03 Haziran 2020 20:34

Biriken sorunlardan hastanenin ilk eylemine

Sağlık emekçilerinin Evrensel için hazırladıkları dosyada bu kez SES Bilkent Şehir Hastanesi İşyeri Temsilcisi Eylem Kaya Eroğlu ve Şahin Tanrıverdi ile pandemi sürecini konuştuk.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Devasa iddialarla ama devasa sorunlarla açılan Ankara Bilkent Şehir Hastanesi salgın dönemi başladığından beri de birçok soruna kaynaklık ediyor. Sorunların varlığı kadar gerçek olan ise sağlık emekçilerinin verdiği mücadele. Bir ekipmana ulaşmanın bile mücadelesiz mümkün olmadığı koşullarda sağlık emekçileri, adaletsizliklere karşı duruyor ve şehir hastanelerinin mücadele tarihine ilkleri yazıyor. Süreci SES İşyeri Temsilcisi Eylem Kaya Eroğlu değerlendirdi.

Salgın başladığında durum nasıldı?
Salgın yaygınlaşmadan önce gerekenlerin yapılmadığını söyleyerek başlayayım. Salgının yaygınlaştığı ülkelerdeki gelişmeler takip edilip hazırlıklar yapılmalıydı. Hastanenin iş sağlığı ve güvenliği biriminin, hazırlık olup olmadığı sorusuna cevabı, “Bilmiyoruz” idi. Ciddi bir tehlike göz göre göre geliyordu, bir hazırlık planının olması, çalışanların buna göre harekete geçirilmesi, eğitimler verilmesi gerekiyordu. Fakat bunların hiçbiri yapılmadı. Sonrasında salgın ilan edildi.

Öncelikle iş sağlığı ve güvenliği birimlerine yeterli miktarda koruyucu ekipman verilmemesini gündem yaptık. İdareciler tarafından “ekipman olduğu ancak ‘idareli kullanalım’ diye yaygınlaştırılmadığı” söylendi. Salgın süreci de asıl olarak ekipman sıkıntısıyla başladı. Ekipman sağlanmadığı takdirde çalışmaktan kaçınma hakkımızı kullanacağımızı söyledik, emekçileri de yaygın şekilde bilgilendirdik. Ekipmanla ilgili çalışmaların hızlandırılmasını sağladık. Covid-19 bulaşırken herhangi bir istihdam biçimi, meslek ayırt etmediğine göre tüm çalışanlar da korunmak için aynı ekipmanlarla o hastaya yaklaşmak zorundadır. Yani siz hemşirenize tulum verirken temizlik çalışanınıza tulum vermezseniz, kadroluya verirken taşerona vermezseniz mücadelenin hiçbir anlamı kalmaz, herkesi riske atmaya devam edersiniz. Bizler o yüzden sağlık hizmetinin bir ekip işi ve herkesin emeğinin birbirinden kıymetli olduğunu ifade ettik, arkadaşlarımızın gerekli ekipmana ulaşması için gerekenleri yapmaya çalıştık. Firmalar ekipman vermese de hastanenin bu sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini söyledik ve bu uyarılarımız dikkate alındı. Yeri geldi elimizdeki fazla ekipmanı paylaştık, tüm bunları sendika ile irtibata geçerek ve dayanışma içerisinde gerçekleştirdik.

Ekipman dışında hangi sorunlarla karşı karşıya kaldınız?
Bu süreçte büyüklüğüyle övülen şehir hastanelerindeki iş sağlığı ve güvenliği birimleri ya da enfeksiyon kontrol komiteleri bizlere herhangi bir bildirimde bulunmadılar. Bu süreci kendi çabalarımız, önlemlerimiz, öğrendiklerimiz ve duyarlılığımızla yönlendirmeye çalıştık. Arkadaşlarımıza ekipmanların nasıl kullanılması gerektiği, hastalara yaklaşımın, havalandırmanın nasıl olması gerektiği gibi hayati önlemlerin yer aldığı Dünya Sağlık Örgütü’nün bilgilendirme raporlarını gönderdik. Bunların üzerine değerlendirmeler yaptık. Sendika şubesi ile de sürekli iletişim halinde olduk.

