlik numarası 98’le başlıyor; vatandaş olamayan, oy kullanamayanların numarası bu.
“Bunca yıldır neden vatandaş olmadın?” soruma şöyle yanıt veriyor: “Bir kere iş ve ev sahibi olman lazım, o da bizde yok. Hem işlemler çok uzun sürüyor; işyerinden o kadar izin almak mümkün değil”
“Hadi diyelim ki oy kullandın, kime verirdin?” diye soruyorum bu kez.
“Erdoğan’a” diyor.
Doğrusu epey şaşırıyorum. Öyle ya ‘Başkanlık Sistemi’ni Esad rejimiyle eş tutan biri neden Erdoğan’a oy versin? Sonraki izahat her şeyi açıklıyor:
“O bize kapıları açtı, ona borcumuz var...”
Semir’in hissettiği bu vefa borcu bir defaya mahsus ama. Çünkü seçim ikinci tura kalması halinde (ve elbette oy kullanabilse) Demirtaş’a oy vereceğini söylüyor.
Semir’le ailesi için de kısa bir anket yapıyoruz. Sonuçlar birinci turda 6 kişilik aileden bir tek büyük ağabeyin Erdoğan’a oy vermeyeceğini söylüyor. “Sebep Afrinlilerin şehri terk etmek zorunda kalması” diyor. Geriye kalan aile bireyleri birinci turda “Erdoğan” derken ikinci turda “Demirtaş” diyor.
Sosyal medyada yüze yakın Arap arkadaşı var Semir’in. Onların tercihinin de daha çok Erdoğan’dan yana olduğunu ekliyor.
“Neden?” diye soruyorum.
“Çünkü Erdoğan düşerse, yerine gelen Suriyelileri gönderecek” diyor.
Hayat pahalı ve zor Türkiye’de. Mülteciler yıllardır statü hakkı alamadıkları gibi, vatandaşlık hakkına da bir hayli uzak. Konuştuğumuz her mülteci işçi gibi Semir de bu duruma isyan ediyor. “Misal Suriye’de ramazanda çalışmazdın” diyor, mesai saatlerinin uzunluğundan yakınıyor. Ama yine de oy verme tericihinde; sosyo-ekonomik sorunlardan önce, Erdoğan’a vefa borcu baskın geliyor. Suriyelileri geri gönderme korkusu ise Erdoğan tercihini daha da perçinliyor.
GERİ GÖNDERME MERKEZLİ DİL, ERDOĞAN’A YARIYOR
Resmi kaynaklar, T.C vatandaşlığına geçen Suriyeli sayısının 50 bin civarında olduğunu söylüyor. Hepsi sandığa gitse bile bu seçimin kaderini değiştirecek bir oran değil. Dolayısıyla Suriyeliler üzerinden 24 Haziran’a ilişkin yayılan söylentiler abartıdan öteye geçmiyor.
Hal bu iken; bazı muhalif isimlerin Suriyeliler üzerinden estirdiği fırtına, aslında mültecileri daha çok Erdoğan’a yaklaştırıyor. Özellikle Kılıçdaroğlu’nun, “Uzun bir süredir çatışma ortamı yok, artık bu kardeşlerimizin kendi ülkelerine dönmeleri lazım” sözü ve Muharrem İnce’nin “Bayramda giden Suriyeliyi almam” açıklaması mültecilerde ciddi endişe yaratmış görünüyor. “2019’un Ramazan ayında Suriyeli kardeşlerimizle Suriye’de iftar açacağız inşallah” diyen Meral Akşener de aynı şekilde değerlendiriliyor. Sahadan yansıyan gözlemler, -oy hakkına sahip olsalardı eğer- mültecilerin çoğunun en azından birinci turda Erdoğan’a oy vereceğini söylüyor. Ama hemen eklemeli ki; bu tercih, savaşın ilk yıllarında sınır kapılarını açan Erdoğan’a duyulan bir vefa borcuna işaret. Ama öte yandan, (bırakalım vatandaşlık hakkını) mülteci statüsünden yoksun kalarak ve her türlü sömürünün kucağına atılarak 7 yıldır Türkiye’de yaşamış bu topluluk, kendi içinde sosyo-ekonomik bir sorgulama da yapıyor. Bu sorgulama, Suriyelilerin oy tercihinin şaşmaz bir kalıp olmadığını, bilakis geçişken özellikleri olan bir değişime de açık olduğunu gösteriyor. Tam da burada devreye giren geri gönderme merkezli dil ise herkesten çok AKP ve Erdoğan’ın işine yarıyor.
