Kılıçları kuşanmanın zamanı!
Gazi Ateş, Josep Borrell ile Thierry Breton’un birlikte kaleme aldıkları “Avrupa’nın dünya politikasındaki rolü” başlıklı makale üzerine yazdı.
Fotoğraf: Pixabay
Gazi ATEŞ
Alman Die Welt gazetesinde (11 Haziran) Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun iki önemli üyesinin dikkat çekici bir makalesi yayımlandı. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile Komisyonun İç Pazar ve Savunma Sanayisinden Sorumlu Üyesi Thierry Breton’un kaleme aldıkları “Avrupa’nın dünya politikasındaki rolü” başlıklı makalede adeta “Kılıçları kuşanmanın zamanı!” denilmektedir.
Her ne kadar genel kamuoyuna sesleniliyor gibi görünse de; AB’ye mensup devletlere de hatırlatmalar içeren makalede ikili şöyle söylüyor: “Uzlaşmacı ve hatta naif Avrupa dönemi geride kaldı. Bugünün dünyasında erdemli ‘yumuşak güç’ olmak yetmiyor artık”! AB’nin ne denli “erdemli” ve “yumuşak” bir güç olduğu bir tarafa; AB Komisyonunun bu iki önemli üyesi, bugünün dünyasının ne tür bir değişimi gerektirdiğini açıkça ifade ediyor: “Bu ‘yumuşak güç’, ‘sert güç’ içeren bir boyutla ikame edilmeli”dir. Üstelik, bunun için “Askeri kabiliyetler ve acilen ihtiyaç duyulan güçlendirilmiş bir Avrupa savunma siyaseti” de yetmiyor, daha ötesi lazım: “Avrupa’nın kendi nüfuzunu kurmasının, kendi dünya görüşünü kabul ettirmesinin ve kendi çıkarlarını savunmasının zamanıdır”!
“Bu ne şiddet bu celal” diye sorulabilir, ancak bu iki mühim temsilcinin temsil ettikleri kurumun emperyalist niteliği göz önünde tutulduğunda, bu sorunun yerinde olmayacağı kendiliğinden anlaşılmaktadır. Zira, misyonları bakımından yerinde denilebilecek tespitlerde bulunuyorlar: “Koronavirüs krizinin, en önemli küresel eğilimler üzerinde hızlandırıcı bir etkisi olacaktır. Kriz, dünyaya ve Avrupa’nın dünyadaki yerine yeni bir gözle bakmamızı sağlamaktadır. Kriz; otonomimizi, egemenliğimizi ve jeopolitik aktör olarak konumumuzu merkezi bir sorun olarak ehemmiyetle olayların odağına çekmektedir, özellikle de ABD ve Çin arasında artan gerilimler karşısında.”
Haliyle bugün artık farklı bir Avrupa gerek. Nasıl bir Avrupa? “Yarının dünyasının dengesine katkı yapmaya hazır bir Avrupa”! Okur bu cümleyi bir daha okumalıdır. Zira bu cümlede, burjuva diplomasisinin, her tür emperyalist kan emiciliğini, talan ve baskıyı bir lahzada şirinleştiriveren o malum dili tüm incelikleriyle karşımızdadır! Öyle ya, kendi nüfuzunu kuracaksın, kendi dünya görüşünü dayatacaksın ve katı bir şekilde öz çıkarlarını savunacaksın, ama sadece “dünyanın dengesine katkı” yapmak istiyor olacaksın!
Elbette, “katkı” yapabilmek için önce ona “hazır” olmak gerekiyor. Avrupa hazırlanmalı, ancak bu “hazır“ olma iki anlamlıdır: a) Nesnel olarak, yani “katkı” yapabilir bir hale gelmek, ve b) Öznel olarak, “katkı yapmaya hazır” olmak.
