Türkiye’de Suriyeli patronlar ve işçiler
17. TÜÖBİK'ten bize kalan.
Fotoğraf: Evrensel
Latif KOR
İstanbul Üniversitesi
Bu yıl Türkiye Üniversite Öğrenciler Bağımsız İktisat Kongresi’nde Suriyeli mülteciler konusunda bir sunum gerçekleştirdim. Sunumumun konusu temelde Türkiye'de bulunan mültecilerin hukuki durumları ve bunun ekonomiye olan etkileriydi.
Sunumu hazırlarken esas amacım göç dinamikleri üzerine farklı pencerelerden bakmaya çalışmaktı. Bu yüzden sunuma Suriyelilerin hukuki durumlarını ele alarak başladım. Bu durumun neden olduğu dezavantajları ve uluslararası arenada 1951 Cenevre Konvansiyonu'na eklediğimiz yalnızca Avrupalı insanları mülteci olarak kabul etmemize yönelik çekinceye dikkatleri çekmek istedim.
UCUZ İŞ GÜCÜ, GÜVENCESİZ İŞ
Diğer yandan Suriyeli sermaye sahiplerinin durumuna göz atarak dünyada yaşanan göçlerin bir nevi sınıfsal temellerini inceledim. Sermaye sahipleri sığındıkları ülkelerde yeniden yatırım yapma ve kâr elde etme planları yaparken bunun için ortak taleplerde bulunuyorlardı. Burada özellikle İstanbul’da karşılaştığımız bir restoran zincirinden (Tarbuş) örnek verdim. Suriye’den göç etmiş bir patron ve kendi restoranında 300’ü aşkın Suriyeli işçi çalıştırıyor. Suriyeli işçi çalıştırmanın da ekmeğini yiyor. Onlara sigorta yapmak ve çalışma saatlerini düzenlemek gibi bir kaygısı da yok. Diğer taraftan Suriyeli işçiler ise ağır şartlar altında, güvenlik önleminin olmadığı ve düşük ücretler karşılığında çalışmaya mecbur kalıyordu. Çünkü hukuki düzenlemeler kayıtlı bir şekilde çalışmaları için engeller üretiyordu. Ayrıca yetersiz denetim sebebi ile kayıtdışı çalışan sayısı hızla artıyor ve bu durum Suriyeli işçinin sömürülmesine, ucuza çalışmak zorunda kalan bu insanlara karşı yerel halkın tepkisinin büyümesine neden oluyordu. Yani ortada olan hukuki kaos bu insanlara katmerli bir ceza olarak geri dönüyordu.
Sunum sonrası sorulan mülteci kamplarıyla ilgili bir soru vardı. Suriyeliler mülteci kamplarında zorluklar içinde yaşıyorlardı, göçmenler kaçak olarak Avrupa'ya geçmek için canlarını riske atıyorlardı, okulda olması gereken çocuklar ayakkabı atölyelerinde çalışıyorlardı, medyanın saldırılarına hedef olup bazı yerlerde linç girişimlerine maruz kalıyorlardı. Sunumu hazırlamak için araştırma yaparken sorunlar karşımda günden güne büyüyordu ve belirli bir sürede sunum yapacağımız için tüm sorunlara değinme imkanım yoktu. Bu yüzden yaşanan sorunların tamamına değinemedim. Ne mutlu ki bugün Türkiye'de birçok yazar bu sorunlar üzerine okuduklarını ve gördüklerini anlatıyor çözüm bulunması için insanlarda farkındalık oluşturmaya çalışıyor.