29 Aralık 2019 00:47

Çözümsüzlük girdabının derinleştiği bir yıl

Erdoğan iktidarının içeride ve dışarıdaki adımları çözümsüzlük girdabını derinleştirmekle kalmadı, bölgede paylaşım mücadelesi içinde olan emperyalist güçlerin sorunu kullanma zeminini de genişletti.

Çözümsüzlük girdabının derinleştiği bir yıl

Fotoğraf: AA

Yusuf KARATAŞ

2019 yılını Kürt sorunu açısından tek cümle ile özetlemek gerekseydi herhalde durumu en iyi anlatacak cümle “Tek adam iktidarının attığı adımlarla çözümsüzlük girdabını derinleştirdiği bir yıl” demek olurdu.

Gerçekten de öncesi bir tarafa Erdoğan iktidarının çözüm masasını devirdiği 2015’ten bu yana pervasızca sürdürdüğü Kürt sorununu değil; Kürt hareketini çözmeye, tasfiye etmeye yönelik politikaların kendisini fazlasıyla hissettirdiği bir yıl oldu 2019.

Erdoğan iktidarının sadece Kürt sorunu karşısında takındığı tutum ve Kürt hareketini tasfiye etmek için yıl boyunca attığı adımları şöyle bir hatırlamak/hatırlatmak bile neden 2019’un “çözümsüzlük girdabının derinleştiği bir yıl” olarak geçtiğini açıklamak için yeter.

Yıla Leyla Güven’in başlattığı ve hapishanelerdeki binlerce tutuklunun katıldığı Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talepli açlık grevleri ile başlamıştık. 8 kişinin yaşamına son verdiği bu eylemler karşısında uzun bir dönem üç maymunu oynamıştı iktidar.

Sonra 31 Mart yerel seçim süreci başlar başlamaz Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İçişleri Bakanı Soylu, YSK’yi de hiçe sayarak seçme-seçilme hakkını ortadan kaldıran müdahaleler gerçekleştirmiş, HDP’nin daha seçilmemiş adaylarını yerlerine kayyum atamakla tehdit etmişlerdi. Buna rağmen HDP’nin, aralarında 3 büyük kentin (Diyarbakır, Mardin ve Van) olduğu 63 il, ilçe ve beldede seçimleri kazanması, baskı ve tasfiye politikaları ile kayyum atamalarının halkta bir karşılığı olmadığını göstermişti. Ancak yine hukuksuz bir şekilde tekrar ettirilen İstanbul seçimlerinde Kürtleri yedeklemeye yönelik hesaplar tutmayınca HDP’ye yönelik baskı ve tasfiye politikaları kaldığı yerden devam etmişti-ki bu yazı yazılırken HDP’nin kazandığı 63 belediyeden 32’sine kayyum atanmıştı.

Bu da yetmemiş, Demirtaş gibi zaten yıllardır hukuksuz bir şekilde cezaevlerinde tutulan Kürt siyasetçiler hakkında verilen tahliye kararları, alelacele uydurulan soruşturmalar-iddianameler üzerinden engellendi.

Ekim ayına gelindiğinde içerideki bu baskı ve tasfiye politikasına sınırların ötesinde uzunca bir zamandır hazırlığı yapılan bir başka adım eşlik etti. ABD Başkanı Trump’ın, Fırat’ın doğusunda Kürt özerk bölgesindeki askerlerini geri çekmesi sonrasında ‘Barış Pınarı’ adı verilen askeri operasyon başlatıldı. 2018’deki Afrin operasyonu döneminde nasıl TTB bildirisi başta barışı savunmak suç sayıldıysa, bu kez ‘Barış Pınarı’ operasyonuna ‘savaş’ demek suç sayıldı. Öte yandan Afrin operasyonunda ‘ganimet’ adına yaptıkları yağma ile hafızalara kazınan ÖSO’cu cihatçı gruplar, ‘Barış Pınarı’ operasyonunda da yaptıkları işkence ve katliamlarla gündeme geldiler.

