Avrupa Birliği ve Venezuela darbesi
Eşi benzeri görülmemiş bu tavır, Rusya ve Çin’in etkilerini bastırmak için Washington’da geliştirilen, Berlin’in de katıldığı bir senaryonun parçası.
Fotoğraflar: Pixabay (Kolaj: Evrensel)
German Foreign Policy
Almanya, diğer Avrupa ülkeleriyle birlikte Venezuelalı darbeci Juan Guaido’yu “geçici başkanı” olarak tanıdı ve böylece yabancı bir ülkede hükümetin görevden alınması ve yenisinin atanmasında hakkı olduğunu ortaya koydu. Eşi benzeri görülmemiş bu tavır, Rusya ve Çin’in Latin Amerika’daki etkilerini bastırmak için Washington’da geliştirilen, Berlin’in de katıldığı bir senaryonun parçası. Washington, Rusya ve Çin’in etkisinin Venezuela, Küba ve Nikaragua’da en fazla olduğu düşüncesinde. Trump yönetimi, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun yerine Guaido’nun başa getirilmesinden hemen sonra Küba ve Nikaragua hükümetlerini devirmeyi planlıyor. Mevcut darbe girişimi, ABD ile birlikte planlanan önceki başarısız darbenin ardından yapıldı. Kuzey Amerika ve Avrupa’nın güçleri, sömürgecilik döneminde en belirgin olan eski dünya hakimiyetlerini korumaya çalışıyor ve sömürgeci iddiasıyla tekrar ortaya çıkıyorlar.
ŞİDDET EĞİLİMLİ BİR AZINLIK
Almanya, Venezuelalı darbeci Juan Guaido’yu geçici başkan olarak tanıyarak Venezuela’nın seçilmiş Devlet Başkanı Nicolas Maduro’yu gayrimeşru ilan etti. Bu hamle ile federal hükümet, askeri saldırı tehdidinde bulunan ABD ve ABD’nin askeri kontrolündeki Brezilya hükümeti de dahil olmak üzere Latin Amerika’nın sağcı hükümetlerini izlemiş oldu. Ek olarak İngiltere, Fransa, İspanya ve bir dizi diğer AB üyesi de Guaido’yu tanıdı. Avrupa Parlamentosu zaten geçen hafta bu yönde bir adım atmıştı. Ancak İtalya ve Yeni Zelanda, yabancı bir ülkenin iç işlerine açıkça müdahale etmeye hazır olmadıklarını açıkça belirttiler. Dünya çapında Guaido’yu tanıyan devletler, olağanüstü askeri ve ekonomik güce sahip olan ve geçmişte bu gücü şiddet uygulayarak yaymaya hazır olduklarını kanıtlamış bir azınlığı oluşturuyor.
SÖMÜRGECİ GÜÇLER
Yabancı ülkelerdeki darbecilerin rahatça tanınması, Almanya tarihinde görülmemiş bir durum değil. Örneğin, yaklaşık beş yıl önce Alman makamları yalnızca Ukrayna’daki darbeyi teşvik etmekle kalmadı, aynı zamanda yasa dışı infazın hemen ardından darbecilerin kurduğu hükümeti Ukrayna’nın “meşru” hükümeti ilan etti. Ama Venezuela’da yeni olan, seçilmiş bir cumhurbaşkanı halen görevdeyken bir darbecinin resmi olarak tanınması. Avrupa ülkeleri, yabancı devletlerin hükümetlerini istedikleri gibi devirip kurmalarıyla aslında sömürgeci dönemlerinin uygulamalarına geri dönmüş oluyorlar. AB’nin hegemonik gücünü, Almanya, Venezuela üzerindeki eski sömürgeci güç olan İspanya ve bölgedeki sömürgelerini hâlâ barındıran diğer devletler oluşturuyor: Fransa, Venezuela’nın doğusundan uzak olmayan Fransız Guyanası ile “denizaşırı bir bölgeye”; Britanya, Bermuda, Kayman ve Bakire Adaları ve Venezuela’nın hemen kuzeyinde bulunan Karayipler’de birkaç adaya hakim durumda; Hollanda Krallığı da bölgede çok sayıda adaya değişik hukuki statülerle sahip. Guaido’nun tanınmasıyla, şimdi Venezuela’nın egemenliğine göz dikiliyor ve ülke eski sömürge durumuna düşürülüyor.
