Birleşelim, örgütlenelim, değiştirelim
YSK’nın seçimleri iptal etme tutumunu Emek Gençliği Merkez Yönetim Kurulu üyesi Hazan İlik ile değerlendirdik.
Fotoğraf: Evrensel
Berfin Ezgi TATLI
İstanbul
YSK, 31 Mart seçimlerinin İstanbul’da yenilenmesi kararını verdi. YSK’nın bu kararı alma nedenlerini, seçim iptalinin gençlik kesimleri içerisinde nasıl değerlendirildiğini, AKP’nin bir ekonomik kriz ortamındayken seçimin yenilenme riskini neden göze aldığını Emek Gençliği Merkez Yönetim Kurulu üyesi Hazan İlik ile değerlendirdik.
YSK’nın İstanbul Belediye Başkanı seçiminin tekrarlanması yönündeki kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yıllardır Türkiye’de inşa edilmeye çalışılan gerici ve faşist bir politik rejim olduğunu söylüyoruz. Bu süreçte de başkanlık seçimleri, referandum gibi çeşitli adımlar atıldı. Fakat referandumda sonuç “hayır” çıkmasına rağmen çeşitli yaptırımlarla AKP açısından olumlu bir sonuç çıktı. Bir süredir Türkiye’deki yönetim, tek adam tek parti iktidarı etrafında şekilleniyor. İşçi ve emekçilerin sosyal güvencelerinin törpülenmesi, gençlerin, kadınların yaşamlarının daha da zorlaşması, üniversitelerdeki kulüp ve toplulukların etkinlik yapamaz hale gelmesi, sürekli sansür ve her geçen gün artan baskılarla birlikte toplamında Türkiye’deki tüm muhalif kesimlerin yoğun bir baskıya maruz kaldığını söyleyebiliriz. Bu seçimin iptalini de son birkaç yıllık gelişmelerle birlikte değerlendirmek lazım. Sadece Türkiye açısından değil tüm dünyadaki gelişmeler açısından da değerlendirilebilir. Tekelci sermayenin daha kolay yönetebilmek ve kendi çıkarları için yönetimi merkezileşmeye çalıştığını ve dünyada tek adam yönetimlerinin ortaya çıkmaya başladığını görüyoruz. Trump, Macron ya da Brezilya örneklerinde olduğu gibi. Türkiye açısından da benzer bir durum söz konusu. Ancak tek adam rejimlerinin karşısında Fransa’da, Türkiye’de, Ortadoğu’da halkların mücadelesini de görüyoruz.
EN TEMEL HAKLARIN GASP EDİLMESİ
Bütün bunlarla birlikte değerlendirdiğimizde de seçimin iptali aslında bütün burjuva demokrasilerindeki en temel haklarından biri olan seçme ve seçilme hakkının bile bugün Türkiye’de gasp edildiğini gösteriyor. Örneğin Kürt illerinde belediye başkanlığına seçilen KHK’li adayların belediye başkanlıkları iptal edildi. İstanbul açısından da benzer bir durum var. Seçilmiş bir belediye başkanı var ve hiçbir hukuki dayanağı olmadan büyük bir hak gaspı yapıldı. YSK üzerinde baskı kurarak, “YSK halk nezdinde güvenini tazelemelidir.” gibi çeşitli açıklamalar yaparak YSK darbesi yapıldı. Seçimlerin iptali de aslında Türkiye’nin giderek daha gerici daha faşizan bir yere doğru gittiğinin göstergesi. AKP artık kendi anayasasında olan hakları bile kendi işine geldiği ve çıkarına olacak şekilde değiştirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Tüm bu kararlar Türkiye’deki tek adam tek parti rejiminin kendini faşizme ilerletmek için daha güçlü adımlar atması içindir. Son seçimlerin iptali de bu hukuksuzlukların ayyuka çıktığı, burjuva demokrasisindeki en temel hakların bile tanınmadığı bir durumun göstergesi.
GENÇLİK İÇERİSİNDE DAHA KARARLI BİR TUTUM
Bu karar gençlik içerisinde nasıl bir hava oluşturdu?
Mühürsüz pusulaların YSK tarafından geçerli sayıldığı 16 Nisan referandumdan sonra birkaç gün boyunca süren eylemler yapıldı ve bu eylemlere gençlerin katılımı yoğunluktaydı. Ama referandum sonucunun kabulü ve Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu gençlik yığınları içerisinde büyük hayal kırıklığı yarattı.
Emek Gençliği olarak 31 Mart seçimlerinde önceki seçimlere oranla katılımda bir düşüş olacağını öngörüyorduk. Sandığa katılım oranında yüzde 3-4 puanlık bir düşüş gerçekleşti.
