Suriye'de güvenli bölge ABD iznine bağlı
Hükümet, Suriye’deki Kürt bölgesini "operasyon" ile tehdit ediyor, Arap basınında çıkan yorumlarda ise buradaki herhangi bir adımının ancak “ABD onayıyla” olabileceği vurgusu yapılıyor.
![Suriye'de güvenli bölge ABD iznine bağlı](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/142707.jpg)
Fotoğraf: AA | Kolaj: Evrensel
Ali KARATAŞ
Yusuf ERTAŞ
AKP Hükümeti'nin ABD ile olan ilişkileri ve bu çerçevede Suriye politikasına yansımaları tartışma konusu olmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bakanların Suriye’deki Kürt bölgesine “operasyon” tehdit etse de Arap basınında çıkan yorumlarda Türkiye’nin bu bölgedeki herhangi bir adımının ancak “ABD onayıyla” olabileceği vurgusu yapılıyor.
Türkiye’yi yakından takip eden Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nurettin Suriye’de bir “tampon bölge” oluşturulmasıyla Türkiye’nin iki amacının gerçekleşmiş olacağını yazdı. Nureddin; “Türkiye 30 ila 40 kilometre derinlikte güvenli bir alan istiyor. Bu başarılırsa, Türkiye bir yandan ‘Kürt tehdidini’ sınırlarından uzaklaştırarak en önemli hedeflerinden birine ulaşmış olacak. Diğer yandan bir damla kan dökmeden ABD ile ilişkilerini iyileştirecek” dedi. Nureddin ayrıca Fırat'ın kuzeydoğusundaki büyük veya sınırlı bir Türk askeri operasyonunun veya “tampon bir bölge” kurma projesinin ancak ABD’nin izniyle olabileceğine dikkat çekti.
SURİYELİ MÜLTECİLER DAHA DA SAHİPSİZ
Arap basınında Türkiye ile ilgili yer alan diğer bir konu ise Suriyeli mülteciler meselesi. Yetkililerin son dönemde Suriyeli mültecilerin gönderilmesiyle ilgili açıklamalar eleştiri konusu oldu. Rai al Youm gazetesi konuyu işlediği baş yazısında Türk makamlarının son kararlarından sonra halen İstanbul’da yaşayan yarım milyondan fazla Suriyeli mülteci arasında derin bir endişe durumunun olduğunu vurguladı. Makalede; mültecilerin savaşın yarattığı yıkım ve ambargo yüzünden ülkelerine dönemeyeceklerine, Avrupa kapılarının kendilerine kapalı olduğuna ve Arap müttefiklerinin de sahip çıkmadığına dikkat çekildi.
TUNUS HALK CEPHESİNE KARŞI SEÇİM HAMLESİ
Cumhurbaşkanı Bacikaid Essibsi’nin vefat ettiği Tunus’ta, Yüksek Seçim Kurulu’nun aldığı karar tartışılmaya devam ediyor. Kurul, aday listelerinin teslimine 48 saat kala Halk Cephesi Partisi adıyla yeni bir parti kurulduğu gerekçesiyle, ülkenin en büyük sol ittifakı olan ve mecliste vekilleri bulunan Tunus Halk Cephesinin seçime giremeyeceğine kararını verdi.
Cephe’nin sözcüsü Hamma Hammami yaptığı açıklamada, “Seçimlere başvuruların bitmesine 48 saat kala kendilerinde yeni bir parti olduğunu ilan ettiler. Bunlar çete, mafya hükümeti. Bu, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkın iradesini yok saymaktır. Yapılan sahteciliktir” dedi. Gelişmelerden başbakanı ve seçim kurulundan sorumlu bakanı tuttu.
SURİYE’DE GÜVENLİ BÖLGE MESELESİ
Muhammed NUREDDİN
al Halic
Kuzey Suriye’deki güvenli bölge meselesi; “giden ve yeniden alınan ama sonucun değişmediği yağ ibriğinin hikayesine”* benziyor.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Türk yetkililerle ve özellikle Savunma Bakanı Hulusi Akar ile görüşmek üzere aceleyle Ankara’ya geldi. Gündemde olan konu Türkiye’nin, Amerikan korumasındaki Kürtlerin kontrol ettiği Suriye’nin kuzeyindeki alanda “güvenli bölge” kurma isteği. Görüşmelerin devam edeceği yönündeki Türk tarafının açıklamaları, bunun henüz somut bir sonuca ulaşılmadığını gösteriyor.