Biliyorsunuz kronik hastalığı olanlar sağlık alanında çalıştırıldı. Buna karşı çok mücadele ettik. Çalıştırılmalarını engelleyemediğimiz durumda, arkadaşlarımıza şüpheli hastaların verilmesine itiraz ettik. Şüpheli hastalar için ayrı bir birim oluşturulması gerektiğini ifade ettik. Çünkü salgınla mücadelede zamanla yarışıyorsunuz. Bu süreçte aldığınız herhangi bir yanlış karar hem sağlık çalışanları hem de hasta yakınları açısından ciddi problemlere neden olabilir. Sağlık emekçilerinin hiçbir zaman yalnız olmadıklarını, SES olarak her türlü sıkıntılarında yanlarında olduğumuzu, sürece doğrudan müdahil olduğumuzu belirttik. Böylece yürüttüğümüz çalışmaların sonucunda paniğin ilk aşamasını atlattık ve daha rahat hareket eder hale geldik.

Fakat hâlâ yapılmayan şeyler var. Örneğin kronik şeker, diyabet gibi hastalığı olan arkadaşlarımız çalıştırılmaya devam etti ki bunlardan biri de benim. Dönüşümlü olarak çalıştırıldık. Herkese eşit davranılmadığını da şahitlik ettik ve bunlara dair çeşitli dilekçelerimizi de yöneticilere ilettik.

"BİLGİYİ DE, DAYANIŞMAYI DA, MÜCADELEYİ DE ORTAKLAŞTIRDIK"

Tüm bu çalışmalar şehir hastanesinde çalışan emekçilere nasıl yansıdı?
Bizler şehir hastanelerine geldiğimiz andan itibaren o kadar ayrıştırma oldu ki. Herkes birbirlerinden tamamen farklı koşullarda çalışıyor gibiydi ve tamamen bireyselleşmiş, parçalara bölünmüş bir sağlık hizmeti haline getirilmişti. Şehir hastaneleri birbirine güvenin ve dayanışmanın aksine çalışanın yalnızlaştırılıp modern köle haline getirilmesi üzerine kurulmuştu. Temizlik çalışanı arkadaşlarımızın oturmalarının yasak olduğu, işi olmasa bile ayakta beklemek zorunda oldukları bir ortamda çalışıyorduk ve bu sebeple hiçbir çalışanın hemşirelere, doktorlara neden güven duymadığını anlayabiliyorduk. Çok büyük baskı altında olduklarını görebiliyorduk. Aynı işi yapan farklı firmalardan çalışanların olması dayanışma bir yana rekabeti ortaya çıkarmıştı. Salgına böyle bir ortamda girmiştik ve salgın boyunca da bu ayrışma ile mücadele ettik. Tüm çalışmalarımızı ekip bütünlüğünü gözeterek yürüttük. Tüm önlemlerin sağlık hizmetinin bütüncül yapısı gözetilerek uygulanması için uğraştık. Bilgimizi de, dayanışmayı da, mücadeleyi de ortaklaştırmaya çalıştık. Bu uğraşlarımızın olumlu sonuçları olduğunu düşünüyorum. Ekip olduğumuzu ve birlikte çalışmamız, birbirimize güvenmemiz gerektiğini daha çok öğrendik. Bundan sonra hastanedeki yönetim mantığıyla birimler bölünse de, piyasalaştırmaya açık bir süreç işletilse de, bizler sağlığın her noktasıyla bir bütün olduğunu daha net gördük.

