Kevork Taşkıran: Nazaret Dağavaryan’ın az biliniyor olması büyük kayıp
Kevork Taşkıran'la, Türkçeye kazandırdığı 'Hıristiyan Protestanlığı’nın ve Kızılbaş İnancının Doğuşu' adlı eseri ve yazarı Dağavaryan'ı konuştuk.
Kevork Taşkıran (Fotoğraf: Edanur Tanış/EVRENSEL)
Edanur TANIŞ
İstanbul
Kevork Taşkıran, edebiyat ve bilim dünyasının tozlu sayfaları arasında kalmış bir Osmanlı aydını olan Nazaret Dağavaryan’ın “Hıristiyan Protestanlığı’nın ve Kızılbaş İnancının Doğuşu” eserini Türkçeye kazandırdı. Bir belge niteliği taşıyan kitapta Nazaret Dağaveryan, Protestanlığın ve Kızılbaş inancının nasıl doğduğunu, ortak kökenlerini ve o dönemki durumlarını inceliyor.
Kor Kitap tarafından basılan “Hıristiyan Protestanlığı’nın ve Kızılbaş İnancının Doğuşu” kitabının çevirmeni Kevork Taşkıran’la Nazaret Dağavaryan’ı ve kitabın önemini konuştuk. Kitabın kendi alanında ilk ve tek bilimsel alan çalışması olduğunu söyleyen Taşkıran; Nazaret Dağavaryan gibi önemli bir ismin edebiyat ve tarih camiasında bu kadar az biliniyor olmasının büyük kayıp olduğunu dile getirdi.
"Hıristiyan Protestanlığı’nın ve Kızılbaş İnancının Doğuşu” kitabını çevirmeye nasıl karar verdiniz?
Biraz kendimden bahsedeyim, bu kitabı neden çevirdiğim bu şekilde daha anlaşılabilir hale gelir. Ermeni ve Kızılbaş kökenliyim. Bizler Kızılbaş yerine “Işık (Işığ) Taifesi” deriz. İki aidiyet de benim için öz aidiyettir. Bir taraftan dede torunu olmak bir yandan da babamın beni bilgilendirmesiyle bu konular hakkına takdir edersiniz diğer insanlardan daha fazla bilgiye sahibim. Bir de şu var: Kendimi bir noktada borçlu hissetmem de bu çeviriyi yapmamda bir etken. Hem bir hizmet olarak, hizmet her iki anlamda yol için ve insanlık için. Bu benim bitmeyecek olan bir borcum.
Kitabın ana tezi nedir?
Yazarın anlatımlarından yola çıkarsak; ana tezinin “Kutsal kitapları Gerçeğin Anahtarı olan Arkhvalt Protestanları (Gnostikler) ile Kızılbaşlar arasındaki “İnanç Kaynakları”nın ve özellikle de “ritüeller”inin benzeşmesi olsa gerek diye düşünüyorum.
Protestanlık ve Kızılbaşlık inancını bir araya getiren tarihsel kökenden bahsedebilir miyiz?
Protestanlık ile Kızılbaşlığı yan yana getiren tarihsel köken de, aynı toprağın, binlerce yıl birlikte yaşamış, belki de aynı kökten yeşermiş insanlarının, çeşitli iç ve dış etkenlerle az da olsa ayrışmalarına rağmen, temelde aynı “sağduyu”ya sahip olmalarından kaynaklı...
Protestanlık ve Kızılbaş inancı arasındaki ortak noktaları nasıl örnekleyebiliriz?
Sanırım her iki inancın da “resmî, dikte edilen dinler”e karşı olan ortak duruşları ve onlara karşı olan “Gnostik” yaklaşımları olsa gerek... Aslında tüm bunları, kitabı okudukça çok daha net anlayabilme olanağına erişebiliriz.
Peki bu kitabın kaleme alınan Alevilik ile ilgili diğer kitaplardan farkı ve özgünlüğü nedir?
