17 Ağustos 2019 00:59

Tes-İş Yatağan Şube Yöneticisi Özcan, kamu işçilerini ilgilendiren TİS'i yazdı

Kemal ÖZCAN
Tes-İş Yatağan Şube Yöneticisi

Sabah sabah televizyonu açtım, baktım karşımda Türk-İş Başkanı Ergün Atalay.

Fox TV’nin ‘Çalar Saat’ programında canlı yayın konuğuydu.

‘Sussan olmuyor, susmasan olmaz

Dil dursa hakim bey, tende can durmaz

Yazsan olmuyor, yazmasan olmaz

Kaleme tedbir koma, tek durmaz’ demiş şair.

Ne yapalım benim kalem de tek durmuyor.

İktidarın yüzde 7+4 teklifine eylemlerle cevap verirken, birdenbire 8+4 ücret zammına nasıl teslim olduğunun kılıflarını dikiyordu başkan.

Enflasyonun resmi olarak yüzde 5.01 olduğunu tekrarladı durdu. Güya enflasyonun üstüne yüzde 3 daha fazla zam aldığını kafamıza kazıyacak. Sunucu “Enflasyonun yüzde 5.01 olduğuna inanıyor musunuz?​” diye sorunca, “İnanmıyorum” dedi.

Eee inanmıyorsan niye oradan yürüyorsun?

“Grev yapıp ne yapcaz?​” diyor adam. Grev işe yaramaz diyen bir sendika başkanımız var artık. Halbuki grev işçinin en büyük silahıdır. Olmadı, grevlerin maliyetlerinden, grev hakkı olmayan sendikalardan bahsetti. Adamların grev hakkı yokmuş, karar alsa nizamiyeye gelemezlermiş ama gaz veriyorlarmış. Onlar için “Bekara karı boşamak kolaydır” dedi.

Şu ettiği lafa bakar mısınız?

Çok yazık çok!

Bir sendika başkanı nasıl böyle bir laf edebilir?

Ediyor, çünkü tabandan tepki gelmeyeceğini biliyor.

Peki yarın kırmızı çizgimiz deyip durduğunuz, kıdem tazminatları gündeme geldiğinde genel grevi nasıl örgütleyeceksiniz? Gene grev hakkımız olup olmadığına mı bakılacak?

Ağzını büzüşünden belli, grev yapacak gücü yok ama efelik taslıyor. Daha önce yazmıştım çok güzel konuşur, bir samimiyet, bir şeffaflık, bir dobralık hissi uyandırır dinleyende. Hah işte bu dersin, tam da benim gibi düşünüyor. Ancak öyle olmadığını, asıl niyetinin durumu idare etmek olduğunu bir zaman sonra anlarsın. Sonuçta ne üzüm yiyebilirsin ne de bağcıyı dövebilirsin.

Özelleştirmeye karşı Yatağan direnişinde “Yatağan Türk-İş’in namusudur” dediğinde aynı duygulara kapılmıştım. İhale günü gelip çattığında biz genel grev kararı beklerken, 1 saat iş bırakacak kadar namuslarına düşkün olduklarını anladık. Ergün Atalay hükümetin yüzde 7+4 zam teklifine, “Konuşulacak bir yanı yok, çok komik bir teklif” dedikten 2 gün sonra, evet sadece 2 gün sonra 8+4 teklifine güzel bir anlaşma deyip imza atmıştır.

Bir dizi eylem kararları alınınca gene saf saf umutlanmıştım. Ücret zamlarındaki oranlardan ziyade, sınıfın üzerindeki ölü toprağı kalkacaktı. Yatağan enerji ve maden işçileri olarak 2013-2014 yıllarında özelleştirmeye karşı verdiğimiz, 447 günlük mücadeleden sonra hatırı sayılır bir direniş olmadı. Ha bir de haklarını yemeyelim metal işçilerinin kitlesel grevi vardı.

Emeğin değeri yok bu ülkede. İnsan hayatının da, çevrenin de değeri yok. Sadece paranın değeri var.

17 yıldır bizi açlığa ve yoksulluğa mahkum eden, emek düşmanı bu siyasi iktidara, sandıkta gereken cevabı verememişsek bizde de bir sorun var demektir.

Ergün Atalay’ın imzalar atılırken mikrofonu eliyle kapatıp, Çalışma Bakanına, “Uzasa işi karıştıracağız, en azından kapattım böyle” demesi ve diğer açık olan mikrofonlardan duyulması çok büyük bir gaftır. Çalışma Bakanı da çok umursamadı, boş boş güldü başkanın bu sözüne. Gelişmiş demokratik bir ülkede olsa işçiler ayaklanır, yer yerinden oynardı.

Bu zam tiyatrosunun böyle olduğunu az çok biliyorduk ama asıl olay sendika başkanının gereksiz bir anda, çok gereksiz boş boğazlık yapmasına takıldım ben.

Başka ülkelerde bu skandal cümleyi sarf eden insan koltuğunda bir dakika bile oturamaz.

Oturtmazlar!

Bizde ise bir haftada unutulur gider.

Kim bilir duymadığımız yerlerde neler neler konuşuluyor?

Anlaşılan emek tamamen dip yapmadan bize kurtuluş yok!

