Bir direnişin sesi: “Burası Politeknik…”
Politeknik direnişinin özgün yanlarından biri radyo yayınlarıydı. ‘Burası Politeknik’ nidası dünya direniş tarihine kazındı.
Politeknik Direnişi anısına yapılan bir heykel | Fotoğraf: Zimina/Wikimedia Commons (CC BY-SA 3.0)
Mithat Fabian SÖZMEN
Kitlelerle radyo üzerinden iletişim kurarken ağızdan çıkan o ilk cümle başka pek çok medya mecrasından farklı olarak büyük önem taşır. Hele ki bu cümleler, -o anda yazılmakta olan- tarihi bir eylemi hayata geçirenlerin ağzından çıkıyorsa… Radyonun bir güzelliği de budur zaten.
Hüseyin Özlütaş’ın Kor Kitap’tan çıkan “Burası Politeknik” kitabı Yunanistan’ın tarihindeki en güçlü antifaşist direnişlerden biri hakkında Türkçe yazına önemli bir kaynak kazandırırken başta radyo yayınlarından dökümler olmak üzere direnişçilerin eylem anındaki çağrılarını yansıtması itibariyle dikkat çekici bir deneyim aktarımı sağlıyor. Kitap, Politeknik direnişine zemin oluşturan koşulların meydana gelişini, 20.yüzyılın başından -özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası- ele alıyor ve bu bakımdan hızlı bir Yunanistan tarihi okuması da yaptırıyor. Pek çok yönüyle bizim için de dersler barındıran bu okuma, önemli röportaj ve çevirilerle destekleniyor.
Bu yazıda direnişin özgün yanlarından birini oluşturan radyo yayınlarını eksen alacağız ve kitabı, direnişi -çoğunlukla- böylece aktarmaya çalışacağız.
***
İlk durağımız kitaba da adını veren ilk mesaj:
“Burası Politeknik… Burası Politeknik…”
15 Kasım 1973 Perşembe sabahı Atinalılara 250 vat gücünde 1050 frekansından yayın yapan bir radyo böylece seslenmeye başladı.
“Politeknik” olarak bilinen Atina Teknik Üniversitesi’nin öğrenciler tarafından işgal edildiğini Atina’ya duyuran bu cümlelerin arkasında önemli bir gelenek vardı. Ta 1. Dünya Savaşı ve Batı Anadolu’daki işgale karşı çıkan Yunan askerlerine, komünistlerine kadar götürebileceğimiz bu gelenek, 2. Dünya Savaşı, 1945 sonrası antikomünist cadı avı, sonu gelmez diktatörlük ve cunta dönemlerinde kendine pek çok mücadele aygıtı yaratmıştı.
Kitlelerin talepleri üzerinden örgütlenme, antiemperyalizm, bağımsızlık ruhu, demokratik direniş ve mücadele, kırda ve kentte devasa baskılara karşın milyonlarca Yunanistan vatandaşını halk güçlerinin saflarında buluşturmuştu.
Politeknik direnişini yaratan öğrenciler de bunun bir parçasıydı ve halka nasıl sesleneceklerini o tarihi 3 gün boyunca çok dikkatli bir şekilde hesaplayan gençler, üniversitenin teknik olanaklarını kullanarak 6 yıllık cunta süresince yayın yaptıkları radyo istasyonunu tüm Atina’ya seslenebilen bir iletişim merkezine dönüştürdü.
“Burası Politeknik” diyen gençler, halka zorbaların zapturaptı altındaki ülkede o an için cuntadan kurtarılmış bir bölgede bulunduklarını haber veriyorlardı. Ancak öğrenciler direnişin, tüm baskılara rağmen grevlerle, iş bırakmalarla, kitlesel eylemlerle sesini gürleştiren emekçi hareketinin üzerinde yükseldiğini de biliyordu.
Radyoda konuşan “Evet, yalnızca bir üniversiteden değil tüm Atina’dan, Selanik’ten, Patra’dan nihayetinde Yunanistan’dan cuntayı kovabiliriz” umuduydu.