Gençliğin 31 Mart seçimlerine daha umutsuz bir havada gittiğini söyleyebiliriz.
Yerel seçimlere ilgisiz ve seçim sonuçlarının da bundan sonra çok fazla bir şey değiştiremeyeceğine dair düşünceler vardı. Ancak sandıktan pek beklentisi olmaması eğilimi hakları için bir mücadele etme, bir mücadelenin öznesine haline gelme eğilimine dönüşmüyordu. Seçim sonuçları gençler için bir umut tazelenmesi yarattı. 31 Mart seçimlerine kadar sandıktan ümidi kesmiş gençlerin çoğu seçimlerin iptalinden sonra oy kullanma, sandığa sahip çıkma eğilimine sahip. Ama aynı zamanda gençliğin yeniden seçime giderken çeşitli kaygıları da var.
Seçimin iptalinin hemen ardından alınan karara tepkiler hızla büyüdü ve belli başlı ilçelerde çeşitli eylemler oldu. Genel olarak eyleme katılan kişilerin büyük bir çoğunluğunu gençler oluşturuyordu. Ülkede asgari düzeyde demokrasi isteyen gençlerin bir şeyler yapmak istediğini, sessiz kalmak istemediğini görüyoruz. Bu eylemlerdeki kitlenin hemen dağılmak istemeyen, daha kararlı bir kitle olduğunu ancak birkaç gün içinde sokak eylemlerinin sönümlendiğini söyleyebiliriz.
TEKELCİ BURJUVAZİNİN ÇIKARLARINI KORUYAN İKTİDAR
TÜSİAD hem yakın zamanda hem de seçimin iptal edilmesinin ardından siyasi istikrarın sağlanacağı ve reform dönemine geçişi istediğini dile getirdi. Bu açıklamalar sermayedarlar ile AKP arasındaki ilişkiye dair bize ne gösteriyor?
Kapitalist ülkelerde siyasi olarak iktidarda olan herhangi bir parti veya grup aslında halkın desteğiyle gelmez. Marksist literatürde bütün devlet biçimleri bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki baskı kurma aracı olarak tanımlanır. Kapitalist bir toplumda iktidar görüngüsü hangi biçimde olursa olsun o ülkedeki ilişkiye girdiği tekelci burjuvazinin çıkarlarını korumak için iktidara gelir. Bugün AKP açısından da aynı durumun olduğunu söyleyebiliriz. Uzun bir süredir arkasına aldığı sermaye güçlerinin çıkarlarını savunuyor. Hatırlarsak OHAL döneminde, OHAL’i patronlar için ilan ettiğini, OHAL sayesinde hiçbir fabrikada grev kalmadığını söylemişti. Bu söylem iktidar ve sermaye grupları arasındaki ilişkiyi çok net bir şekilde ifade eder.
BURJUVA KLİKLER ARASINDAKİ ÇATIŞMA
AKP devletin tüm kurumlarında düne oranla çok daha güçlü. Fakat arkasına aldığı halk kitlesi desteği aynı biçimde güçlü değil. Git gide devlet içerisindeki gücü artmış olsa da ekonomik krizle birlikte halk desteğinin giderek azaldığını söyleyebiliriz. Sonuçta 15 yıl önce iktidara gelen AKP’yle bugünkü AKP aynı değil.
Burjuvazi açısından da TÜSİAD’ın açıklamaları, sürekli uyarı veriyor olması biraz bunun da göstergesi. Türkiye’de giderek derinleşen ve yansımalarını her geçen gün daha sert yaşadığımız bir ekonomik kriz sürecindeyiz. İç ve dış politika açısından da olumlu bir tablo yok. TÜSİAD ve MÜSİAD’ın yaptığı açıklamalar “Biz bu ekonomik krizden nasıl en az zararla çıkabiliriz? Buna odaklanalım.” şeklinde. Erdoğan’ın yeniden seçime gitmesi, kendisi açısından da büyük bir kumar oynadığını gösteriyor. Burada burjuvazinin desteğinin düne göre görece zayıflaması AKP’nin siyasal iktidarını devam ettirmeye çalışmasıyla açıklanabilir. Bir süredir AKP’nin güç kaybettiğini söylüyoruz ve İstanbul en büyük rantın ve ihalelerin döndüğü, Türkiye’nin cevheri diyebileceğimiz bir şehir. Zaten halk desteğinin azaldığı bir dönemde AKP açısından İstanbul’u kaybetmek AKP iktidarını oldukça zorlayacaktır. Diğer bir yandan AKP’nin kendi içerisinde de çeşitli çelişkiler ve tartışmalar var. Erdoğan’ın belli ihaleleri daha taraflı, daha kendisine yakın sermaye gruplarına verdiğini söyleyebiliriz. Doğrudan sırtını dayadığı burjuva klikler arasında da pürüzler daha görünür bir biçimde açığa çıkmaya başlıyor. Aslında tüm bu aralarındaki pürüzlere karşı İstanbul’u kazanmak zorunda. Bu sıkışmışlığın içerisinde kendisini sağlama almak en azından belli burjuva kliklerine güven vermek açısından İstanbul’u almak AKP için bir tercihten çok zorunluluk. AKP, düzenin istikrarını hâlâ savunuyor ama attığı adımlar ve hamleler düzenin tümüyle devamını sağlamak için değil kendi siyasal iktidarını sağlamaya yönelik. Fakat tekelci burjuvazinin isteği seçim sürecini bitirip hızlıca ekonomik reformların hayata geçirilmesi.