Ziyaretin arifesinde Ankara; Kobani ve Tel Abyad kentlerinin karşısındaki bazı bölgelere daha fazla askeri birliği sevk ediyordu. Jeffrey’in Ankara’ya ziyareti, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun tehdit içeren “ateş” gibi açıklamalarıyla beraber gerçekleşti. Çavuşoğlu, güvenli bölge üzerinde herhangi bir anlaşmaya varılmazsa, “Türkiye doğrudan hareket edecek ve Fırat’ın kuzeydoğusunu Ankara’nın terörist ve PKK’nın bir uzantısı olarak gördüğü YPG’den temizleyecek” dedi. YPG ve Suriye Demokratik Güçleri tarafından kontrol edilen alanlarda bir Türk askeri operasyonunun uygulanmasını gerektiren bir gelişme olmadığından bu tehdit gereksiz bir zamanda geldi.
Ancak Erdoğan, özellikle İstanbul ve Ankara’da yapılan belediye seçimlerindeki yenilgisini ve imajının düşüşünü, şimdi Fırat’ın kuzey-doğusuna yönelik bir dış askeri macera ile telafi etme çabasıyla motive edilebilir. Belediye seçimlerinden önce, Kuzey Irak’ta “pençe” operasyonu devam ediyordu.
Türkiye 30 ila 40 kilometre derinlikte güvenli bir alan istiyor. Bu başarılırsa, Türkiye bir yandan “Kürt tehdidini” sınırlarından uzaklaştırarak en önemli hedeflerinden birine ulaşmış olacak. Diğer yandan bir damla kan dökmeden ABD ile ilişkilerini iyileştirecek.
Böyle bir senaryo, Türkiye’nin yalnızca Kürtlere ve rejime karşı değil, Suriye denklemi içindeki konumunu da güçlendirecektir. ABD ile iş birliği içinde güvenli bölgeyi; Rusya, İran ve Suriye’nin İdlib bölgesindeki militanları vurmak için başlatacakları bir askeri operasyonu durdurmak için bir baskı aracı olarak kullanabilir.
Lakin durum o kadar basit değil. Türkiye, Kürtlerin kontrol ettikleri alanların ABD kuvvetleri tarafından korunduğunu ve silahlandırıldığını biliyor. Türkiye’nin, Fırat’ın kuzey-doğusundaki bölgelere saldırmaya teşebbüs etmesi, ABD’ye yönelik bir saldırı anlamına geliyor. İşte, Amerika bu Türk yaklaşımını reddediyor. ABD, Türkiye’nin Kobani ve Tel Abyad gibi bazı bölgeleri vurmasına ve hatta işgal etmesi için sınırlı bir askeri harekâta izin verebilir. Ama bu durum, Kürt-Amerikan ittifakı için risk yaratacaktır. Washington, Suriye sahasında neredeyse tek kartını kaybedebilir. Washington’ın Suriye’deki Kürt kartını terk etme zamanı gelmediği anlaşılıyor.
Her durumda, Fırat’ın kuzey-doğusundaki büyük veya sınırlı bir Türk askeri operasyonu veya “güvenli bir bölge” kurma projesi ABD’nin izni veya anlayışı olmadan gerçekleşemez.
*Yağ ibriğinin hikayesi: bir ailenin yağ için kullandığı bir ibriği vardı. Bu ibriğin eski olma dışında hiçbir kusuru yoktu. Aile ibriği yenisiyle değiştirmeye karar verdi. Çünkü komşuları yeni bir ibrik almışlardı. Ama aldıkları yeni ibrik yağ sızdırdı. Aldıkları her yeni ibrik aynı şekilde işe yaramaz çıktı. Bu nedenle yağ ibriğini değiştirdiklerine pişman oldular. Arap dünyasında bu hikaye, sonucu olmayan konulara atıfta bulunmak için kullanılır.
SURİYELİLERE HERKES SIRTINI DÖNDÜ
Fotoğraf: AA
Rai al Youm
Başyazı
Türk makamlarının son kararlarından sonra halen İstanbul’da yaşayan yarım milyondan fazla Suriyeli mülteci arasında derin bir endişe durumu var. Karar; bir ay içinde geçici ikamet kartlarının verildiği yerlere dönerek durumlarını düzeltmelerini istiyor.