İlk eylem nasıl yapıldı, sonrasında neler yaşandı?
Genel merkezimizin aldığı karar uyarınca bir alkışlı protesto gerçekleştirdik. Sağlık Bakanlığı Covid-19 sürecinde “tavandan ek ödeme” yapılacağını duyurmuştu. Ayrımsız şekilde tüm çalışanlara olacak diye hayal edilmişti. “Risk altında, en önde mücadele eden kahramanlar” lafıyla tüm ekibin kastedildiğini düşünüyorduk. Sağlık hizmetinin ekip işi olduğunu, bu yüzden sağlık hizmetini parçalayarak düşünmenin mümkün olmadığını biliyorduk. Ama Bakanlık bizim gibi düşünmemişti. Çok büyük haksızlık ve eşitsizlik vardı. Sağlık emekçileri bu duruma isyan etti; “Buna karşı hiçbir şey yapılmayacak mı, hiç mi ses çıkarmayacağız” diye karşıladılar durumu. Bir sendika böyle talepler karşısında duyarsız kalamaz, tabanda oluşan tepkilere, sorunlara, taleplere ses olmak zorundadır. Böylece bu eylemi şehir hastanesinde de gerçekleştirmek için hazırlık yaptık. Pandemi koşullarına rağmen bildiri dağıtmak, tek tek servisleri, katları gezmek gibi çağrı biçimlerini de değerlendirdik, pandemiye özgü her türlü iletişim kanalını da kullandık. Hazırladığımız broşürleri dağıttık. Sendikalı-sendikasız ayrımı yapmaksızın her sağlık emekçisine bu eylemi duyurduk. Böylece başka sendikalara üye olan-olmayan arkadaşlarımızla da birlikte hastanenin önünde bir alkışlı protesto gerçekleştirdik. Şehir hastanesinin de ilk eylemini pandemide gerçekleştirmiş olduk.

Eylemden sonra da çalışmalarımızı sürdürdük. Hastane önündeki protestonun görüntülerini arkadaşlarımızla paylaştık ve haklı talepleri savunmaktan, özellikle de sendikanın gerçek işlevini yerine getirmesinden çok mutlu olduklarını gördük. Taşeron çalışan arkadaşlardan da seslerini duyurmakta aracı olduğumuz için teşekkürler aldık. “İşten atılma gibi kaygılarla açıklamaya gelemesek de sizinle birlikteyiz, bizi yalnız bırakmayın” şeklinde tepkiler aldık. Her şey değişecek, değişmek zorunda. İnsanı ve insan emeğini yok sayan her türlü müdahalede biz varız ve mücadeleye devam edeceğiz.


"BİRLEŞEREK MÜCADELE ETMELİYİZ, BAŞKA SEÇENEĞİMİZ YOK!"

Sağlık emekçileri, sadece kendi çalıştıkları sağlık kurumlarıyla sınırlı bir mücadelenin yeterli olmadığını da tartışıyor. Salgında ilk günden itibaren sürü bağışıklığının öznesi olarak seçilen, üretim uğruna sağlıkları feda edilen, çalışmaya zorlanan işçi sınıfı ile ortak mücadelenin yollarını arıyorlar. Böylesi bir ortaklık için atılan her adım son derece kıymetli. İstanbul bu yönde adım atılan illerden biri. Bu deneyimi ve sendikal mücadelenin geleceğini İstanbul’da yıllardır SES temsilciliği ve şube yöneticiliği yapmış olan Şahin Tanrıverdi ile değerlendirdik.

