Metal işçileri: Kendi siyasetimizi yapmak için örgütlenmeliyiz
Hatay'daki metal işçileri, seçimlerden sonra ekonomik krizin daha da hissedileceğini, faturanın işçilere kesileceğini söylüyor.
Fotoğraf: Pixabay
Halil İMREK
Hatay
Yerel seçimlere bir aydan kısa bir süre kala görüştüğümüz Hatay’ın Dörtyol ilçesindeki işçiler, topluma iki anlayışın dayatıldığını söylüyor. Kendi fabrikasından örnek veren bir metal işçisi, “Mesela bizim fabrikada sendikacının biri AKP-MHP’nin birlikte hareket ettiği Cumhur İttifakının meclis üyesi, diğer sendikacı da CHP’den ya da İyi Partiden üyeydi. Biz işçinin hakkı hukuku deyince, hem işyeri yönetimi tarafından hem de sendikacılar tarafından ‘Siyaset yapıyormuşsunuz, bu işlere karışmayın işinizden ekmeğinizden olursunuz’ şeklinde uyarılıyoruz. Bu zor şartlar altında işçilerin örgütlenmekten, birleşmekten başka şansı yok” diyor.
‘KRİZİN BETERİ SEÇİMDEN SONRA OLACAK’
Ekonominin sıkıntılı olduğunu belirten işçiler, “Krizin beteri seçimden sonra olacak. Seçimde oyları alırlarsa krizin yükünü işçilere yıkmaya devam edecekler. Şimdi kimi göz boyamalarla işi geçiştiriyorlar. Tanzim satış mağazası, teşviklerle insanların tepkisini engelliyorlar. Ama seçimlerin ardından krizin daha da ağırlaşacağı herkes tarafından dillendiriliyor” diyor.
Büyük bir metal fabrikasında çalışan bir işçi, “Kimse faturaları nasıl ödediğimizle, eve ne zorlukla ekmek götürdüğümüzle ilgilenmiyor. Elektrik ve gaza, bir önceki yıla göre yüzde 50 daha fazla ödüyoruz. Elektrik sayaçlarını okuma parası kalksa bile epey bir rahatlarız. Teknoloji o kadar ilerlemiş, mesela sayaçlara bir okuma çipi takamazlar mı? Geçen ay benim ödediğim faturanın 96 lirası sayaç bedeli. Benim günlük yevmiye o kadar değil” dedi.
GÜÇLÜDEN YANA OLMA YAKLAŞIMI VAR
Yaşadıkları sorunların seçimlerden sonra çözülüp çözülmeyeceğini sorduğumuzda ise işçiler, “Mevcut partilerin çoğu yapmaz. Ancak yapacak olana da sahip çıkılmıyor. Bir belediye başkanı, bir milletvekili veya bakan halktan kopmuş. Halka oy alacakları zaman uğruyorlar, bir tek o zaman bizi hatırlıyorlar. Belediye başkan adayı olanların yaklaşımı ve ona oy verenlerin yaklaşımı yukarı ile iyi olmak. Genel zihniyet de, iktidar partisinin adayı kazanırsa hizmeti yapması kolay olur. Merkezi iktidar destekler yaklaşımı var. Toplumda kim güçlüyse güçlüden yana yer alma yaklaşımı var. Doğrudan, haklıdan yana yer almak riskli, onun için başımı ağrıtmayayım düşüncesi öne çıkıyor. İşçi örgütlü değil, iş garantisi yok ve çevresinden kopamıyor. Toplumun geldiği nokta da iyi değil. Bir cinnet hali var. Kimse hayatından mutlu değil” diyorlar.
“İşçi niye bir seçenek olamıyor, kendi siyasetini neden yapamıyor” diye sorduğumuzda ise şu yanıtı veriyorlar: “İşçi örgütlü değil. Patronla, müdürle tek başına mücadele edemiyor. İşe girerken belediye başkanı, mevcut partilerin ilçe teşkilatı, akrabası, eşi, dostu üzerinden iş bulmuş. Yani bir yanıyla çevresine bağımlı hale gelmiş. Mesela babası ben ne dersem o olacak diyor. Şu partiye vereceksin diye tembihliyor. Ona karşı gelemiyor, ailesinden, geleneklerden kopamıyor. İşçinin iş garantisi olsa, sendikası olsa, ya da olan sendikası yanında dursa başka şekilde davranıp kendi sınıf siyasetini yapabilir. Ama bu kolay değil.”
İŞÇİ KENDİ SİYASETİNİ YAPINCA SORUN OLUYOR
Ülkede işçilere iki anlayışın dayatıldığını belirten işçiler şunları söylüyor: “Çözüm olarak iki parti sunuyorlar. Ya Allah, bismillah diyen, dini de kendi çıkarları için kullanan siyaset ya da vatan, millet, Atatürkçülük siyaseti. İkisi prim yapıyor. Sana ikisinden birini tercih et diyorlar. Mesela bizim fabrikada sendikacının biri AKP-MHP’nin birlikte hareket ettiği Cumhur İttifakının meclis üyesi, diğer sendikacı da CHP’den ya da İyi partiden üyeydi. İkisi de sonuçta ayrı partilerde siyaset yapıyor. Ama onların söylediği, yaptığı siyaset olmuyor. Biz işyerinde işçinin hakkı hukuku deyince, sermaye partilerinin işçiye vereceği bir şey olmayacağını, hangi parti belediyeyi alsa da işçinin yaşamında bir şey değişmeyeceğini, sadece ihale alan firmaların değişeceğini söyleyince biz hem işyeri yönetimi tarafından hem de sendikacılar tarafından ikaz ediliyoruz. ‘Siyaset yapıyormuşsunuz, bu işlere karışmayın işinizden ekmeğinizden olursunuz’ şeklinde uyarılıyoruz. Bir de işçinin kendi partisi, Emek Partisi var desen tam bölücü oluyorsun. Yani işçi ve emekçilerin çıkarı deyince göze batıyorsun. Ama sonuçta hakkımızı istemekten geri durmayacağız. Bu zor şartlar altında işçilerin örgütlenmekten, birleşmekten başka şansı yok. Öncelikle sendikalarımızı düzeltmek lazım. Sonra kendimizden olana sarılmalıyız.”