Ancak 2020’ye girerken Erdoğan iktidarının Kürt sorununun demokrasi ve eşit haklar sorunu olduğunun inkarına dayanan baskı ve tasfiye politikalarının başarıya ulaştığını gösteren hiçbir emare bulunmuyor. Aksine atılan adımlar çözümsüzlüğü derinleştirmekle kalmayıp sorunun daha fazla bölgesel (Ortadoğu) bir boyut kazanmasına ve emperyalistlerin soruna müdahalesine yol açtı.

Çünkü; birinci olarak, 31 Mart yerel seçimlerinde HDP/Kürt hareketi, bütün baskı, tasfiye ve göç ettirmelere rağmen daha önce kayyum atanan belediyelerin büyük çoğunluğunu geri kazandı. Öte yandan son kayyum atamalarından sonra yapılan kamuoyu araştırmaları Kürtlerin yüzde 80’inden fazlasının kayyumlara karşı olduğunu gösteriyor. Ayrıca bu araştırmalar özellikle gençlerin HDP’nin kayyumlara karşı daha ‘radikal’ bir tutum takınmasını istediklerini ortaya koyuyor. Yani iktidarın çözüm adına dayattığı politikalar sorunun demokratik siyaset zemininde birlikte yaşama dair çözümüne olan inancını tahrip edip radikal eğilimleri güçlendiriyor ve bağlı olarak Kürtlerde kopuş duygusunu büyütüyor.

İkinci olarak; Fırat’ın doğusundaki Kürt özerk bölgesine karşı yapılan ‘Barış Pınarı’ operasyonu, Suriye Kürtlerinin kazanımlarını tehdit olarak gören ve ayrıca yayılmacı emeller taşıyan politikanın bir sonucuydu. Bir taraftan ülke içindeki baskı ve tasfiye politikasının bir devamı olarak Suriye Kürtlerinin kazanımları ortadan kaldırılacak ve öte yandan da oluşturulacak ‘tampon bölge’ye yerleştirilecek 2 milyon mülteci ile Suriye’de söz sahibi güçlerden biri olunacaktı. Ancak bu operasyon yapılan hesapların aksine, Suriye’de ABD ve Rusya arasındaki çelişkileri kullanarak kendine hareket/müdahale alanı yaratma politikasının ciddi biçimde sınırlandıran sonuçlara yol açtı. Rusya’yla imzalanan ‘Soçi Mutabakatı’ ile operasyon alanı Tel Abyad ve Serêkaniyê (Rasulayn) ile sınırlandırıldı ve üstelik 1999’da imzalanan ‘Adana Mutabakatı’nın geçerliliği kabul edilerek Suriye yönetiminin egemenlik hakları tanınmış oldu-ki, bugün İdlib’de olup bitene bakıldığında bu mutabakatın uzun vadede Erdoğan iktidarının Suriye’deki varlığını daha fazla tartışma konusu yapması kaçınılmaz olacaktır.

Özetle bütün bu askeri ve diplomatik girişimler Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve komutanı Mazlum Kobani’nin hem ABD ve hem de Rusya tarafından meşru muhatap olarak görülmesinin önüne geçemediği gibi, bu güçlerin Türkiye’deki iktidarın zayıf karnı olan Kürt sorununu kendi çıkarları için daha fazla kullanmalarının önünü açtı.

Sonuç olarak, Erdoğan iktidarının içeride ve dışarıda attığı adımlar çözümsüzlük girdabını derinleştirmekle kalmadı, bölgede paylaşım mücadelesi içinde olan emperyalist güçlerin sorunu kullanma zeminini de genişletti.

Bu durumda 2020 için şimdiden söylenebilecek şey şudur: Kürt sorununun demokratik çözümü gelinen yerde artık tek adam iktidarına karşı mücadele sorunu haline gelmiştir. Dolayısıyla iktidarın çözümsüzlük girdabı karşısında çözüm umudunu büyütmek için, tek adam iktidarına karşı öfkeleri-tepkileri giderek artan her milliyetten işçi-emekçi halk kesimlerini ülkede demokrasi ve bölgede barış mücadelesinde birleştirmek dışında bir seçenek bulunmuyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et