İlk mesaj şöyle sona eriyordu:
“Bütün halkımızı, işçi ve emekçileri sokaklara cuntaya karşı özgürlük mücadelesine katılmaya çağırıyoruz! Cuntaya karşı mücadele edelim… Faşizme karşı mücadele edelim… Yaşasın özgür Politeknik, yaşasın özgür Yunan halkı! Mücadele saati gelip çattı. Mücadele eden gençlikle dayanışmak için semtleri boşaltıp Atina merkezine gelin. Bugün cunta gidecek… Bugün faşist yönetim yıkılacak!”
***
“Özgürlük ve demokrasiye inanarak mücadele etmemiz gerekir. Politeknik’te bulunan binlerce genç sizi Politeknik’e mücadelemize destek vermeye çağırıyor. Bizi dağıtamazlar. Bize bir şey yapamazlar.”
15 Kasım’da başlayan direniş cuntayı şaşkına çevirmişti. Halk ise üniversiteden yükselen çağrıları heyecanla karşıladı. Öğrenciler, radyo ajitasyonunu bildirilerin yanı sıra devrimci marşlar, Mikis Teodorakis, Manos Loizos gibi isimlerin şarkılarıyla sürdürüyordu. Direnişin sesi emekçilerin evlerinin yanı sıra kurulan dev megafonlar aracılığıyla şehrin sokaklarına ve meydanlarına da ulaşıyordu. Başkenti, cuntaya karşı güçlü bir direnişin atmosferi sarmıştı.
Direniş kararını uzun tartışmalar sonucu alan öğrenciler komiteler aracılığıyla örgütlülüklerini güçlendiriyor, gün boyu amfilerde seminerler düzenliyor, okulu karış karış gezerek her öğrenciyle görüşmeler yapıyordu.
Güvenlik, temizlik, yemek, basınla ilişkiler, propaganda ve ajitasyon faaliyetleri için farklı komiteler oluşturuldu ve hummalı bir çalışma sürdürüldü.
İktidarın güdümündeki medya, bizlerin de çok yakından tanıdığı tipik söylemleriyle direnişi marjinal göstermeye çalışırken onlara malzeme sağlamamak çok önemliydi. Öğrenciler bunu engellemek için titiz davranıyor, direnişin sesini güçlendirmek için her aracı kullanmaya çalışıyordu.
Radyo yayınının yanı sıra okulun matbaasında binlerce bildiri ve kuşlama basan öğrenciler, “Özgür Politeknik” adıyla bir de gazete çıkarmaya başladı. Üniversite hocaları, aydınlar, gazeteciler, işçiler tek tek aranıyor “Cunta bu gece yıkılacak”, “Ekmek eğitim özgürlük”, “Faşizme ölüm halka hürriyet”, “Amerika dışarı” gibi taleplerin nüfuz alanı güçlendirilmeye çalışılıyordu.
Direniş, Selanik Politeknik Üniversitesi, Patra Üniversitesi ve ortaöğretim kurumlarına da yayılırken başta inşaat işçileri olmak üzere işçi ve emekçiler de eylemlere başlıyordu.
***
“Silahsızız… Silahsızız… Tek silahımız çıplak göğsümüzdür! Makineli tüfeklerinize göğsümüzü siper ederek direneceğiz! Asker kardeşlerimizin kardeş kanı akıtacaklarına, bize el kaldıracaklarına, bize kurşun sıkacaklarına inanmıyoruz…”
Direniş 3 gün boyunca devam etti ve eylemin ulaştığı etkiden korkan cunta, 17 Kasım’da üniversiteye tanklarla girdi.
Öğrencilerin, “Asker kardeşlerimiz” diye başlayan ve çoğu zorunlu askerliğini yapan kendileri gibi gençlere seslenen mesajlarına karşın üniversite içinde ve dışında bilanço korkunçtu. Yüzlerce kişi katledildi, binlerce kişi yaralandı. Katledilen çok sayıda genç kayıtlara “trafik kazası sonucu öldü” olarak geçirildi böylece resmi ölü sayısı azaltıldı. 5 Ağustos 1975’te Politeknik katliamı davasının görüldüğü mahkemede ölü sayısı 23, yaralı sayısı180-200 arası” olarak açıklanmıştı. Atina Başsavcısı Dimitriu Ceva’nın hazırladığı iddianamede ise 34 kişinin öldüğü öne sürülüyordu. Yıllar sonra bir Yunan istihbaratçısı, Deutsche Welle’ye 500 kişinin öldürüldüğünü itiraf edecekti.
Beyni cunta ve Amerikan emperyalizminin kuklası Yunan milliyetçiliği tarafından ele geçirilmiş asker ve polisler, hastane odalarına kadar girerek yaralıları öldürüyor, yerde çaresizce yatanlara dahi işkence ediyordu.
Politeknik’e ilk giren tankın sürücüsü A. Skevofilaks, bu “beyni ele geçirilmişlerden” biriydi. Olay günü 20 yaşında olan 10 aylık bir askerdi ve bir Fransız tankının üzerinde “vatanını kurtardığını” zannediyordu. Kendilerine “Asker kardeşlerimiz… Biz kardeşiz… Bizi öldürmeyin” diyen gençleri “vatan düşmanı parazitler” olarak gördüğünü kendi ağzından yıllar sonra verdiği röportajda açıklamıştı. A. Skevofilaks’ın hikayesi üstlerinden aldığı emri fazlaca düşünmeden uygulayan, insan öldürdükçe kahramanlaşan benzerleri için bir ibret vesikasıdır…
Skevofilaks, bir hafta sonra, bu kez cunta içindeki cuntanın darbesinde Genelkurmay Başkanlığı’nın önüne sürüldü. Daha sonra Papadoupoulos yönetiminin yıkıldığını öğrendi: “Papadoupoulos’u tanrı gibi görenler şimdi ona küfrediyordu… Olup bitenlere bir anlam veremiyordum…”
Skevofilaks, 30 ay sonra tezkere aldığında artık duyguları çok değişmişti. Sivil hayatta düşünceleri de değişecekti. Ekmek aslanın ağzındaydı. Kendisiyle patronların çıkarlarının aynı olmadığını anladı ve nihayetinde kendisine “Komünistlerden nefret etmesi öğretilen” Skevofilaks, Yunanistan Komünist Partisi’ne oy vermeye başladı. Tankıyla Politeknik’in kapılarını yıkan, öğrencileri ezen, kendisine tepki gösterenlerin şakağına silah dayayan 20 yaşındaki cahil değildi artık. Ama Politeknik’te yaptıklarını hayatı boyunca eşi hariç kimseye söyleyemedi. Kendi sözleriyle “Bu kabusu tüm yaşamı boyunca çekti”.
***
“Burası Politeknik… Burası Politeknik…
Herkes bu gecenin sabahında halkın egemenliğinin olduğu bir Yunanistan görmek istiyor…
Değerli dinleyiciler yayınımıza kısa bir süre ara veriyoruz. Az sonra!…”
Öğrencilerin ilk mesajı gibi son mesajı da tarihiydi. “Halkın egemenliğinin olduğu bir Yunanistan” talebinin cuntayı yıkmak başta olmak üzere pek çok hedefin gerçekleştirilmesinde etkili olduğu aşikar ancak halen hayata geçirilemediği de.
Direnişe bizzat katılan ve kitapta kendisiyle yapılan röportaja yer verilen Sifis Kafkalas’ın dediği gibi:
“Politeknik, Yunanistan’ın yakın tarihinde ulusal kurtuluş savaşından sonraki en önemli direniştir… Sermaye sınıfı ve gericiler sistemli bir biçimde Politeknik Direnişi’nin tarih olduğunu söylüyor. ‘Cuntanın bitmesiyle Politeknik’ler de bitti’ diyerek günümüzün sınıf mücadelesiyle direnişin birleştirilmesini önlemek istiyor. Sınıfsal temellerinden, demokrasi ve özgürlük taleplerinden, antiemperyalist ve antifaşist karakterinden soyutlanmış mitolojik bir direniş algısı yaratmak istiyorlar… Politeknik’te öne çıkan taleplerin hepsi bugün de geçerlidir… Emperyalist-kapitalist sistemin sistemin her alanda halklara saldırılarına karşı yeni Politeknik’lere ihtiyacımız var.”
Not: Bu yazı ilk olarak Yeni e dergisinin Kasım 2017 sayısında yayımlanmıştır.