Bu kitabın özelliği kendi alanında ilk ve tek bilimsel alan çalışması olması. Bu kitap çok kıymetli ve akademik çalışmalara kaynak olacak bir eser.
Kitaba dair Sünni Türklerden ve Kızılbaşlardan nasıl geri dönüşler aldınız?
Konuyu gerçekten bilmek lazım. “Işık Taifesi” dediğimiz bu inanç, yaşadığımız toprakların binlerce yıllık geçmişe sahip bir inanç sistemidir. Bir yaşam ve sevgi sistemidir. Özellikle bu inancın İslamiyet’le bağıntılı olduğunu düşünen belki de öyle olmasını dileyen kesimin bunlar sırf palavra dedikleri nidalar var ama ben onlara her halükarda tarihi iyi okumalarını öneririm. Bilinçli olan Kızılbaşlar, sağ olsunlar teşekkür ettiler.
Kitabın önsözünü yazan Mehmet Bayrak; bu eserden Türk edebiyatçı ve tarihçilerinin haberdar olmamalarının imkansız olduğunu, bilinçli bir şekilde görmezden gelindiğini söylüyor. Bu konu hakkında fikrinizi alabir miyiz?
Sayın Mehmet Bayraktar bu kitap için çok bilgilendirici bir önsöz yazdı. Mehmet hocamdan farklı düşünmüyorum.
Eseri okurken nelere dikkat edilmeli, tavsiyeleriniz neler?
Bu kitapla ilgilenecek olan esas kesim zaten belirli eserleri okumuştur ya da haberdardır. İlk kez eline alacak olan okurlara; benim tavsiyem, bu kitapla birlikte diğer araştırmacı yazarların eserlerini bulsunlar ve okusunlar.
Ermeniceden çevirmeyi planladığınız ya da şu anda üzerinde çalıştığınız başka eserler var mı?
Evet var. Bunlardan bir tanesi Yervant Odyan’ın son eseri. TÜYAP kitap fuarına yetişeceğini düşünüyorum. Şu anda da yine aynı yazarın başka bir kitabı üzerinde çalışmaktayım.
‘ESKİ METİNLERİ OKURKEN ZORLUK YAŞAMIYORUM’
Çeviri yaparken tıkandığınız, ilerleyemediğiniz zamanlar oldu mu? Sonuçta eser 1900’lerin başında yazılmış.
Aslında olmadı. Tabii duraksadığım, hatırlamakta zorlandığım bazı kelimeler oldu ama çevirinin ilerleyişini hiç engellemedi bunlar. Elimizdeki yazılı metinlere göre konuşuyorum. 1820’lerden sonraki yazılı olan tüm Emenice metinler ile bugünkü Ermenice neredeyse hiç farklı değil. Bunun nedeni eğer bir dil kendine yeterli ve güçlü bir dil ise teknolojiyle gelen eklemeler dışında pek bir değişiklik olmaz. Ermenice de böyle bir dil olduğundan eski metinleri okurken zorluk yaşamıyorum.
‘ÇOK YÖNLÜ VE ÜRETKEN BİR İSİM’
Biraz Nazaret Dağavaryan’dan bahseder misiniz?
Çok yönlü ve her alanda üretken bir isim. Öldürülene kadar bilimle, edebiyatla, filolojiyle, tıpla ilgilenmeye, üretmeye devam etti. “Doğa Tarihi”, “İdrar Yolları Taşlarının İncelenmesi”, “Ermeni Harflerinin Doğuşu”, “Mikrobiyoloji”, “Evren’in Kuruluşu”, “Krikor Ağaton”, “Hastalıklar Sözlüğü”, “Darwinizm”, “Eski Ermeni Dinleri”, “İnsan Anatomisi”, “Sağlık”, “Kısa Ermeni Tarihi” kitaplarının sadece bir kısmı. Böylesine önemli bir ismin edebiyat ve tarih camiasında bu kadar az biliniyor olması büyük kayıp.