"Batı, İran’ı hafife almamalı"
Batı ülkeleriyle İran arasındaki tanker gerilimi geçtiğimiz hafta Hürmüz Boğazı’ndaki gelişmelerle yeni bir boyut aldı. Arap basınındaki yazılarda Batı’nın İran’ı hafife almaması gerektiği yorumları
Fotoğraf: DHA
Kolaj: Evrensel
Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ
Geçtiğimiz haftalarda Hürmüz Boğazı’nın bulunduğu Basra Körfezi dört tankerin vurulması nedeniyle oldukça ısınmışken, bu sefer de tankerlerin alıkonmasıyla gerilim bir üst safhaya taşındı. İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt, İran’ın İngiltere’ye ait 2 gemiyi alıkoyduğunu duyurarak, bunun “kabul edilemez” olduğunu söyledi. Hunt, İran Devrim Muhafızları tarafından alıkonulan Stena Impero isimli petrol tankerinin ardından 40 dakika sonra Liberya bandıralı İngiltere tarafından işletilen Mesdar isimli bir diğer petrol tankerinin de alıkonulduğunu açıklandı. İran Stena Impero isimli tankeri kabul ederken diğer tankeri alıkoyduğunu reddetti.
CEBELİTARIK’A MİSİLLEME
Kısa bir hatırlatma yapacak olursak; ABD liderliğindeki blok ile İran arasında ki gerilim, Trump’ın İran ile yapılan nükleer anlaşmadan Mayıs 2018’de tek taraflı olarak çekildiğini açıklaması ve yaptırımlar uygulamasıyla başladı. ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarının başında petrol satışını engellemek vardı. İran’ın petrolden elde ettiği yıllık gelir 40 milyar dolar civarındaydı. Ülke, ABD yaptırımlarından önce günde 2,4 milyon varil petrol ihraç ediyordu. Bu ihracat günlük 200 bin varile düşmüş durumda.
İran, ABD ve müttefiklerinin yaptırımlarına Basra körfezinde bulunan tankerlere sabotajlarla cevap verdi. Sonrasında ABD’ye ait bir insansız uçağı (İHA) düşürdü.
4 Temmuz günü Akdeniz’in girişinde yer Cebelitarık Boğazı’nda İran tankerini alıkoyması, gerginliği yeni bir safhaya taşıdı. İran tankeri; İngiltere’nin kolonisi olan Cebelitarık’ta Suriye’ye petrol taşıdığı ve ambargoyu ihlal ettiği gerekçesiyle alıkonmuştu. Her ne kadar İngiltere Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt; “Hürmüz Boğazı’nda tutulan İngiliz tankeri ile Cebelitarık‘ta alıkonan tanker arasında herhangi bir karşılaştırmayı reddediyoruz” dese de, İranlı yetkililerin yaptığı açıklamalar tam tersi yönde. İran Dini İstişare Meclisi üyesi Muhammed Ali Musavi Cezayiri, İran’ın 2 milyon ton petrol yüklü tankerinin Cebeli Tarık’ta alıkonulmasına karşı Tahran’ın yapacağı misillemeden İngiltere’nin korkması gerektiğini söylemişti.
PETROLÜN 3’TE 1’İ HÜRMÜZ’DEN GEÇİYOR
Konuyu değerlendiren makaleye geçmeden önce İran’ın kontrol ettiği Hürmüz Boğazı’nın önemini belirtelim. Basra Körfezi’de bulunan Hürmüz Boğazı’ndan dünyanın günlük tükettiği petrolün üçte biri geçiyor. Günde yaklaşık 18 milyon varil petrol bu Körfez’den ihraç ediliyor. Petrol sevkiyatında yaşanacak herhangi bir aksama anında fiyatlara yansıyor.