BU SEÇİM TERCİH DEĞİL ZORUNLULUK
AKP öyle ya da böyle girdiği her seçimi almayı zorluyor…
Seçimin yenilenmesi kararı AKP’nin oynadığı bir kumar aslında bu. Bu kadar büyük bir risk alıyor olması ne kadar çok sıkıştığının, bunu yapmak zorunda kaldığının göstergesi. Mazbatanın verilmemesi halk nezdinde tepki biriktirdi. Bugün de bu kadar tepkiye rağmen bunu yapması toplumun yarısını direkt karşısına almayı göze aldığını gösteriyor. AKP’ye oy vermiş emekçiler açısından da “Bu kadarı da olmaz.” gibi tartışmalar dönüyor. Dolayısıyla kazanamayacağı seçime girer çünkü bu bir tercih değil zorunluluk. Fakat bu süreçte kazanmak için de elinden gelen her şeyi yapacaktır. Tabii bu o süreçte denediği şeyleri bugün de deneyeceği, denerse aynı şekilde etki yaratacağı anlamına gelmez. Bugün açısından derinleşmekte olan bir ekonomik krizden, tanzim kuyruklarından bahsediyoruz. Seçim dönemlerinin atmosferleri ve zeminleri farklı. Sonuç olarak AKP kaybedeceği seçime gider ama kaybetmemek için de her şeyi göze alarak gider.
Siz gençliğe bu süreçte nasıl bir rota çiziyorsunuz? Gençliğe çağrınız ne?
Türkiye gençliğinin, işçi ve emekçilerin ihtiyaç ve özlemleri ile tek adam tek parti rejiminin politikaları arasında gittikçe açılan bir makas var. Elbette seçim sonuçları ile tek adam tek parti rejiminin elini zayıflatmak, geriletmek önemli bir yerdedir. Biz bu süreçte tüm İstanbul gençliğini yapılan hak gaspına karşı ve AKP’nin gerilemesi için sandığa gitme ve oy kullanma çağrısı yapıyoruz.
Peki bu yeterli mi? Eşit, özgür bir gelecek özlemi için bu yeterli değil. Bizim aynı zamanda Türkiye gençliğine çağrımız kendi geleceğimize sahip çıkmak için örgütlenme ve mücadele etme çağrısıdır. Bu dönemde tüm Türkiye gençliğinin en büyük ihtiyacı bu çağrıda birleşiyor. Örneğin ODTÜ öğrencilerinin şenliklerini geri almak için bir araya gelmesi ya da parasız eğitim için yan yana gelmek gibi çeşitli talep ve sorunlar için birleşmek bu dönem en büyük ihtiyaçlarımızdan birisi.
Kalıcı bir birliktelik kuramazsak bu kazanımlar örneklerini daha önce de yaşadığımız gibi hızlıca elimizden alınacaktır. Bu kalıcı birliktelikler ancak örgütlü hareket ederek sağlanabilir. Daha uzun soluklu, geriye düşmeyecek bir mücadele hattı talep ettiğimiz bir geleceği kurmamız için gereklidir. Gençliğin mücadelesi onun özlemlerini hayata geçirebilecek olan işçi sınıfının mücadelesinin politik programıyla birleşmek zorundadır.
Türkiye gençliği talepleri için mücadele ederken yalnız da değil. Dünyanın dört bir yanında Tunus’tan Sudan’a gençlik daha iyi bir yaşam için mücadele ediyor.
Biz de tüm liseli, üniversiteli, işçi gençliği birlikte değiştirmek üzere Emek Gençliği’nde örgütlenmeye çağırıyoruz. Birleşelim, örgütlenelim ve değiştirelim.