Fantastik tozuna bulanmış, gerilimle tatlandırılmış öyküler
Av’daki öykülerinde koronavirüs günlerinin resmini çizen Yurdagül Şahin, “İnsanın teknolojiyle, bilimle, doğayla ilişkisine dair eleştirilerimde maalesef haklı çıktım" diyor.
Yurdagül Şahin'in "Av" isimli öykü kitabının kapağı
Özlem ERTAN
Her ne kadar korku daima insan hayatının ayrılmaz bir parçası olmuşsa da şu son birkaç aydır etrafımızı ve ruhumuzu sarmış durumda. Koronavirüs salgınının ne zaman biteceğini bilememenin getirdiği endişe ve güvensizlik hissi korkumuzu sürekli besliyor.
Hastalık, ölüm, kapalı kalma, sevdiklerini kaybetme, gelecek korkularının içimizde sert rüzgarlar estirdiği şu günlerde bu konuya yazar arkadaşım Yurdagül Şahin’in ‘Av’ isimli öykü kitabı özelinde değinmek istedim. Şahin’in Fantazya ve Bilimkurgu Sanatları Derneği tarafından verilen 2018 GİO Ödülü’ne layık görülen kitabı ‘Av’, gündelik hayatın olağan akışına uygun başlayan, ancak sonra doğaüstünün belirsizliklerle örülü gri alanına hayranlık verici bir ustalıkla geçiş yapan öykülerden oluşuyor. Bunlar arasında birkaçı var ki karantina günlerinin ruh haliyle ve sorgulamalarıyla birebir örtüşüyor.
GERÇEKLİĞİN KIRILDIĞI NOKTA
‘Sıra Dışı Bir Toplantı’ öyküsünde az sonra başlayacak toplantıdan önce dosyaları düzenleyen kahraman, yerin sarsılmasının ve prizlerden kabloların fırlamasının akabinde kendini mağara benzeri bir yerde bulur. Gerçeklik kırılmış ve öykü karakteri doğaüstünün alanına koşar adım girmiştir. Burada o toplantı dosyalarında sadece sayılarla gösterilen maden işçilerini, genetiğiyle oynanmış besinleri, insanları görür. Çıkar uğruna insan hayatını hiçe saymanın, doğayı tüketmenin sonuçları gözlerinin önüne serilir.
‘Yeni Bir Tür’ ise tam bir distopya. İnsanların birbiriyle temas ve iletişim kurmaları yasak. Duygularından, iç güdülerinden, hatta düşünme yeteneklerinden arındırılıp etten kemikten robotlara dönüştürüldükleri bir “merkez”de yaşıyorlar. O “merkez”in dışında hâlâ özgür insanlar var. Ancak onlar da atmosferde bekletilen ölümcül bir virüsün tehdidi altındalar. Bu cümleler size ne kadar tanıdık ve korkutucu geldi öyle değil mi?
On beş öyküden oluşan ‘Av’ korkunun hayatın içinde, geleceğimizde ve yaptığımız hataların sonuçlarında bizi beklediğini gösteriyor. Yazarın dili akıcı ve usta işi kurguları sürprizlerle dolu. Dex Kitap’tan çıkan, ikinci baskısını yapmış ‘Av’ı karantina günlerinde okunacaklar listesine almanızı şiddetle tavsiye ediyor ve sizi Yurdagül Şahin’in sorularıma verdiği cevaplarla baş başa bırakıyorum.
‘Av’ kitabındaki kurgularını nasıl tanımlarsın?
Fantastik tozuna bulanmış, biraz bilim kurgu, biraz korku, gerilimle tatlandırılmış öyküler olarak tanımlıyorum. ‘Av’ birbirine benzemez öykülerden oluşuyor, her öykünün farklı dünyası ve kurgusu var. Çevre duyarlılığı, sosyal adaletsizlik, göç, kadın, psikoloji, bilinçaltı, aşk gibi hem bireysel hem toplumsal tedirginlikler üzerine kurgular, günlük hayatın doğal ortamından çıkarak tekin olmayan dünyalara, fantazyaya dönüşüyor.
‘Av’, sınırsız hayal gücüyle, ilginç, farklı kurguları, felsefi sorgulamaları, edebi hazlarıyla okuru tuhaf dünyalara sürüklerken ona şaşırtıcı, çok katmanlı okuma deneyimi sunuyor ve okuyucuyla arasındaki etkileşime, her okura göre yeniden yaratıyor kendini.
