İşçi sınıfı davasının yılmaz bir militanı; Metin
İhsan Çaralan, hayatını kaybeden Emek Partisi MYK Üyesi Metin İlgün'ü yazdı: Metin'in boşluğunu doldurabilmenin tek yolu, onun yaptığı gibi, daha çok mücadele ve daha çok mücadeledir!
Emek Partisi MYK Üyesi Metin İlgün (ortada) | Fotoğraf: Evrensel
İhsan ÇARALAN
Partimizin MYK üyesi, Metin İlgün’ü kaybettik.
58 yıllık yaşamının 40 yıldan fazlasını Metin, işçi sınıfı ve onun sınıfsız, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya idealini savunmayı kendinin baş görevi olarak gören, yaşamının her gününü bu görevi yerine getirmeye adayan bir devrimci, Emek Partisi’nin bir militanı olarak yaşadı.
Metin’in bu tutumu sözcüğün gerçek anlamıyla; militanca olmuştur.
Metin, kendi kuşağından pek çok genç gibi,15-16 yaşında devrimci hareketle tanıştı.
Kuşağının yaşadığı her zorlukla da daha ilk gençlik yıllarında tanışan Metin, çocukluğunun geçtiği Dersim’de her mücadelenin içinde yer almış, 18 yaşında cezaevine girmiştir.
Ben onu tanıdığımda; 24 yaşında (1985’te), 12 Eylül cezaevlerinin o ağır koşullarında, devrim ve sosyalizm davasını savunmada ve seçtiği yolda yürümekte kararlı, cezaevini, “bitsin de çıkayım” diye düşündüğü bir “ara verme dönemi” değil, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin bir alanı olarak gören genç bir devrimciydi.
Gençliğin 14 yılını geçirdiği 12 Eylül’ün zindanlarından boyun eğmeden, bir kararsızlığa ve karamsarlığa düşmeden çıkmıştır.
Cezaevinden 32 yaşında, pek çok bakımdan olgunlaşmış; işçi sınıfı davasının daha bilinçli ve daha bilenmiş bir militanı olarak çıkmıştır.
Artık İstanbul’dadır ve işçi sınıfının mücadelesinin de merkezi olan bir kentte, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesinin ve işçi sınıfı içinde zamanın çeşitli alanlarında çalışmak için Metin kollarını sıyacaktır.
Önce Gerçek dergisinde sonra Evrensel’de kuruluşundan itibaren işçi sendika haberleri muhabirliği yaparak, Emek Partisi kurulduktan sonra da Emek Partisi’nin ilçe ve il yönetimlerinde, sonra da merkez yönetimlerinde görev alarak mücadelesini kesintisiz ve görev ayırımı gözetmeden sürdürmüştür.
Metin herkesle kolay ilişki kuran, fikirlerini asla saklamayan, tersine fikirlerini açıkça tartışan, insanlarla iyi ilişki kuran bir kişiydi ve bu yüzden de girdiği her çevrede bu özelliği bilinirdi.
Metin’i tanıyanların onun için ortak görüşü, arkasına bakmadan yürüyen bir devrimci olduğudur. Özellikle de onunla birlikte mücadele etmiş olan yoldaşları onun bu özelliğini yakından bilirler.
Çünkü o hem 12 Eylül’ün zulüm merkezleri olan cezaevlerinde hem de faşist zorbalığın toplumun üstüne kara bir bulut gibi çöküp insanları boyun eğmeye, teslim olamaya zorladığı sıkı yönetim ve OHAL dönemlerinde, dimdik durmayı başarmıştır. Geçmişi, önünü aydınlatmak için değil, kendine acımak, pişmanlık duymak ve kapitalist sistemle ve düzenle uzlaşmak için kullanmanın yaygınlaştığı dönemlerde de ileriye bakan, bu anlamda arkasına bakmadan yürüyen bir partili olarak yaşamıştır.
Son nefesine kadar da bu tutumundan taviz vermemiştir.
Dün de Mustafa Yalçıner arkadaşımız, onun arkasından yazdığı yazıda Metin’in bu özelliğine dikkat çekmiştir.
Onu tanımamın üstünde tam 35 yıl geçti.
Bu yıllar içinde onu pek çok yönüyle tanıdım, diyebilirim.
Bir devrimci, Emek Partisi’nin bir militanı olarak aramızdan ayrılmasından sonra elbette ki, toplantılardaki ataklığı, fikrini savunurken gösterdiği kararlılıktan gelen toplantıları canlandırma özelliği, gece gündüz demeden sürdürdüğü çalışkanlığı ile onun yokluğunu hep hissedeceğiz. Dahası onunla partinin tarihi, kuruluş sürecindeki ayrıntıları merakla “didikleme”, bunları yeniden “sorularla açma”, ya da “anı tazeletme” gayretlerini de elbette ki çok özleyeceğiz.
Sadece siyasi konularda da değil, günlük hayatın çeşitli sorunları üstünden yapılan dost sohbetlerinde kattığı tadı da çok özleyeceğiz.
Metin aramızdan bu erken ayrılmasıyla, hem benim gibi onu yakından tanıyanların, hem partili yoldaşlarının hem de demokrasi mücadelesi içinde onunla omuz omuza olmuş olan dostlarının yaşamında önemli bir boşluk bırakarak gitmiştir. Bu boşluğu doldurabilmenin tek yolu ise, onun sorunları çözmek için yaptığı gibi, daha çok mücadele ve daha çok mücadeledir!
Eğer ona şimdi,“Ne yapmamızı istersin?” diye sorabilseydik, eminim ki; “Haydi el birliği ile şu sömürü ve zulüm düzenini yıkmak için ara vermeden çalışalım. Haydi ne duruyoruz!” derdi.
Eğer böyle yaparsak, Metin hep aramızda olacak!
Biz mücadele ettikçe fiziken değilse de Metin, partimizin çalışmalarında olduğu gibi dost sohbetlerinde de yanımızda olmaya devam edecek.