Bir kuru ekmeğe, soğana muhtaç kalalım, sürüm sürüm sürünelim, ayaklar altında ezilelim, kafamızı kaldıramayacak hale gelelim ki, silkinip yeniden ayağa kalkabilelim.

Biz bunu fazlasıyla hak ediyoruz. Ne yaparsak yapalım bunları yaşayacağız.

Çok büyük bir felaketin bu ülkeyi beklediğini hissediyorum.

Millet olarak her anlamda yozlaşmanın sınırına geldik dayandık.

Aklımızı başımıza getirecek, kafamıza dank ettirecek bir felaket bu ülkeyi bekliyor.

Hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şeyler oluyor, ama biz fark edemiyoruz.

16 sendika başkanı 100 lira artı yüzde 8’i bulursan imzala demiş.

Hava-İş sözleşmeyi bitirdi, grev yapsak uçaklar uçacak, fırınlar ekmek çıkaracak diyor. Türk-İş başkanını hiç bu kadar çaresiz görmemiştim. Sayın başkan, şalteri indir bakalım kim ne yapabiliyor bir görelim.

Mikrofon açıkken söyledikleri kamuoyunda tepki ile karşılandı ve Ergün Atalay istifa sesleri yükselmeye başladı.

Velhasıl dostlar Ergün Atalay bir sonuçtur.

Millet olarak hep sonuçlar üzerinden bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.

Mesela terör de bir sonuçtur, açlık-yoksulluk da bir sonuçtur.

Bunlar çarpık gelişen bir sistemin sonuçlarıdır.

Bozuk düzende sağlam çark bulunmaz.

Ergün Atalay istifa etse ne olacak?

Türk-İş başkanı mevcut yönetimden biri olacak.

Ne değişecek?

Ergün Atalay, Mustafa Kumlu istifa ettiğinde bu göreve gelmişti.

Ne değişti?

Mustafa Kumlu TEKEL direnişini söndürdü, Ergün Atalay Yatağan direnişini.

Halbuki bu direnişlere üretimden gelen güçle tam destek vermiş olsalardı bugün birer kahraman olmuşlardı.

Anladığım kadarıyla alınan eylem kararlarından sonra hükümet değil kararı alanlar tutuşmuş.

Ergün Başkan arkadaşı Tayyip Erdoğan’ı aramış yüzde 7’yi 8 yaptırmış. Mustafa Kumlu’da başı sıkıştığında hemşehrisi Abdullah Gül’ü arardı. Kıdem tazminatları gündeme geldiğinde Abdullah Gül’ü arayarak hallettiği söylenir.

Velhasıl dostlar nasıl ki bu ülkeyi yöneten siyasileri biz seçiyorsak, önümüze konan seçenekler arasından tercih yapıyorsak, sendika yönetimlerini de öyle seçiyoruz.

Bugün profesyonel olarak sendikacılık yapan herkes, bir zamanlar emeğiyle geçinen işçilerdi. Seçilerek bu mevkilere geldiler. Yani biz kendi içimizden seçtik çıkardık onları.

Sendikal bürokrasi ve sınırsız imkanlar nedeniyle kısa süre aristokratlaşıyorlar. Geldikleri yeri unutup, kendi sınıfına yabancılaşıyorlar. Biraz isim yapan, palazlanan sendikacılar kapağı hemen meclise atmayı düşündüler. Yatağan direnişini bile vekilliğe atlama taşı olarak kullananlar oldu.

15-16 Haziranlardan, Kavel direnişlerinden, Zonguldak büyük madenci yürüyüşünden, TEKEL ve Yatağan direnişlerinden bugünlere geldik.

2002 yılındaki Yatağan kongresinde kürsüden “Özelleştirmelere karşı mücadele etmeyenler şerefsizdir!” demiştim.

Bu sözüme Divan Başkanı Mustafa Kumlu çok bozulmuştu. Çünkü o ara “Biz eşek olduktan sonra sırtımıza yükü ha Ahmet vurmuş, ha Mehmet,” diyerek özelleştirmelere meşruiyet kazandırmaya çalışıyordu.

Türk-İş Başkanı önümüzdeki 2 yıl boyunca kamu işçilerinin alacağı ücretlerin çerçevesini çizdi. Tüm sorumluluk ona ait değil tabii. Geride yönetim kurulu ve 16 sendikanın yönetimleri var.

25 Ağustos’ta greve çıkacak sendikalar maddi ve manevi olarak henüz greve hazır değilmiş. Grev yasağı olan sendikalar da tribünden ahkam kesiyorlarmış. Resmi enflasyon yüzde 5 imiş, biz yüzde 8 almışız. Başkan Bey öyle diyor! Kendi söylediğine kendi inanmıyor.

Uzasa işler karışacak, Tayyip’le arası bozulacak, başkanlık, belki de vekillik suya düşecek. Uğraşmaya gerek yok başkan, kapat geç!

Kıvırcık Ali bir şarkısında

“Şeref ekmek bulamazken şerefsiz budu,

götürdükçe ciger aney, içim yanıyor” diyordu.

Hoş kalın, inançla ve dirençle kalın!

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Erdoğan-Şimşek programıyla Türkiye, yüksek faiz cennetinin yanı sıra uluslararası tekellere eğitimli ve ucuz işçi pazarı haline getirilecek.

Evrensel'i Takip Et