İşçiler oy hakkını özgürce kullanabiliyor mu?
Halil İmrek, yerel seçimlere doğru işçilerin durumunu, bağımlılık ilişkilerini ve örgütlülük düzeyini yazdı.
![İşçiler oy hakkını özgürce kullanabiliyor mu?](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/108476.jpg)
Fotoğraf: Özge Eli Kızıl/AA
Halil İMREK
31 Mart 2019 tarihinde yapılacak yerel seçimler, sermaye partileri açısından “Yerel rantın paylaşılması” anlamını taşıyor. Genel seçimlerde milletvekili olarak Meclise girme isteğine nazaran sermaye yerel yönetimlerde daha istekli görünüyor. Keza bu düzende belediyeler palazlanmak için, daha çok rant ve imtiyaz kaynağı olarak ele alınıyor.
Örneğin, İskenderun’da AKP’den Belediye Başkanı Adayı olan Tosyalı Çelik Patronu Fatih Tosyalı... Tosyalı, yurt içi ve yurt dışı yatırımları ile ülkenin önde gelen patronları arasında. İskenderun gibi birçok ilçede ve ilde aday olanların patron ya da büyük müteahhitler olması dikkat çekiyor. Çünkü patronların belediye yönetimlerine ihtiyacı var, yerelde belediye ile çok işleri var. Belediyenin de yerelde çok imkanı var. Vergi, arsa spekülasyonu vs. gibi rant ihtiyacı, yerel sermaye için iştah kabartıcı.
İşin bir tarafı da bu patronların seçildiği durumunda işçinin durumu. İşçi, karşısında hem patron hem belediye başkanını görecek, bu da iki boyunduruğa birden girmek anlamına geliyor. Biz bu yazıda yerel seçimler üzerinden işçilerin bağımsız bir tutum geliştirmeleri önündeki engelleri irdeleyeceğiz.
İŞÇİNİN OY TERCİHİNDE ‘ÇEVRE’NİN ETKİSİ…
İşçilerin çevresinin etkisinden kopamadığını gözlemleyebiliyoruz, yer yer yaptığımız haberlerde de bunu yansıttık. Çevrenin etkisi tek yönlü değil. Çevre, ona politik ilişkiler aracılığıyla elde edilmiş imkanlar sunuyor ve onun bu politik ilişkilerin bir parçası olmasını bekliyor. İşçi, çevresinin ilişkileri üzerinden işe giriyor ve denetlenmeye devam ediyor: “İşe biz seni soktuk. Sen işe hangi ilişkiler sonucu girdin, bizim şu partiye oy vermemiz sonucu girdin. Dolayısıyla biz bu ilişkiyi güçlendirip korumak zorundayız. Senin de buraya oy vermen ve oy toplaman lazım.”
Yine birçok işçi belediye yönetimi üzerinden fabrikalarda iş buluyor, bu da işçiyi oraya oy vermeye zorluyor.
Ayrıca “Babanın, atanın yıllardır oy verdiği parti bu, sen niye bunun dışına çıkıyorsun, senin de buraya oy vermen gerek” şeklinde ya da benzer aile baskıları da azımsanmayacak kadar etkili.
DEVLET VE KAMU İMKANLARI İLE OY DEVŞİRME
Bunun yanı sıra devlet imkanlarıyla iktidar partisi tarafından dayatılan bağımlılık ilişkisi söz konusu. Özellikle seçim önceleri İŞKUR/toplum yararına program (TYP) kapsamında kısa süreliğine işe alınan yüz binlerce işçi var. Bu işçiler, mülakat yönteminde AKP’den torpil bulmak durumunda kalıyor. Bu da başka bir bağımlılık ilişkisi yaratıyor. Daha önce birçok ilde İŞKUR’un işe aldığı işçileri çoğunlukla AKP ilçe yöneticileri, gençlik ve kadın kolları yöneticilerinin oluşturduğu yerel gazetelere yansımıştı.
Geçtiğimiz günlerde İŞKUR tarafından Kayseri’de işe alınan kişilere, AKP’nin Develi adayına destek programına katılmaları için, “Mustafa Aksu Kültür Merkezinde toplantı yapılacaktır. Katılım zorunludur” mesajının göndermesi bir örnek olarak gösterilebilir.
Bir başka örnek AKP Yozgat Boğazlıyan İlçe Başkanı Osman Düğenci’nin, şeker fabrikasının AKP’ye ait olduğunu savunarak, işçi alımlarından kendilerinin söz sahibi olduğunu söylemesi: “Şeker fabrikasına adam alınacakmış, biz aldırırız. Kimse aldıramaz.”