"İRAN’I HAFİFE ALMAK HATA"
Ortadoğu’nun tanınmış yazarı Abdulbari Atwan, tanker krizinin başladığı anda sıcağı sıcağına yazdığı makalede batının hatasının İran’a karşı düşmanlık kılıcını çekmesi olduğunu savundu. Atwan, ABD’nin ve müttefiklerinin İran’ı hafife alarak yanlış yaptıklarını yazdı. Atwan, “İran’ın dini Lideri Ali Hamaney’in geçen hafta İngiltere’nin Cebelitarık’ta Suriye’nin kuzey sahiline giden tankeri alıkoyma devam etmesi nedeniyle uyardığında, İngiliz yetkililer bu tehditlerin boş sözler olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre asla pratik adımlara dönüşmeyecekti. Devrim muhafızları tam anlamıyla söylenenleri yerine getirdi. Hürmüz Boğazı’nda bir İngiliz tankerini alıkoydu” dedi.
S-400, ABD’NİN MÜTTEFİKLERİNE KÖTÜ ÖRNEK
Türkye’nin Rusya’dan aldığı ve kurulumuna başlayan S-400 füze savunma sistemleri Arap dünyasının gündeminde. Al Kuds al Arabi gazetesinden konuyu değerlendiren Bekir Sıtkı, Türkiye’nin bu füzeleri almasının ABD’nin müttefiklerine kötü örnek olacağını ve başka ülkelerinde bu sistemleri isteyebileceğini yazdı. Bu nedenle Trump’ın verdiği olumlu mesajlara rağmen Türkiye’ye karşı başlatılacak yaptırımların karşısında duramayacağına işaret etti. Sıtkı, ayrıca kurulumun zamana yayılmasının amacının yaptırımları uygulamaya başlamasının ötelenmesi amacıyla yapıldığına dikkat çekti.
İRAN’DAN TANKER ALIKONMASINA KARŞI HAMLE
Abdulbari ATWAN
Rai al Youm
Bu günlerde Batı ülkeleri tarafından yapılan en büyük hata, İran’a karşı düşmanlık kılıcını çekmeleridir. Özellikle Birleşik Devletler; “İranlı rakibinin ve müttefiklerinin gücünü, siyasi ve askeri provokasyonlar ve Körfez’de gerginliğin artmasına durumunda” olası tepkilerini hafife alıyor. Tankerlerin alıkonması gibi krizler bu konudaki en belirgin örnektir.
İran Devrimi’nin dini Lideri Ali Hamaney’in geçen hafta İngiltere’nin Cebelitarık’ta Suriye’nin kuzey sahiline giden tankeri alıkoymaya devam etmesi nedeniyle uyardığında, İngiliz yetkililer bu tehditlerin boş sözler olduğunu düşünüyorlardı. Onlara göre asla pratik adımlara dönüşmeyecekti. Devrim Muhafızları tam anlamıyla söylenenleri yerine getirdi. Hürmüz Boğazı’nda bir İngiliz tankerini alıkoydu. Bir sözcü; tankerin seyir yasalarını ihlal ettiğini, İranlı bir tekneye çarptığını ve Körfez sularını kirlettiğini söyledi.
CEBELİTARIK’TA ABD PARMAĞI
İngiltere, İran’ın petrol tankeri “Grace 1’i alıkoyduğunda bunu uluslararası seyir kurallarını ihlal ettiği” gerekçesiyle yapmadı. Çünkü talimat Washington’dan ve özellikle Donald Trump’tan gelmişti. Devrim Muhafızları’nın hücum botları; iki İngiliz gemisini alıkoyarak misilleme yaptığında, bu kozu İngiliz Hükümetini mümkün olan en kısa sürede İran tankerini serbest bırakmasına baskı aracı olması için kullanmaktadır.
İRAN’IN BATIYA MESAJI
İran yönetimi Batı ülkelerine, özellikle ABD’ye açık bir mesaj göndermek istedi; “Dediğini yapacak! Kendisine ve çıkarlarına yönelik saldırgan hareketlere karşı asla sessiz kalmayacak! Süreç kapsamlı bir savaşa dönüşse bile sonuna kadar gidecek!”
Önemli olan Irak hatasını tekrar etmeyecek olmasıdır. Irak halkına karşı yıllarca süren ekonomik abluka uygulanmıştı. Süreç, rejimin ve ülkenin yıkılmasıyla sonuçlanmıştı.