Ayın bitiminden sonra, yüz binlerce olmasa da düzinelerce kişi yasaları ihlal ettiği için zorla sınır dışı edilebilir. Bu da binlerce mağaza, işletme ve restoranın kapatılması anlamına geliyor. Çünkü mekanların sahiplerin çoğu mülteci kamplarından ayrıldı ve ekonomik başkent İstanbul’a yerleştiler. Çocuklarının okullara kaydedilmesi de dahil olmak üzere yaşam koşullarını düzenlediler. Türk yetkilileri ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından memnuniyetle karşılanmaları temelinde, Türk toplumuna kardeş olarak entegre olmaları için teşvik edildiler.
Bu yeni adımlar; güvenliği koruma, işsiz Türkler için iş fırsatlarının yaratılması ve onlara karşı ırkçı nefret kampanyası kapsamında atılıyor. Suriyeli göçmenlerin İstanbul’dan, güvenlik kartlarının (ikametgah veya kimlik) bulunduğu bölgelere sınır dışı edilmesi, onları söküp atmak ve hayatlarını istikrarsızlaştırmak anlamına geliyor. Geçim kaynaklarını kesmek, çocuklarını ve ailelerini yerlerinden etmek, iş olmayan alanlarda yeni bir hayata başlamak durumunda kalacaklar. Suriyeli mülteciler Türk makamlarına yük getirmediler. Türkiye ekonomisine ve refahına destek olarak hem yatırımları hem de yüksek yetkinlikleri ile büyük rol oynadılar.
Ne yazık ki bu insanlar hükümet ve muhalefet arasındaki partizan çatışmalarda önemli bir kart haline geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 11 Temmuz’da yapılan İstanbul belediye seçimlerinin sonuçlarının değerlendirme toplantısında hükümetinin Türkiye’deki Suriyeli mültecilere yeni adımlar atacağını söylemişti.
Kısacası, Türkiye’nin daha önce uygulamada gurur duyduğu Suriyeli mültecilere yönelik politikada hem halk hem resmi yönden “balayı döneminin” bittiği söylenebilir. Suriyeli mülteciler politik pazarlıklarda bir kart olarak kullanıldılar. Şimdi gitme ve eve dönme zamanı. Bu en mantıklı seçenektir. Lakin savaşın yol açtığı tahribat ve ABD ve Avrupa’nın uyguladığı ambargo nedeniyle şu anda uygulanması zor. Ya da sığınma için Avrupa’ya gitmek. Ancak bu konuda kapılar artık açık değil. Ne yazık ki, Arap müttefikleri de dahil olmak üzere herkes onlara sırtını döndü.
İstanbul’da yaşayan Suriye muhalefeti, kendisini terk etmekle suçlayan mültecilerin çoğu tarafından şiddetli bir eleştiriye maruz kalmaktadır. Bazı Suriyeli mültecilere göre Adalet ve Kalkınma Partisiyle ilişkileri olan Suriye Ulusal Koalisyonu; mültecilerin acılarını hafiflemesi, geri gönderilmelerinin engellenmesi ve ailelerinin parçalanmasının önlenmesi için gereken çabayı sarf etmedi. Daha da önemlisi bazı mülteciler koalisyonun liderlerini, servet sahibi olma ve Türk vatandaşlığı alıp kendilerini terk etmekle suçlamaktadır.
TUNUS HALK CEPHESİNİ SEÇİME SOKMAMA HAMLESİ
Tunus'ta Yüksek Seçim Kurulu ülkenin en güçlü sol ittifakı olan Halk Cephesinin kendi adıyla seçime giremeyeceğine karar verdi. Aday listelerinin YSK’ye sunulmasına iki gün kala seçimlere katılamayacağı kendisine bildirilen Tunus Halk Cephesinin Sözcüsü Hamma Hammami, bu kararda hükümetin rolünün bulunduğunu ve hedefin Tunus’taki siyasi hayata darbe vurmak olduğunu söyledi.
Tunus Halk Cephesi 9 siyasi hareket ve bağımsızlardan oluşuyor. Cephe’nin resmi sözcüsü Hamma Hammami geçtiğimiz hafta yaptığı basın açıklamasında 2012’de kurulan cepheyi, “İhvan’ın Tunus kolu olan Ennahda ve eski rejimin kalıntılarından kurulan Nida Tunus ortak iktidarına karşı mücadele eden bir birlik” olarak tanımladı. Cephe’nin; hükümetin ekonomiyi, siyaseti ve ülkenin bağımsızlığını tahrip eden politikalarından karşı duran bir pozisyonu olduğunu ifade etti.