Ayrıca sendikaların belediye başkanları karşısındaki güçsüzlüğü veya belediye başkanlarının sendikaları denetler halde olması, kırılması gereken başka bir bağlılık yaratıyor. Hükümete yakınlığıyla bilinen Hak-İş Konfederasyonu, AKP’li belediye başkan adaylarına desteğini sürdürüyor. Geçtiğimiz günlerde Hak-İş tarafından Aydın’da temsilciler toplantısı gerçekleştirildi. Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, burada AKP’nin Aydın Adayı Mustafa Savaş’a destek vererek, “Bizim işimiz, bizimle aynı istikamette olanlarla olacak” dedi. Ankara, İzmir ve Aydın’da AKP’li belediye başkan adaylarına açık destek veren Hak-İş’in İstanbul’daki toplantısına Binali Yıldırım da katıldı.
İŞÇİ ÖRGÜTSÜZ VE İŞ GÜVENCESİZ…
Ülkede sendikalaşma oranı ocak ayı itibarıyla yüzde 11’dir. Bu oranla “serbest oy hakkı” bile korunamaz. Nitekim iktidar olan hükümetin belediye başkanı AKP’den başka partiye oy verecek işçilerin işten atılacağını söyleyebiliyor. Örgütsüz işçi, sermaye ve onun uzantısı siyasetle tek başına karşı karşıya kaldığında sermayeye doğrudan bağımlı hale gelir. Kadrolu olması gereken işlerde yüz binlerce kişi; işbaşı eğitimi, toplum yararına çalışma, taşeron adları altında “dolaylı olarak” iktidar partisine bağlanıyor.
Birçok belediyede yüz binlerce örgütsüz işçi var. Adana Büyükşehir Belediyesinde örgütsüz olan 17 bin işçi ne kadar özgürce oy kullanma imkanına sahip olacak? Buna dair tanık olduğumuz bir örneği anlatmak yerinde olur. CHP Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Zeydan Karalar, seçim çalışmaları kapsamında çarşı merkezinde esnafı dolaşıyor. O sırada oradan geçerken büyükşehir belediyesi şirketine bağlı iki taşeron işçisinin konuşmasına tanık oluyoruz. Bir işçi, yanındaki arkadaşına “Oğlum sen manyak mısın? Niye Zeydan Karalar’la beraber poza giriyorsun. Adam CHP’nin adayı, biz Büyükşehir işçisiyiz. Başkan Sözlü, fotoğrafını görse valla işinden olursun” diyor. (Hüseyin Sözlü 2014 yılında MHP’den seçilen mevcut belediye başkanı ve şu an AKP-MHP ittifakının Büyükşehir adayı)
İşçiler bu şartlar altında seçimlere gidiyor. Bu şartlar altında işçi ve emekçilerin yapması gereken, bulunduğu her yerde kendi örgütlerinde birleşmektir. Öncelikle sendikaları kendi evi haline getirmeli, mücadele merkezleri olarak yeniden inşa etmelidir. Olmayan yerde sendikalarını kurmalıdır. Sermaye partilerinden bağımsız geleceği olan ve bugün mayalanmakta olan fikri temsil etmeli, kendi sınıf çıkarı için, sınıf iktidarı perspektifiyle hareket etmelidir.
Seçim 31 Mart’ta bitecektir ve seçim sonucunda krizin yükü en örgütsüz olan işçi sınıfına yüklenmek istenecektir. Buna karşı emeğin güncel ve tarihsel sınıf çıkarlarına sarılmaktan ve mücadele etmekten başka bir yol yok. Tıpkı üçüncü havalimanı, İZBAN, MAKEL, Flormar, İZENERJİ, Kütahya, Gümüşhane maden işçilerinin de kanıtladığı gibi... İşçi sınıfı ve emekçiler hak gasplarına karşı sessiz kalmayacaklarını ilan ederek demokrasinin seçimlerden ibaret olmadığını da göstermektedirler. En son emekçi kadınlar 8 Mart etkinlikleri kapsamında sokaklara çıkarak bu tutumu göstermişlerdir.
Kısacası, seçim süreci demokrasi ve özgürlükler için verilen mücadelenin bir parçasıdır. Başta işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesinin, siyasi baskılardan canı yanan kesimlerin boyun eğmemek üzere gösterdikleri direnişler ve itirazların, kadınların, gençlerin ve Kürt halkının mücadelesinin oluşturduğu; emek, demok-rasi ve özgürlükler mücadelesi seçimle, sandıkla sınırlanmayacak kadar büyüktür.
Tek adam yönetimine son vermek, demokratik normları yükseltmek ancak işçi sınıfının örgütlenme düzeyi yükseltilerek başarılabilir.
Evrensel'i Takip Et