Bu yönetim, halkının aç kalmasına ve petrol ihracatının önlenmesine izin vermeyecek. ABD filolarını ve uçak gemileri korkutmayacak. Sadece kendi şartlarıyla müzakere masasına gidecek. Hava sahasını birkaç metre delen casus uçağı düşürmekte bir an bile tereddüt etmedi. Nükleer anlaşmanın tek taraflı feshedilmesinden sonra uranyumu kararlaştırılan oranlardan daha yüksek oranlarda zenginleştirme tehdidini yerine getirdi. Stokunu arttırdı.
ABD SÜRECİN SORUMLUSU
Körfez ve Hürmüz Boğazı sularında deniz seyri güvendeydi. ABD yönetiminin nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilene ve İran petrolünün Çin, Japonya, Türkiye ve Hindistan’daki müşterilerine ihracatını yasaklayan yaptırımlar başlayıncaya kadar onlarca yıl boyunca hiçbir sorunla karşılaşılmadı. Bu nedenle Trump yönetimi, Hürmüz Boğazı’ndaki güvenli navigasyonu sağlamak için “istekli” bir koalisyon kurma hakkında konuştuğunda İsteklerine cevap verebilecek tüm devletler bu gerçeği kabul etmelidir.
İRAN’I YETERİNCE TANIMIYORLAR!
İran liderliği “intihar veya “şehitlik” ruh halindedir. Körfez ülkelerinin ve Avrupa’nın içinde olduğu ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon tarafından engellenemeyecektir. Aksini söyleyenler bu liderliği, savunma stratejisini ve Psikolojik ve askeri yapısının kalitesi bilmemektedir.
İran sadece büyük bir balistik füze cephanesine ve radarların tespit edemediği hücum botlarına sahip olduğu için güçlü değildir! Aynı zamanda kendisine yönelen her türlü saldırganlığa karşı tepki verecek bir liderliğe sahip olduğu için güçlüdür.
Bu makaleyi, cevap verme gücünün sadece İran liderliği ile sınırlı olmadığını belirterek sonlandıracağız. Direniş eksenindeki tüm müttefikleri; Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da, Yemen’de, Gazze Şeridi’nde cevap verme gücüne sahiptir.
İSRAİL’LE NORMALLEŞME BAKANI!
Rai al Youm
Başyazı
Bahreyn Dışişleri Bakanı Şeyh Halid bin Ahmed El Halife, Washington’da düzenlenen Dini Özgürlük Konferansı’nda “İşgal devletiyle” aleni bir şekilde bir araya geldi. Karşılıklı olarak konuşup gülüştüler! ABD Başkanının Uluslararası Müzakereler Özel Temsilcisi Jason Greenblatt’ın resmin yayınlanmasına izin vermesi sadece Yahudi devletini ve yetkililerini memnun etmiyor; onlarla normalleşme arzusunda ısrar ediyor. Ancak, ortaya çıkan durum normalleşmeye karşı çıkan ve onu büyük bir günah olarak gören yüz milyonlarca Arap ve Müslüman’ı kışkırtıyor.
Şeyh Halid Al Halife, Yahudi devleti ile Arap ve Körfez normalleşmesinin “ajanı” haline geldi. İsrailli yetkililerle yaptığı görüşmelerde “görüntüyü abartarak”, normalleşme karşıtlarını kışkırtıyor. Geçtiğimiz ay Bahreyn’in başkent Manama’daki “Yüzyılın Anlaşmasını” karşılamak için davet edilen İsrail medyasının temsilcilerine verilen resepsiyona ev sahipliği yaptığındaki gibi.
Bahreyn bakanı bu normalleştirme adımlarını, İsrail’in sağcı ırkçı hükümetinin Arap barış girişimini yaptığı bir zamanda atıyor. Bu girişimin fikri sahibi Suudi Arabistan Krallığı’dır ve iki devletli çözümü de öldürmektedir. Gazze’deki iki milyondan fazla Müslüman üzerindeki kuşatmayı sıkılaştırmaktadır. Sınırdaki binlerce silahsız göstericiye ve Kudüs’ün yerleşimcilerine öldürmek amacıyla ateş edilmektedir.