“Aman canım mültecilerden bize ne; biz yerli ve geçerli olan milli oylara bakarız” diyenleri duyar gibiyim. Ama kendi başına bu ön kabul, ileride sosyal patlamalara yol açabilecek tehlikeli bir kumara işaret ediyor. Bizden söylemesi.
‘VATANDAŞLIK VAR AMA BU SEÇİMDE OY YOK’
Muhammed Rammo, Azezli. Yüz kişilik bir tekstil atölyesinin sahibi. Vatandaşlık kartını, yani T.C kimlik numarasını almış Rammo.
“Öyleyse 24 Haziran’da oy kullanabiliyorsun” diyorum; oy kullanabilen Suriyeli birini bulmanın mutluluğuyla.
“Hayır, kullanamıyoruz” diyor. Şaşırıyorum. Kendisiyle birlikte 50 bin Suriyelinin vatandaş olduğunu ama oy kullanamadığını söylüyor. ‘Vatandaşlığı oy için verdiler’ demesinler diye hükümetin oy hakkını kaldırdığını belirtiyor. Bu tutumu doğru bulduğunu da ifade ediyor. Bu, yukarıdan gelen siyasi bir talimat mı; yoksa vatandaşlığa geçmiş Suriyeliler, kriz çıkmasın diye, 24 Haziran’da oy hakkından mahrum mu bırakıldı, bilemiyoruz.
“Peki, oyun olsa kime verirdin?” sorusuna ise diplomatik bir yanıt veriyor: “Kılıçdaroğlu mesela ‘Suriyelileri geri göndereceğim’ dedi. Ona göre savaş bitmiş. Ama bu doğru değil. Soruyorum; Afrin, Azez, El Bap, Ray, Cerablus şimdi kimin kontrolünde? Türkiye’nin! Ama oralarda bile alt yapı sorunu, su problemi var. Ama iş yok, yaşamak zor. O zaman insanlar nasıl dönecek?”
Hemen sonrasında, sosyal bir olguya işaret ediyor Muhammed Rammo: “7 yıl sonra insanların dönmesi öyle kolay değil. Burada doğan, buralı olan çocuklar var, onlar ne olacak? Anadolu’da bile insanlar İstanbul’a gelince öyle kolay dönemiyor, İstanbullu oluyor. Bunu siz daha iyi bilirsiniz...”
En çok da Muharrem İnce’nin bayramda Suriye’ye gidenler için söylediği sözlere incinmiş Muhammed Rammo. Onu da şöyle anlatıyor: “Gidenler yaşlılar, kadınlar, çocuklar. Esad taraftarları da gidiyorlar. Ama savaş bence tam bitmedi. Suriye hala güvenli değil. İş, ev, alt yapı olmadan insanların orada yaşaması mümkün değil, bunu anlamıyorlar.”
Türkiye’de, Suriyelilerin oy kullanmasından duyulan kaygıları soruyorum: “Bütün Suriyeliler tek adrese mi oy verir sence? Farklılıklar, farklı oy tercihleri olmaz mı?” diye ekliyorum sonra. Yanıtı şöyle oluyor Rammo’nun:
“Neden olmasın? Buraya aç gelen ama aile geçindiren insanlar neden mantıklı bir tercih yapamasın? Sürü değil insanız. Üstelik birçoğumuz burada iş kurdu, işyeri sahibi oldu. ‘10 bin lira param oldu’ diyen götürüp eğlenceye yatırmadı. Bu kadar fedakarca çalışan insanlar elbette sağlıklı bir fikir yürütüp karar da verebilirler.”