Kitaptaki ‘Sıra Dışı Bir Toplantı’ ve ‘Yeni Bir Tür’ gibi bilim kurgunun da alanına giren bazı öykülerin salgın günlerinin ruh hali, psikolojisi ve gerçekliğiyle örtüşmesi hakkındaki yorumların neler?
Birbirimizle temasın yasak olduğu, evlerimizde kaygı ve korkuyla kuşatıldığımız koronavirüs salgını günleriyle yalıtılmışlık, yalnızlık ve korkuyu ana unsurlar olarak kullandığım ‘Yeni Bir Tür’ öykümdeki virüslerin ve dünyanın yok olması fantezisinin örtüşmesi tuhaf bir tesadüf oldu. Gerçekle olağanüstü arasındaki sınır yok olup kurgu gerçeğe dönüştü sanki. Distopik öykülerimde insanın teknolojiyle, bilimle, doğayla ilişkisine dair öngörülerimde ve eleştirilerimde maalesef haklı çıktığımı söyleyebilirim.
Koronavirüs ve karantina günleri korku ve bilim kurgu edebiyatını, gelecekte üretilecek metinleri nasıl etkileyecek?
Distopya kurgularının ötesinde bir biçimde yaşadığımız bugünler bilim kurgu edebiyatının kehanetlerini de aşan dijital bir döneme evrilecek gibi görünüyor. Fransız Devrimi ve sonrası Avrupa’nın savaşa, kana boğulduğu dönemde nasıl gotik edebiyat zirve yaptıysa, dünya savaşları sonrası güvensizliğin, kaygıların artmasıyla distopya edebiyatı hızla geliştiyse bu değişimin de edebiyatta, sanatta mutlaka karşılığı olacağına inanıyorum. “Ne zaman sözler ve şeyler birbirini tutmamaya başlar, o zaman bilim kurgu, fantezi yükselir,” diyen Foucault’nun sözlerine katılıyor, edebiyatın bu türlerinin hızla gelişeceğini düşünüyorum.
"KENDİMİ ZORLAMAYI SEVİYORUM"
Hem korku hem de çocuk kitabı yazarısın. Bu iki farklı alanı yan yana götürmek zor olmuyor mu?
Yazmak bir öğrenme süreci benim için, araştırmayı, öğrenmeyi, yeni, farklı alanlar denemeyi, kendimi zorlamayı seviyorum. Çocukların yaşlarına göre gelişimleri farklı, bu özellikleri geliştirecek, destekleyecek ama eğlenceli bir biçimde yazmak gerekiyor, tabii ki edebiyatın estetiğini unutmadan. Çocuk kitabı yazarının çocuğa kitap sevgisini kazandırmak gibi bir sorumluluğu olduğunu düşünüyorum, en önemli fark bu bence. Bazen türünü, okur kitlesini hedefleyip baştan sona olay örgüsünü kurguluyor, paragraf paragraf ilerleyerek eserimi tamamlıyorum bazen de bilim kurgu, fantastik, klasik, çocuk ya da yetişkin, edebiyatın türlerine değil hikayenin ve kalemimin beni sürüklediği yere yolculuğa çıkıyorum.
Senaryo çalışmaların da olduğunu biliyorum. Bahseder misin?
Senaryo, kitaplarım okurlarımla buluşuncaya kadar yazmayı düşünmediğim bir türdü. ‘Av’ın öyküleri için ‘Black Mirror’ etkisi yarattığı, benzer formatta dizi olabileceği, bazı öykülerin festival filmi tadında olduğu gibi yorumlar aldım. ‘Yönbulucu’ çocuk romanımla ilgili bir animasyon şirketinden çizgi film teklifi aldım. Bunun üzerine senaryo yazma atölyelerine katıldım. ‘Denizdeki Hayalet’ adlı ilk uzun metraj senaryom, Denizbank ve Tursak Vakfının düzenlediği “İlk Senaryo İlk Film” yarışmasında 371 eser arasından finale kaldı.
Şu an üzerinde çalıştığın bir kitap var mı?
Farklı türlerde öyküler ve ‘Yönbulucu’ çocuk romanımın senaryosunu yazıyorum.