Bahreynli bakanın “inatçılığının” arkasında duran bilgeliğin ne olduğunu bilmiyoruz. Yüz milyonlarca Müslüman ve Arap’ın duygularını görmezden gelmektedir. Ellerine işgal altındaki Filistinli kardeşlerimizin ve öncesinde Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır’ın kanları bulaşmış İsrailli yetkililerle buluşmak, eşi görülmemiş bir meydan okumadır.
Sözlerimiz; Bahreyn Dışişleri Bakanı’nın yaklaşımını benimseyen tüm Körfez yetkililerine özellikle Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve Suudi Arabistan’a da yöneliktir.
RUSYA’YA FÜZE ANLAŞMASINDA TÜRKİYE’DEN SON HABERLER
Bekir SITKI
Al Kuds al Arabi
Amerikan’ın Türkiye’ye sert yaptırımlar getirmesi konusundaki tehditlerine rağmen, Rus S-400 füzeleri 12 Temmuz’da Ankara yakınlarındaki bir hava üssüne gelmeye başladı. Füze sisteminin Türkiye’ye gelmesiyle ABD Dışişleri Bakanı Pompeo olumsuz açıklamalar yaptı. Türkiye’ye yapılacak yaptırımlarla ilgili olarak Pentagon basın toplantısı yapacağı duyuruldu. Ardından toplantı ertelendi ve iptal edildi. İptalin, Trump yönetiminin şahinlerine uyguladığı baskının bir sonucu olduğu yorumları yer aldı. Bu adımı Ankara’nın daha rahat hissetmesini sağlayan Trump’ın yeni açıklamaları takip etti. Türkiye’nin hava savunma kabiliyetini güvence altına almak için Rusya’ya yönelmesi konusunda Obama yönetiminin sorumluluğu yönündeki görüşlerini yineledi. Müttefik Türkiye ile iyi ilişkiler hakkında konuştu. Kongre’nin yönetimden teslim etmemesini istediği F-35 uçaklarını alma olasılığını dışlamadı.
Trump, CAATSA yasasının Türkiye aleyhindeki askeri, ticari ve ekonomik yaptırımlara uygulanmasını isteyen kongre ile karşı karşıya kalmaya devam edebilir mi? Özellikle de ABD başkanlık seçim yılı eşiğindeyken!
Rus S-400 füzelerinin Türkiye’ye teslimi hususunda dikkat çeken nokta, kurulumunun ve teslimatının uzun bir süre dilimine, 2020 yılının nisan ayına kadar yayılmış olmasıdır. Sürenin bu kadar uzun olması merak konusu. Sorunun cevabı lojistik ve teknik meselelerde bulunamıyor. Neden siyasi nedenlerden dolayıdır. Amaç ABD’nin yaptırım başlangıç süresini ötelemek. Erdoğan’ın Putin’den sistemlerin teslimatı ve kurulması ile ilgili süreyi uzatmasını istemiş olması muhtemel. Trump’ın Ankara’ya yaptırım uygulanmasını ertelemede zaman aralığı sağlamak için.
Ancak yaptırımları erteleme meselesinin bir başka yüzü; müttefik bir devletin isyan bayrağını açtığı süper gücün olumsuz etkilenecek olmasıdır. Washington’un Erdoğan’ın S-400 füzelerini alma inadı karşısında sessizliği, diğer müttefiklerin de buna cesaretlendirecektir. Mesela Hindistan, sofistike Rus füzelerinin satın alınması kararını devam ettiriyor. Suudi Arabistan da füze almak istiyor. Aynı şekilde daha az kesin haberler olmakla birlikte Katar, Mısır ve Pakistan füzelere ilgisi olan diğer ülkeler. Trump, yönetimindeki şahinlere ek olarak Cumhuriyetçi ve Demokrat Partili üyelerden oluşan kongrenin baskısı karşısında Türkiye’ye “anlayışlı davranma” pozisyonunda durabilir mi? Ne zamana kadar?