Sağlık emekçileri ile farklı sektörlerden işçilerin katılımıyla ortak bir toplantı gerçekleştirdiniz. Neden böyle bir toplantıya ihtiyaç duyduğunuzu ve ulaştığınız sonuçları paylaşabilir misiniz?
İstanbul’da tekstil, metal, liman, belediye gibi farklı iş kollarından 10 işçi ile farklı hastanelerden 10 sağlık emekçisinin katıldığı bir toplantı yaptık. Salgında üretim uğruna hayatları hiçe sayılan işçiler ile salgının göbeğinde çalışan sağlık emekçilerinin kaderlerinin birbirlerine hiç olmadığı kadar bağlanmış olması aramızda somut bir bağ kurmayı ve birlikte yol almayı zorunlu hale getirmişti. Sosyal medya üzerinden yaptığımız toplantıda hem birbirimizi anlamaya, hem de birbirimizin yaşadıklarını öğrenmeye çalıştık. Dolayısıyla işten atmalardan esnek çalışmaya, çalışma koşullarının ağırlaşmasından can güvenliğine kadar işçi sınıfının ve sağlık emekçilerinin yaşamsal ve ekonomik mücadelesinin ortak olduğu çok açık bir şekilde ortaya çıktı. Bu nedenle işçilerin ve sağlık emekçilerinin ortak mücadele platformunda nasıl birleşeceği ve neler yapılabileceği konusunu daha somut tartışmak ve plan yapabilmek için tekrar buluşma kararı aldık. Böylesi buluşmaların mümkün olan her yerde yapılmasının iyi olacağını düşünüyoruz.

HALK SAĞLIĞI, ÇALIŞMA KOŞULLARI, EKONOMİ

Salgınla birlikte sağlık sistemleri de tartışmaya açıldı. Bir yandan emekçilerin haklarına saldırılar artıyor. Bu süreci sendikalar nasıl bir mücadele hattı ile yürütmeli?
Tarihsel açıdan da salgınlarda sağlık sistemleri hep tartışılagelmiştir. Sovyet deneyimini dışında tutarsak aslında sağlık sistemleri hep salgınlar karşısında yenik duruma düşmüştür ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuştur. Bugün de kapitalist üretime dayalı, kâr amaçlı, özelleştirme merkezli sağlık sistemleri tüm dünyada iflas etti. Niye böyleydi? Koruyucu sağlık hizmeti yerine kâr amaçlı tedavi edici sağlık hizmetleri ön plana çıktığı için salgını önleme, aşıyı geliştirme ve gerekli tıbbi donanım açısından hiçbir ülke hazırlıklı değildi.

Bütün dünyanın ekonomik krize girdiği bu dönemde, nasıl bir dünyada yaşayacağımızı asıl olarak iki sınıfın mücadelesi belirleyecek. Kapitalizm kârlı çıkmak istiyor. Kaynaklar sermayeye aktarılırken esnek çalışma modelleri, parçalı çalışma modelleri, işten çıkarmaların önü açılıyor. İşçiler ve emekçiler cephesinde iki şey var. Bir, dünyada ve Türkiye’de işçi ve emekçilerin birleşmek ve mücadele etmekten başka bir alternatifi yok. İki, salgınla birlikte kapitalizmin insan odaklı olmadığı daha görünür hale geldi. Bu da yeni örgütlenme olanakları açıyor. Pandeminin ölümle insanları yüz yüze getirdiği durum geçtikten sonra ekonomi çok daha baskın şekilde gündeme gelecek. Bu durum karşısında dünkü gibi bir sendikacılıkla başarılı olunma şansı yok. Bütün işçi sınıfı ve emekçileri birleştiren bir yerden bakarak hareket etmek durumundayız.

Sendikal mücadelede sınıfın çıkarını her şeyin önüne koyamazsak başarılı olma şansımız yok. Bir sağlık ve sosyal hizmet emekçisi sendikası için tek başına ve sadece sağlık emekçilerini kapsayan bir bakış açısı ile pandemi sonrasındaki saldırıyı alt etmenin imkanı yok. Bütün işçi sınıfı ve emekçilerin birleşeceği ortak bir mücadele platformunu örerek, topyekun bir duruş sergileyebilirsek başarılı olabiliriz. İşçi sınıfıyla birleşmenin olanaklarını daha çok yaratmaya çalışan bir pozisyonda olmalıyız. Virüs meselesi ve halk sağlığı, çalışma koşulları, ekonomi de bu mücadelenin üç ayağı olmalı.

ÖNCEKİ HABER

Eğitim Sen: Kocaeli'de kamu yöneticilerinin işgüzarlıkları devam ediyor

SONRAKİ HABER

Diyarbakır’da polisin bir aileye köpeklerle işkence ettiği iddia edildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa