'İzmir'in yerel seçimlerinde kişiyi değil, kenti tartışalım'
Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Başkanı Özlem Şenyol ile İzmir’in yaşadığı sorunları ve nasıl bir yerel yönetim üzerine konuştuk.
Fotoğraf: Pixabay
Metehan UD
İzmir
31 Mart 2019’da yapılacak yerel yönetim seçimleri ile ilgili tartışmalar ittifaklar ve kimlerin aday gösterileceği şeklinde ilerlerken “Nasıl bir kent yönetimi” sorusu ise gündeme gelmiyor. Aday adaylarının büyük çoğunluğu halk içinde yapacaklarını anlatmaktan ziyade parti merkezlerinde kulis çalışmaları şansını arttırmaya çalışıyor. 5 milyona yaklaşan nüfusuyla hem kent merkezi hem de kırsalı her gün daha da pervasız bir şekilde büyüyen, ayrıcalıklı imar planları ile gündeme gelen, kent siluetinde gökdelenlerin yer edinmeye başladığı, inşaat sermayesinin hedefindeki, yeşil alanları her geçen gün daha da küçülen, kentsel dönüşüm baskısı altında kent yoksullarının yerinden edinmek istendiği, alt yapı ve ulaşım sorunları ile boğuşan İzmir’in yönetimine aday olan siyasetçilerin neler yapacakları henüz gündemde değil.
"YEREL YÖNETİM İKTİDARA KARŞI GEREKLİ DURUŞ SERGİLEYEMEDİ"
Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Başkanı Özlem Şenyol ile İzmir’in yaşadığı sorunları ve nasıl bir yerel yönetim üzerine konuştuk. Yakın dönemde alınmış yanlış kentleşme kararları ve bunların ileride yaratacağı sorunlara değinen Şenyol “İzmir’de çeşitli pazarlama politikaları ile oluşturulan sermaye göçü üzerinden yaratılan yeni bir kentleşme ortaya çıkıyor ve bu kentleşme biçimi sermayenin talepleri doğrultusunda şekillenerek ilerlemekte. Üst ölçekli bakanlığın yaptığı planlar ile alt ölçekli parsel bazlı yine bakanlığın ve yerel yönetimlerin yaptığı planlar, çeşitli kişi ve gruplara ayrıcalıklara sağlarken, kentin mevcut doğal kaynaklarını, tarihsel ve kültürel değerlerini ya da sosyokültürel ve çevresel sorunlarını gözetmeyen, daha çok yapılaşma baskısına maruz bırakacak ve mevcut kaynakların hızla tüketilmesine yöneliktir. Bu gidişat İzmir’in geleceği açısından ciddi tehditler içermektedir. Ayrıca, 100 binlik İzmir Manisa Çevre Düzeni Planı dört yılda yedi kez değişti, toprak spekülasyonları yaratıldı, verimli tarım toprakları yapılaşmaya açıldı, doğal sit alanlarında değişikliğe gidildi ancak yerel yönetimler, merkezi iktidarın yaptığı değişikliklere karşı siyasi bir irade ortaya koyamadı. Örneğin körfez geçiş projesine karşı yerel yönetimler gerekli karşı duruşu sergileyememiştir. Tüm bu süreçlerde sosyal demokrat bir partinin mensubu mevcut yerel yönetimlerin İzmir’de demokrasi adına katılımcılık anlayışında geçen dört yıl üzerinden değerlendirirsek sözde katılım modelleri ile halkın ihtiyaç ve uyarılarına kulak vermeyen her geçen gün daha çok zayıflayan bir anlayışa bürünmüşlerdir. Hatta şunu söylemek çok yerinde olacaktır gerek yerel örgütleri gerekse meslek örgütlerini yaşam alanlarına yönelik yaptıkları meşru alanlardaki mücadelelerinde tamamen yalnız bırakmayı tercih etmişlerdir” dedi.
"BÜYÜKŞEHİR KENT KİMLİĞİNİ KORUYAMADI"
İzmir’in yeni kent siluetinin de kent kimliğini olumsuz etkilediğini dile getiren Şenyol sözlerini şöyle sürdürdü “Körfezden bakıldığında eskiden Kordon’da sıralanmış sur şeklinde binaların yarattığı olumsuzlukları konuşurken şimdi o görüntüyü de bastıran tamamen değişmiş yeni bir kent silueti önümüze çıkmakta. Bu konuda İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkilileri ile zamanında yaptığımız gerek sözlü görüşmelerde gerekse yazışmalarda kent siluetini korumak ve bundan sonraki talepler için standartların belirlendiği bir rehber ya da yönetmelik çıkartılması yönündeki önerilerimize geri dönülmemiştir. Bu konuyu bir çok kez gündeme getirdik. Hızla gelişen yapılaşmaya karşı planlı ve uzun vadeli yeni bir adım atılamadığını görmekteyiz. Kent silueti yalnızca kıyı için düşünülmemeli kent içinde meydan, ulaşım akslarında da siluet çalışmaları kent kimliği açısından da önem taşımaktadır. Bunun için yeni standartların belirlenmesi lazım. Uzun yıllardır yerel yönetimlerin, kentin arka bölgelerinde, görünmeyen ancak yoğun bir nüfusun yaşadığı ve birçok altyapı ihtiyacı olan yerlere değil de kıyı bölgelerine görünür yerlere daha fazla yatırım yaptığını görüyoruz”.
"KENTLİLİK BİLİNCİ HALKIN YÖNETİME KATILMASI İLE SAĞLANIR"
Temelde güçlü bir yerel yönetimin sağlanması için merkezden yönetimin değil yerel yönetimlerin yerelden, kendi politikalarını üretmesine imkan sağlanması gerektiğini dile getiren Şenyol “Bunun mevzuatlar çerçevesinde yeniden ele alınması gerekiyor. Diğer önemli konu da halkın yerelden yönetime katılımının doğrudan sağlanması. Burada da sorumluluk yerel yöneticilere düşüyor. Halkın doğrudan yönetime katılması yerelden yönetilmesi bu konudaki araçların geliştirilmesi ile sağlanabilir, kurumsal bir işleyişe sunulmalı. Kentlilik bilincinin geliştirilmesi, halkın yerel yönetime katılmasının şeffaf bir şekilde yönetiminden de geçmektedir. Planlama açısından da katılımcı süreçlerin geliştirilmesi kentteki meslek örgütlerinin, kitle örgütlerinin planlama ve proje yapım süreçlerine katılımının sağlanması gerekmektedir. Sadece hizmet sağlayan bir kurumun ötesine geçmelidir. Toplumun ihtiyaçlarını gözeten, adaletli bir kent yönetimi sağlanmalıdır. Halkın sağlıklı ve güvenli çevrelerde yaşamasını sağlamayı öncelik hedeflerine koyan bir anlayış olmalıdır. Yerel yönetimlerin önemli bir sorumluluğu da kentin genelinde demokrasinin sağlanmasıdır. Projeci yaklaşımlardan uzaklaşılmalıdır. İzmir’in mevcut kültürel, doğal dokusunun korunmasını sağlayacak uzun vadeli planlar ile gelişim öngörecek bir yerel yönetim sağlanmalıdır” dedi.
"KİŞİLER ÜZERİNDEN TARTIŞMA SAĞLIKLI DEĞİL"
Kişiler üzerinden devam eden seçim sürecinin sağlıklı olmadığını da ifade eden Şenyol “Ne yazık ki kişilerin yarıştırıldığı bir seçim süreci partiler tarafından yapılmakta ve nasıl bir kent yönetimi olması gerektiğini sağlıklı bir şekilde tartışamıyoruz, adayları isimler üzerinden kişileri tartışır hale geliyoruz, partilerin de bu yönde bir yönlendirmesi var, dolayısıyla partilerin buna dikkat etmesi gerekiyor. Hükümetin politikalarına karşı kendi kentleşme politikalarını katılımcı bir şekilde oluşturabilecek. Yerelden gerek kırsalda gerekse yerleşim alanlarında halkın üretime katıldığı çeşitli üretim modellerini geliştirebilecek. Belirlenecek adayların özellikle yerel yönetimler açısından gerekli bilgi beceri ve gerekli donanıma sahip, toplumsal konulara duyarlılığı olan, demokratik kitle örgütleri ile iş birliği yapabilecek halkın ihtiyaçlarını gözetebilecek, sermayenin talepleri doğrultusunda kentin yağmalanmasına karşı durabilecek, alınan hukuki kararların gereğini yerine getirebilecek, yerelin ihtiyaçlarını bilen projeci anlayıştan uzak, kentin bütününde koruma kullanma dengesini sağlayacak planlı gelişimi önceleyecek ve bu süreçlere hakim adayların partiler tarafından belirlenmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.