Borrell ve Breton, makalelerinde işin bu iki boyutuna bizzat dikkat çekiyorlar: a) Bir kere kriz, “Avrupa’nın, ilerideki şoklara mani olmak ve bunları daha iyi atlatmak için, hangi alanlarda daha direngen olması gerektiğini ortaya koymuştur.” Bunlar arasında, öncelikle “sağlık sektörü ve diğer kilit teknolojiler ve hayati ham maddeler; güvenlik ve savunma sanayisi ve medya” geliyor. Bu alanlardaki eksiklikler hızla giderilmeli, işin şakası yok! Zira: “Kriz tarafından zayıflatılan stratejik aktivitelerimizin Avrupa dışı aktörlerce ele geçirilmesi girişimleri karşısında gerektiğinde bunları koruma durumunda olmayışımızı nasıl haklı çıkartabiliriz?” Tabii çıkartılamaz, o nedenle AB olarak, “Ekonomik ve sınai bağımlılıklarımızı azaltmalıyız”! Öte yandan, “Mevcut güvenlik ve savunma ittifaklarımız çerçevesinde” (söz gelimi NATO içerisinde!), “ortak ve çeşitli sistemler arası kesintisiz çalışmaya dair kabiliyetlerimiz konularında stratejik otonomimizi ve aynı şekilde hayati teknolojileri ve altyapıları (siber güvenlik, İHA’lar, güvenli internet ağları, kuantum teknolojisi gibi) güçlendirmeliyiz.” AB ayrıca, “dezenformasyon” (“bilgi salgını”!) ve “yabancı güçlerin manipülasyon çabaları karşısında” da kendini donatmalıdır.
b) Avrupa bunları yapmaya aslında muktedir, ancak: “Bunu yapmak için”, gerekli “araçları da kendine sunuyor mu?” İşte burada ikili, AB devletlerini uyarma ihtiyacı hissediyorlar. Evet, kriz ulusal bütçeler üzerinde bir baskı yapabilir, bunun da “Savunma alanına etkileri olabilir”. Engellenmesi gereken bu ihtimal, “Ortak harcamaları iyileştirmeyi, kapasiteleri rasyonelleştirip güçlendirmeyi, şimdiye kadar olduğundan çok daha fazla gerekli kılıyor”. Bu ise, “Avrupa Savunma Fonu, Birliğin kendi sanayi ve inovasyon kapasiteleri” vb. için “Hırslı bir bütçeyi gerektiriyor”.
Kısacası, “Avrupa’nın kendi değerlerini ve çıkarlarını koruyabilmesi için müşterek kabiliyetlerini güçlendirmesi gerekiyor.” Ama bütün bunların mümkün olabilmesi için, AB üyesi devletlerin kendi aralarında anlaşmaları ve uzlaşmaları gerekiyor. Bu nedenle, Borrell ve Breton’un, makalelerini “dayanışma” konusunun altını çizerek bitirmesi bir tesadüf değil. “Dayanışma” tüm alanlarda gerekiyor: “iç pazarda”, “ekonomi ve para birliğinde”, “güvenlik ve savunmada”, “ortak değerlerde” vb… “AB’nin üye devletleri arasındaki dayanışma, yarınki Avrupa’nın -otonom ve egemen bir Avrupa’nın- temel taşı olacaktır.”
AB üyesi devletler arasında “dayanışma“nın ne kadar köklü olduğu Covid-19 salgınının ilk haftalarında İtalya ve İspanya halkları yakından deneyimleyebildiler! Dolayısıyla ikilinin buradaki “dayanışma” vurgusu, olanın değil, olması gerekenin altını çizmekten ibarettir. Makalelerinin “dış güçlere” mesajı açıktır; “AB kolay bir lokma olmayıp ciddi iddia sahibi bir güçtür ha!” denilmektedir. “İç güçlere” yönelik söylenen ise, AB üyesi devletlerin “dayanışmak”tan (Yani aralarındaki büyük pazarlıklarda anlaşmaktan) başka bir alternatiflerinin olmadığıdır. O nedenle, önümüzdeki haftalarda o büyük pazarlıklar yapıldığında, her üye devlet, “AB dışındaki” büyük resmi lütfen aklından çıkartmasın diye hatırlatılmaktadır. Zaten bu tablo iç açıcı olsaydı, Borrell ve Breton’un, “yumuşak” ve “erdemli” AB’ye yakıştıramadığımız bir dille aslanlar gibi kükremelerine gerek kalmazdı!