DARBE TEŞEBBÜSÜ
Avrupalı güçlerin sömürgeci görünümlü tavırlarının arka planı hakkında ABD medyasındaki raporlardan bilgi edinilebilir. Buna göre, Venezuela’daki darbeyle ilgili son dalga 2017 yılının ağustos ayında ABD Başkanı Donald Trump’ın ABD’nin Venezula’ya askeri saldırıda bulunacağı tehdidi tarafından tetiklendi. New York Times’ın bir haberine göre 2017 sonbaharında, ABD’nin savaş tehdidiyle cesaretlenmiş bazı Venezuelalı askerler, Avrupa’da bir ABD büyükelçiliği aracılığıyla darbe planlarını açıklamış ve teknik destek istemişlerdi. Washington malzeme yardımını reddetmesine karşın darbe heveslisi askerleri teşvik etti. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson 1 Şubat 2018 günü askeri komutanın barışçıl geçişi düzenleyebileceğinin makul olduğunu açıkladı. Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio Twitter’de “dünyanın ‘başkomutanlarını’ deviren Venezuelalı darbecileri destekleyeceğini” söyledi. O dönemdeki darbe girişimi zamanında tespit edildi. New York Times’a göre, darbeye karışan 300-400 askerin yaklaşık yarısı tutuklandı. Diğer yarısı gizlenebildi ve muhtemelen şimdiki darbede Juan Guaido’ya destek veriyor.
DARBEDEN VAZGEÇİLMEDİ
Ancak, darbe girişiminin keşfi devirme çabalarına son vermedi. Bir Wall Street Journal raporunun belirttiği gibi, çoğunlukla ülkenin beyaz varlıklı seçkinlerinden oluşan siyasi muhalefetin bir kısmı Başkan Maduro’yu görevden almanın yollarını aramaya devam etti. ABD gazetesinin aralık ayının sonunda yaptığı açıklamada, Trump yönetimi kendilerinin yeteri kadar gücü olmadığından istenen ayaklanma için gereken iç dinamiği oluşturma konusunda “uluslararası toplumun desteğine” ihtiyaç duyduklarını düşünen Venezuelalı siyasetçilerle iletişim içinde olduklarını açıkladı. Washington, istenen desteği derhal verdi. Özellikle Senatör Rubio, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Juan Guaido’yu Başkan yapma planlarına açıkça giriştiler ve petrol yaptırımları gibi yaptırımlar başlatıldı. Wall Street Journal, ABD Dışişleri Bakanlığının 12 Ocak’ta yayımlanan bir notundan şu alıntıyı yapıyor; “Yeni bir hükümete düzenli geçişi başlatmanın zamanı geldi!”. Daha sonra ABD ile sıkı ilişki içinde olan Guaido kendini geçiş başkanı ilan etti. Alman makamlarının bu türden operasyonlara ne ölçüde katıldığı veya en azından bunlar hakkında bilgi sahibi olup olmadığı henüz bilinmiyor. Daha önce Berlin, defalarca Venezuelalı darbeciler ile yakın iş birliği içine girmişti.
VENEZUELA’DAN SONRA SIRA KÜBA VE NİKARAGUA’YA GELECEK
Dış destek yoluyla darbe için gerekli iç dinamiği oluşturma çabasına, Almanya ve diğer Avrupa devletleri, darbeci Guaido’yu tanıdıklarını ilan ederek katılmış oldular. Burada söz konusu olan sevilmeyen bir hükümetin değiştirilmesi değil. Wall Street Journal’ın, hükümet içi kaynaklara atıfta bulunarak rapor ettiği gibi, Caracas hükümetini devirme özlemi tek kalmayacak. Onun ardından Küba ve Nikaragua hükümeti gelecek. ABD gazetesi, arka plan olarak, üç devletin hepsinin Rusya ve Çin ile sıkı ilişkiler kurduğunu bildiriyor. Bu ilişkilerin kesinlikle engellenmesi gerekiyor. Aslında, yalnızca Moskova’nın değil Pekin’in de artan etkisi, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın eski sömürgeci güçlerinin küresel hakimiyetini giderek daha fazla zorlaştırmakta. Böyle bir durum Soğuk Savaş yıllarında ilk kez gerçekleştiğinde - o zamanlar birçok Latin Amerika ülkesinde sosyalist hareketler, transatlantik güçlerin neosömürgeci yönetimine karşı çıkıyorlardı - Amerika Birleşik Devletleri ve AB ülkeleri hegemonyalarını güvence altına almak için bölgedeki kanlı askeri rejimlere bel bağlamıştı. Şu anda, Rusya ve Çin’in etkisini azaltmak ve sömürge dönemlerinde en belirgin olan eski dünya hakimiyetlerini güçlendirmek için eski sömürgelere karşı eski sömürgeci haklarını tekrar gündeme getiriyorlar.
(Çeviren: Semra Çelik)