48 SAAT KALA YENİ PARTİ
Eylül ayında cumhurbaşkanlığı ve 6 Ekim’de milletvekili seçimleri var. Cephe’nin sözcüsü Hamma Hammami tehlikeli olarak tanımladığı hukuki ve politik gelişmeler hakkında yaptığı basın açıklamasında seçim kurulundan bir telefon aldığını ve “Halk Cephesi Partisi” adında yeni bir partinin kurulduğunu, bundan dolayı Halk Cephesi’nin kendi adıyla seçime katılamayacağının bildirildiğini söyledi. Hammami, bilgi almak için Komisyon Başkanı Nabil Bafoun ile irtibata geçtiğini ifade ederek, “Seçimlere başvuruların bitmesine 48 saat kala kendilerinde yeni bir parti olduğunu ilan ettiler. Bunlar çete, mafya hükümeti. Bu, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde halkın iradesini yok saymaktır. Yapılan Sahteciliktir. Sadece içerde değil, dışarda da Cephe’nin başı istenmektedir” dedi. Yeni kurulan partinin başkanı ise şimdiye kadar ismi duyulmayan Safa el-Thawadi.
SORUMLU HÜKÜMETİN BAKANIDIR
Cephe’nin resmi sözcüsü Hammami gelişmelerden anayasa organlarıyla ilişkiler bakan Muhammed Fadıl Mahfuz’u sorumlu tuttu. Hammami, bakanı sahtekarlık ve dolandırıcılıkla suçladı. “Seçimlerden kırk sekiz saat önce, cephenin seçimlere katılmasını önlemeyi amaçlayan yasalara aykırı davranan prangalarla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz” dedi. Listelerin Halk Cephesi adına olacağını yineledi.
HALK CEPHESİNDE BÖLÜNME
Tunus en etkili muhalif yapısı Halk Cephesi yakın zamanda bir bölünme de yaşandı. Bölünmenin kamuoyuna yansıyan gerekçesi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortak aday üzerinde uzlaşılamaması. Cephe’nin merkez yürütmesinde yapılan oylamada çoğunluk resmi sözcü Hamma Hammami’nin aday gösterilmesi yönünde oy verdi. Ancak 2013 yılında bir suikastla katledilen Şükrü Belayid’in partisi olan Ulusal Demokrat Parti, oylama sonucunu kabul etmedi. Kendi milletvekili Menci Rahvi’yi aday gösterme kararı aldı. Sonrasında Halk Cephesi’nin meclisteki 15 milletvekili kapsayan grubu bölündü. 28 Mayıs’ta gerçekleşen bölünmede 9 milletvekili gruptan ayrıldı. Şu an Cephede 5 siyasi hareket mevcut.
HAMMAMİ: AYRILIĞIN SEBEBİ SİYASİ
Cephenin sözcüsü Hamma Hammami, televizyonda yayınlanan bir söyleşisinde ayrılığın esas sebebinin siyasi olduğunu söyledi. Hammami, asıl ayrılığın 2016’da ulusal mutabakat hükümeti olarak kurulan Yusuf el Şahid hükümetine girip girmeme konusunda yaşandığını ifade etti.
Hammami, “Aramızda ciddi bir siyasi ihtilaf var. Mesele Cephe’nin siyasi olarak bağımsız kalması. Tunusların daha iyi anlaması için Cephe, Nida Tunus ve onun bileşeni olan hareketlere katılmayı reddeti. (Cumhurbaşkanı) Essibsi ve Yusuf el Şahit’le ortak olarak, onlarla iktidarda yer almadık. Aramızdaki ihtilafın sebebi bu. Bazı partilerin yöneticileri ‘Hamma Hamami’den kurtulduk’ dediler. Bu söz bizim için bir şereftir. Tutumumuz, Cephe’nin önemli liderlerinin Cephe’nin siyasi hattından ayrılmasını engelledi ve bağımsız duruşunu korumasını sağladı. Cephe’nin iktidarla beraber yürümesini engelledik. Biz bundan şeref duyuyoruz. Hamami’den kurtulduk diyen arkadaşın istediği şekilde 2016’da Yusuf el Şahid hükümetinde yer alsaydık onu söyleyen arkadaşa ne olacaktı? Hükümet ülkeyi, ekonomiyi, siyasi hayatı, kültürü ülkede neye ihtiyacımız varsa hepsini tahrip etti. İnsanları aç bıraktı, fakirleştirdi. Hamami’den kurtulan arkadaşların ilk yaptıkları şey ne? Hükümetle müzakere!” dedi.
Evrensel'i Takip Et