“Böyle gitmez” diyen kadınlar Ekmek ve Gül'ün çağrısı ile buluştu: Gücümüz birliğimiz
İstanbul’da kadınlar, 8 Mart öncesi Ekmek ve Gül’ün çağrısıyla düzenlenen forumda bir araya geldi. İşçi, işsiz, öğrenci, emekli, mülteci kadınlar yaşadıkları sorunları ve çözüm yollarını tartıştı.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İstanbul’da kadınlar, 8 Mart öncesi Ekmek ve Gül’ün çağrısıyla düzenlenen etkinlikte bir araya geldi. “İtirazlarımızı buluşturuyoruz, ihtiyaçlarımızı konuşuyoruz, birliğimizi kuruyoruz” başlığıyla düzenlenen forumda bir araya gelen işçi, işsiz, öğrenci, emekli, mülteci ve Kürt kadınlar hayatın her alanında karşılaştıkları sorunları, zorlukları, ayrımcılığı ve bunun karşısında çözüm yollarını tartıştılar. En çok çalışma yaşamında karşılaşılan sorunların, ayrımcı uygulamaların ve günlük hayatta karşılaşılan şiddetin dile getirildiği etkinlikte kadınlar ancak birlikte olarak bu sorunların üstesinden gelinebileceğini vurguladı.
BİRLİĞİMİZİ GÜÇLENDİRİP BÜYÜTECEĞİZ!
Etkinlikte açılış konuşmasını yapan Ekmek ve Gül Editörü Sevda Karaca, “Gücümüz birliğimiz diyen kadınlar olarak Türkiye’nin dört bir yanında bir araya geliyoruz. Birlikteyken güçlüyüz, birbirimize güç veriyoruz ve birlikteliğin bizlere verdiği sorumluluğun da farkındayız. ‘Böyle gitmez’ dediğimiz her şeyi değiştirme sorumluluğumuzun farkındayız ve yan yana gelerek bunu başaracağız” dedi.
“Hayatın aktığı her alanda, tüm engellere rağmen, hatta bu engelleri yıkarak bir araya geliyoruz, kendi küçük birliklerimizi kurmanın bir yolunu buluyoruz. Yol yürüyüş öğretir insana, biz de birbirimizden öğreniyoruz. Biz kız kardeşiz, dünyanın dört bir yanında Ekmek ve Gül istiyoruz diyen kız kardeşlerimizin bir özetiyiz” diyen Karaca, kadın dayanışmasından tek bir kadın dahi yoksun kalmayana kadar bu birliği büyüteceklerini söyledi.
İstanbul’un dört bir yanından kadınların bu buluşmaya evin derdini, işin yükünü, çocukların sıkıntısını, ayaklarına dolanan bütün zincirleri bir yana bırakarak geldiğini söyleyen Karaca şöyle konuştu: “Biz Türkiye’nin dört bir tarafında bizim gibi buluşan kadınların bir örneğiyiz, buradayız, birlikteyiz. Bir iddiamız var; sadece dertlerimizi ortaya koymakla kalmayacağız, bu dertlerin çözümü konusunda ne yapacağımıza da birlikte karar vereceğiz. Küçük birliklerimizden büyük değişimler yaratmanın sorumluluğunu üstleniyoruz. Burada, bu buluşmada bu sorumlulukların gereğini nasıl yerine getireceğimizi tartışacak, kararlar alacağız. Bu kararları hayata geçirmek için birlikte yürümeye devam edeceğiz…”
Ekmek ve Gül Kadın Buluşmalarında bir araya gelen kadınlar, daha fazla kadınla buluşmak, konuştukları sorunlara çözüm bulmak ve harekete geçmek için yol haritalarını oluşturacak. Buluşmalardan çıkarılan sonuçlar ise Ekmek ve Gül dergisinin 7 Mart günü yayımlanacak Mart sayısında yer alacak.
March 1, 2020
“ÇOCUK BAKIMI BÜYÜK DERT, AYRIMCILIK HER YERDE; DEĞİŞTİREBİLİRİZ!”
Nermin - Tekstil işçisi: İş arıyorum ama 35-40 yaşından sonra kimseyi işe almıyorlar, performansımızın yeterli olmadığını düşünüyorlar. Devlet yaşımız genç diye emekli etmiyor, işveren iş vermiyor, biz ne yapacağız! Devletin de patronların da umrunda değiliz.
Zeynep - Metal işçisi: Gece vardiyasından çıkıp geldim, ama bu birliktelik yorgunluğumu aldı. Sendikalı bir fabrikada çalışıyorum, kreş talebimiz için çok uğraştık ama henüz kazanmadık. İşveren sürekli erteliyor. Bir arkadaşımız 2 yaşındaki kızını bakacak kimse olmadığı için Eskişehir’deki ablasının yanına gönderdi. Çünkü eşi işsiz kaldı, kendi maaşı da evin geçimine zor yetiyor.
Hanima: Evde küçük oğlumun büyük oğluma “suyu kapat babamızın parası yok” dediğini duydum ve çok üzüldüm. O korkunç yüksek faturalar çocuklara bile yansıyor.
Ayten - Tekstil işçisi: Eşim vefat etti, 2 kız çocuğumu tek başına okuttum. Uzun saatler çalışıyorum, bazen de mesaiye kalıyorum. Faturaları ödemek için, evi geçindirmek için, çocuklarımı okutabilmek için çalışıyorum, sadece kendim için çalışmıyorum. Kendim için de buraya geliyorum.
Tekstil işini hep “gri günler” olarak görüyorum; işe girerken hava karanlık, çıkışta yine hava karanlık. Çalışırken sayı tutturmamızı istiyorlar, çocuğum yaşındaki insanlarla yarış yapıyorum. Sayıyı tutturamazsak “kapı orada” diyorlar. Psikolojik baskıyı çok derin yaşıyoruz. Bilemiyorum böyle gider mi! İşimiz çok zor ama bütün kadınlara çok güveniyorum.
Eylem: Tersanede beyaz yakalı olarak çalışıyorum. Her yere koşuyorum ama hiçbirine yetişemiyorum; 2 çocuğa yetişemiyorum; evi halledersem çocukları ihmal ediyorum, çocuklarla ilgilenirsem evi ihmal ediyorum. Ne yapacağım bilmiyorum; ben de her ikisini de biraz ihmal ediyorum.
Burcu – Lojistik firmasında işçi: İşyerinde sorunlarımızı konuşuyoruz ama hep kendi aramızda kalıyor. Çok zor şartlarda çalışıyoruz; işyerinde 100 kişinin 97'sinde bel-boyun fıtığı var. Meslek hastalığı olarak sayılmıyor bile. İşveren “Siz burada hasta olmadınız, ispatlayamazsınız” diyor. Birkaç kez bu sorunları da konuştuk ama o da kendi aramızda kaldı. Biz işyerindeki kadın işçiler olarak birleşirsek patrona boyun eğmeyiz. Aslında dayanışma yok diyoruz ama çalıştığımız yerde ben dayanışmayı gördüm; sendikalaşma çalışması olmuştu. Tek başınayken korkan işçi birlikte olunca en başı çekiyor. Bir arkadaşımız iş kazası geçirmişti, çalışmadık ertesi gün düzeldi.
Derya – Lojistik firmasında işçi: 3,5 yaşındaki oğlum için devletten yardım alıyorum, üzerini tamamlayıp özel kreşe gönderiyorum, küçüğü de tanıdık bir bakıcı buldum daha az parayla ona veriyorum. Mesaiye kalınca da herkese yalvarıyorum çocuğuma bakar mısın diye. Ama geçinemiyorum; mesaiye kalmak için can atıyorum. Diğer arkadaşlarım da böyle çalışıyor ama birlik olamıyoruz, çünkü herkesin korkusu işten atılmak. Bir arkadaşım bana “senin tuzun kuru, işten çıkarılırsan eşin çalışıyor geçinirsin ama ben eşimden ayrıldım, 1 ay çalışmazsam çocuklarım aç kalır” dedi. Bu korku yüzünden bir arada olamıyoruz. Buna bir çözüm bulmalıyız.
Sedef – Üniversite öğrencisi: KYK yurdunda kalıyorum. İstanbul’a geldiğim ilk aydan beri çalışıyorum. Yapmadığım iş kalmadı; evlere temizliğe gitmekten anket yapmaya, garsonluktan mağazada çalışmaya kadar… Yurda 200 TL veriyoruz ama şartlar çok kötü. Kazandığım para yurda, yemeğe vs. ancak yetiyor. Yurtta giriş saatimiz 23.00 ama çalıştığım için daha geç girmem gerekiyor bazen, yönetim “Yurdun saatlerine uygun bir işte çalış” diyor. Erkek öğrencilerde böyle bir sorun yok ama.
Adile – Mülteci: Suriyeliyim ama söylemeye korkuyorum, özellikle bu ara korku içinde yaşıyoruz. Markete korkarak gidiyoruz, dışarı çıkıyoruz korka korka. Herkes faturalardan, fiyatlardan korkuyor, ben insanlardan korkuyorum. Pazara, hastaneye korkarak gidiyoruz. Evden çıkamıyoruz. Biz savaştan kaçtık, 8 senedir buradayız. Bize “niye savaşmadınız” diyorlar. Ben buraya geldiğimde en küçük oğlum 6 yaşındaydı, ben bu oğlanı askere mi yollasaydım, savaşa mı soksaydım! Ben Esad’dan kaçmadım, çocuklarım için gelmek zorunda kaldım. Orada bizi bir kişi vuruyordu, burada herkes vuruyor, vurmaktan beter ediyor sözler. Herkes “Suriyeliler nargile içiyor” diyor ama biz parka gidemiyoruz. İkiz çocuklarım dün sabaha kadar uyuyamadılar. Maraş’ta Suriyelilere saldırı olmuş, “Anne şimdi kapıya gelirler” diye sabaha kadar uyuyamadık. Korkudan gözümüz kapıda öylece bekledik.
İstanbul Aydın Üniversitesi Kadın Araştırmaları topluluğundan bir kadın öğrenci: Okulumuzda tacizler yaşanıyor. Öğrencilere tacizde bulunan akademisyenler var ve okulumuz bu tacizlerin üzerini örtmeye çalışıyor. Biz ise taciz komisyonu kurulması için uğraşıyoruz. Güvenli okul hakkımız ve talebimiz.
İstanbul Üniversitesinden bir kadın öğrenci: En yakınımızdan başlamalıyız ulaşmaya. Üniversitelerde Cinsel Tacizi Önleme birimlerinin etkin hale getirilmesi için mücadele etmeliyiz. (EKMEK VE GÜL)